Taksim düştü mü arkadaşlar!

İstanbul Kahire uçağında Mısırlı genç bir hanımla birlikteyiz. Kucağıma istiflediğim gazeteleri okuyorum. Bütün haberler ve yazılar Taksim olaylarıyla ilgili. Genç kadın bir süre beni izledikten sonra soruyor; “Taksim’deki olaylarla ilgili ne düşünüyorsun?” Konuya vakıf ki ilk sorusu “ne oluyor Taksim’de” değil. Ne olduğunu biliyor ve bir anlamda “sen hangi taraftasın” diye soruyor. Burada soruları ben sorarım demiyorum ama soruyu lisanı hal ile iade ediyorum. “Peki sen ne düşünüyorsun?” “Erdoğan’ı sevmeyenlerin eylemi” diyor. Belki eksik ama yanlış bir tespit değil.

Biz havada bu konuşmayı yaparken Taksim’den Tahrir’e yol arayanların ‘mizahi’, ‘yaratıcı’, ‘sanat-çı-lı’, aynı zamanda küfürlü, molotoflu performansı Taksim’de yeniden sahneleniyordu. “Taksim kuşatması”nın hiç kaldırılmayacağını, kimlik soran eylem zabıtalarına maaş bağlanacağını, Taksim’de hayatın hiç normale dönmeyeceğini ve er geç hükümetin düşeceğini düşünüyorlardı herhalde. Polisin Gezi Parkı’ndaki eylemcilere müdahale edilmeyeceğini üstüne basa basa ifade etmiş olmasına rağmen, Taksim’e çıkış yollarına kurulan barikatların kaldırılması ve Taksim’i trafiğe ve halka yeniden açma girişimi, beş ağaç için başlayan eylemin beş ağacın kundaklanarak ateşe verilmesiyle sonuçlandı. Yorgan yansa da dava bitmedi. Çünkü dava beş ağaç değil, Gezi Parkı’na Toplu Kışlası yapılması da değil artık. (Ki bu taleplere birinci kuşak insan hakkı muamelesi beklenmesi de ayrıca tartışılır.) Başbakan “Y kuşağı eylemcilerini” temsilen seçilen akil heyetle (her ne kadar yaşları 50’nin üstünde olsa da) görüşecekken yani müzakere kanalları açıkken hala polisi meydana sokmama çabasının anlamı ne?

Eylemciler ve devrimciler

Polisin şiddetiyle meşrulaşan Gezi’deki “yeni nesil eylem”, son yaşanan olaylarla birlikte devrimci sol şiddete kurban verildi. Ağaçların arkasına saklananlar Taksim meydanına çıkınca gerçek yüzlerini gösterdiler. Günlerdir televizyon kanallarındaki yorumcuların ve ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sarıldığı “Y kuşağı teorisi” de geçerliliğini yitirdi böylece. Hükümet Gezi ile Taksim’deki işgali geç de olsa birbirinden ayırabildi, polis toplumsal olaylarda nasıl müdahale edilmesi gerektiğine dair geç de olsa makul bir yöntem geliştirdi ama medyanın militanları günlerdir anlat anlat bitiremedikleri Türkiye’nin ilk kez karşılaştığı “yeni nesil eylemcilerin” Gezi’deki performatif eylemleriyle Taksim Meydanı’ndaki yüzü kapalı işgalcilerin molotoflu eylemlerinden ayıramadı.

Tahrir’e buyursunlar

Türkiye’den Stratejik Düşünce Enstitüsü ve Mısır’dan Al Ahram Demokrasi Enstitüsü’nün birlikte düzenlediği, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Kamu Diplomasisi Kurumu’nun desteklediği çalıştay için Kahire’deyiz. Tahrir’e açılan sokaklardan birinde kaldırıma yığılmış 100 kişilik bir grup artık sıradanlaşmış protestolarından birini yapıyor. Yanlarından geçerek El Ahram’a gidiyoruz. Tahrir artık sakin olsa da Mısır’da seçilmiş iktidara karşı Mübarek kalıntısı eski rejimi özleyenlerin ve Selefiler’in hoşnutsuzluğu sürüyor. Tahrir’i canlandırma hayalleri sona ermiş değil yani ama Mısır diktatörünü devirdi. Bundan böyle siyasi mücadele ile yol alacak. Önündeki en önemli sorun ise ekonomik. Çalıştayda da Türkiye Mısır ilişkileri, demokrasi deneyimi, eğitim, yerel yönetimler ve ağırlıklı olarak ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi başlıkları konuşuldu. Mısır’dan pek çok farklı kurumdan katılımcının söz aldığı çalıştayda tecrübe paylaşımının önemi üzerinde duruldu. Türkiye’deki gelişmeleri yakından izliyorlar, Taksim’i soruyorlar ve açıkçası akılları almıyor.  

Taksim Tahrir olsun diyenlerin toplanıp Tahrir’e gelmesini öneririm. Mısır ile Türkiye’yi karşılaştırıp gördükleri rüyadan uyanırlar belki. Uyanamasalar da Mısır’daki sol-seküler azınlığa omuz verip belki burada bir karşı devrim örgütleyebilirler. Bu arada Taksim düştü mü arkadaşlar!