Kriz yönetimi, öncelikle kriz ihtimalinin tespit edilmesiyle baþlar. Ýster ekonomi ya da dýþ politika, ister sosyal olaylarda olsun, kriz ihtimali dünyada olup bitenlerin izlenmesini ve ülke içinde benzer geliþmelere yol açacak koþullarýn bulunup bulunmadýðýnýn araþtýrýlmasýný gerektirir.
Anlaþýldýðý kadarýyla gerek Avrupa’da yaþanan toplumsal çalkantýlar, gerekse Arap ülkelerindeki direniþler, Türkiye’de bir kriz ihtimali olarak görüldü ve bu çerçevede son derece önemli bir adým atýlarak Çözüm Süreci baþlatýldý. Bu çerçevede Kürt halkýnýn taleplerinin silahlarýn gölgesinde deðil normal siyasi ortamlarda ele alýnmasýnýn kapýsý açýldý denebilir. Ancak ihtimal hesaplarý yapýlýrken gözden kaçan bir konu olduðu anlaþýlýyor.
Avrupa ve Ortadoðu’da farklý toplumsal taleplerle kitlesel eylemler yapanlar, belirli bir etnik ya da dini grup aidiyetiyle hareket etmek yerine ‘yaþam biçimleri’ne yönelik beklentileriyle sokaklara dökülmüþlerdi. Bu durum muhalif kesimlerin çeþitliliðini ortaya koyduðu gibi, bir ya da bir kaç grubun taleplerini öncelemenin de krizleri büyüttüðü gerçeðini açýða çýkarmýþtý.
Ayrýca belirtelim, küresel dünya koþullarý krizlerin yaygýnlaþmasýna izin veren ortamlar sunmakta ve ‘bize gelmez, geç gelir, gelene kadar farklýlaþýr’ türü yaklaþýmlar, yanýlgýya yol açmakta.
Sorunu tanýmlama
Kriz yönetiminde ikinci aþama, krizi hangi uygulamalarýn tetikleyebileceðini öngörmeyi, hangi kesimleri tahrik edebileceðini hesaplamayý, o kesimlerin neler yapabileceðini ve yine bu kesimlere siyaseten sahip çýkabilecek çevrelerin olup olmadýðýna bakmayý gerektirir.
Türkiye’de anlaþýldýðý kadarýyla toplumsal kriz dendiðinde bakýlan yerler hep ayný olduðundan, baþka çevrelere bakýlmamýþ.
Ýhtimal hesaplarý isabetli yapýlmýþ olsa bile, bazen krizler engellenemez; ancak yönetilebilir. ‘Taksim krizi’ diyebileceðimiz krizleri yönetebilmek için öncelikle talepleri doðru okumak, talepte bulunan kesimlerin ne dediðini iyi çözümlemek gerekir.
Uzunca bir süredir, bir yaþam biçiminin bir baþka yaþam biçimine dayatýlmasý algýsý yaygýnlaþmýþ durumda; bu algýlarý tahrik edecek adýmlarýn da atýldýðýna þüphe yok. Taksim krizi, bu birikimin dýþa vurumu olarak okunabilir. Dolayýsýyla mesele bir iktidarýn tümüyle reddedilmesi ya da tümüyle ona karþý çýkmak deðil. Mesele, o iktidarýn baþka yaþam biçimlerini garanti altýna aldýðýndan emin olamama meselesi.
Bu aþamada algý yönetiminin de kriz yönetimiyle iç içe geçtiðini söylemek gerekir. Yaþam biçiminin baský altýnda olduðunu düþünenlerin algýlarýný tahrik edecek iþler yapýldýkça, insanlarýn tepkileri de sertleþir, taraftarý da çoðalýr.
Sorunu bertaraf etme
Taksim sürecine yol açan geliþmelerde gerekli adýmlarýn atýlamamýþ olmasý, ne yazýk ki sürecin sonlandýrýlma biçimini bir krize dönüþtürdü. Konuþma yollarýný denemek yerine orantýsýz güç kullanýmý, iki önemli soruna yol açtý.
Birincisi, mesele yaþam biçiminin garanti altýna alýnmasý mücadelesinden hükümet karþýtý eyleme dönüþtü. Hal böyle olunca, durumdan vazife çýkaran partiler ve gruplar kendilerine gayet verimli bir alan buldular. Yani muhalefet partisi, her zamanki gibi, önden deðil arkadan geldi. Ýkincisi, olup bitenin sadece muhalefet yayýn organlarýndan aktarýlmasý söz konusu oldu, sosyal medya iþledi; bilgi kirliliði krizin büyümesinde rol oynadý. Dolayýsýyla sahip çýkýlmayana sahip çýkan çok oldu.
Algý yönetimi saðlanabilirse, kriz yönetiminde baþarýlý olmak mümkün olabilir. Toplumun farklý kesimlerine güven veren bir hükümetin ‘çoðunluk’ durumunu artýracaðýna kuþku bulunmuyor. Toplum farklýlýklarýyla yaþamaya alýþkýn, her türlü barýþýn da bu farklýlýkla kurulabileceðini farkýnda. Ortalýkta güven verebilecek baþka bir parti olmadýðýna göre, güven arayýþýnýn hükümete yönelmesini doðal bulmak gerekir.