Tam üç yýl önceyi hatýrlýyor musunuz?

AK Parti, 3. dönem iktidarýna 12 Haziran 2011’de baþlamýþtý... Baþbakan Erdoðan, seçim sonuçlarýnýn belli olduðu gece AK Parti Genel Merkezi’nden yaptýðý balkon konuþmasýna yalnýz Türkiye’ye selam vererek baþlamamýþtý, Avrupa’dan Ortadoðu’ya, Kafkas caoðrafyasýna ve Afrika’ya kadar, eskiden Osmanlý egemenliðinde olan, tüm Ýslam coðrafyasýna da selam göndermiþti. 

Sonra eylül ayýnda Baþbakan Ortadoðu turuna çýkmýþtý. Erdoðan’a Ortadoðu’da çok büyük bir ilgi vardý ve hem Türkiye hem de Erdoðan bu coðrafyada yeni bir baþlangýcýn simgesi olarak görülüyor ve Arap Baharý’ný sürükleyen siyasi hareketler, Türkiye’ye de bakarak kalýcý bir deðiþiminin nihayet gelmekte olduðunu görüyorlardý. 

Arap Baharý rüzgarý ile birlikte Ortadoðu, dünya medyasýnda Türkiye ile birlikte anlatýlmaya baþlanmýþtý o tarihlerde... Erdoðan’ýn Libya’dan Lübnan’a kadar olan ziyaretlerinin etkilerini bizdeki malum medya görmemeye çalýþsa da Batý medyasý bunu, endiþeli de olsa, görüyordu. Aslýnda batý medyasýnýn büyük bir bölümü, Türkiye’nin Ortadoðu’da öne çýkmasýný, ‘bakýn Türkiye bölgenin kaymaðýný yiyecek, biz geç kalýyoruz’ arka planý ile veriyordu o günlerde... Nitekim Sarkozy’nin apar topar, Erdoðan’dan önce, Libya’ya kapaðý atmasý bu yayýnlarýn, belli ölçüde amacýna ulaþtýðýný gösteriyor ve zaten Sarkozy de dedesi De Gaulle’u aratmayacak Libya hamlelerini yapmaya baþlýyordu.

Yeni bir demokrasi...

Tam o tarihlerde Libya Ulusal Geçiþ Konseyi Baþkaný Abdülcelil, Libya’nýn yeni yönetim biçiminin demokratik þeriat olacaðýný söylüyor ve Mýsýr’da ilk seçimlerde iþbaþýna gelme ihtimali hayli güçlü olan Ýhvan ise öyle laiklikle falan alakalarýnýn olmadýðýný, Ýslami bir yönetim biçiminin Mýsýr için en uygun yol olacaðýný belirttiyor ve bu söylemler, Suriye muhalefeti için de politik bir yol oluyordu. Tunus’ta ise iktidarýn en güçlü adayý Hizb-al Nahda’nýn baþýndaki Raþid Al Gannuþi’nin Müslüman Kardeþler (Ýhvan) geleneðini oluþturan Seyyid Kutb’un fikirlerini kendisine bayrak edinmiþti. Bu gelenek, Ýslam’ýn bir barýþ ve adalet dini olduðundan hareketle; bunu bu coðrafyada ve giderek dünyada (ümmet) gerçekleþtirmeye yönelik yeni bir siyaset (demokrasi) oluþturma çabasýndaydý ve Türkiye’nin Erdoðan liderliðinde güçlenmesi bütün bu büyük deðiþime güç veriyordu ve bu deðiþimin yol haritasýný oluþturuyordu.  

2010 Referandumu’ndan ve 2011 seçimlerinden güçlenerek çýkan Erdoðan, bize göre, iþte bu tarihlerde yol haritasýný tamamen deðiþtirdi. Aslýnda bu deðiþimin öncüsü, 2008 yýlýnda IMF ile iliþkilerin kesilmesi ve Türkiye’nin kendisine ulus sýnýrlarýný aþan yeni bir ekonomi politikasý seçme iradesi göstermesi idi.

Büyük ayrýþma baþlýyor...

 Ayný günlerde, GAP Eylem Planý ile Türkiye ‘çözüm sürecine’ baþlýyordu aslýnda.

Tam bu tarihlerde Türkiye’de, tam þimdilerde görmeye baþladýðýmýz, büyük ayrýþma baþlamýþtý. 2010 Referan dumu’na kadar Erdoðan’a destek veren ve iktidar-örtülü- koalisyonu içinde yer alan Batý referanslý güç ve yapýlar, Arap Baharý’na baðlý olarak Türkiye’nin bölgesel güç olma ve buna baðlý yeni bir birlik oluþturma stratejisini sezdiler ve 2011 seçimleri sürecinde ve hemen sonrasýnda, bu stratejinin simgesi olan Erdoðan’a yönelik karalama kampanyasý ile birlikte büyük kopuþ baþladý. Çünkü Erdoðan ve çevresi, Lozan’la birlikte sýnýrlarý çizilen Türkiye’nin dýþýna çýkmaya baþlamýþtý. Kendilerini ‘liberal’ olarak anlatan ama aslýnda oligarþinin batýcý ve seçkinci kanadýnýn ideologluðuna soyunan kesim, ilk olarak yüksek sesle muhalefet yapmaya baþladý. Bu muhalefetin etkisinin çok güçlü olacaðý ve Erdoðan’a karþý baþarýlý olamayan ulusalcý-kemalist muhalefetin yerine geçerek, Kürt hareketi ve sol tarafla da birleþeceði hesaplarý yapýlýyordu; çünkü bu kesim, o ana kadar Türkiye’nin Kemalizm dýþýna taþan ‘resmi’ batýcý-laik ideolojisini yapan, üreten kesimdi. Devlet içinde, bütün stratejik devlet birimlerine parelel örgütlenen uluslararasý yapý ile de bu kesim, resmi-liberal ideolojide buluþuyordu. Bunlara göre, Arap Baharý ya da demokrasisi, kabile ve aþiret toplumu düzeyini aþamamýþ ‘Araplarýn’ iþi olamazdý. Baþta Mýsýr’da Ýhvan’ýn iþbaþýna gelmesi olmak üzere, bütün bu coðrafyada Ýslami demokratik dönüþümler, esasýnda yeni ‘þeriatçý’ diktatörlüklere dönüþecekti ve Türkiye’de aslýnda Erdoðan ile bu yola gidiyordu. 

Bir Batý ‘amentüsü’

Bu bakýþ açýsý, aslýnda 17 Aralýk sürecini tezgahlayan örgütün ve onun medyasýnýn da Washington ve Londra merkezli düþünce kuruluþlarýndan devþirdiði ve bir amentü olarak yaydýðý muhalefet çizgisi idi. Bu çizgi, içeride kesif bir Erdoðan düþmanlýðý ile laik-Kemalist cephe ile buluþurken dýþarýda CNN gibi kuruþlarýn bayraktarlýðýný yaptýðý, ‘Araplar, Türkler, Kürtler bu coðrafyada ‘demokrasi’ falan kuramaz, hele Ýslam referansý ile bu hiç olmaz’ cümlesine sýðan ýrkçý ve Ýslomofobik siyasi çizgi ve onun  ideolojik cephesi ile çakýþýyordu.

Sefaletin açýða çýkmasý...

Bu cephenin nasýl bir politik ve ideolojik sefalet içinde olduðunu da en çok bugünlerde görüyoruz. Mesela bu cephenin þu sýralar yeminli bir Erdoðan karþýtý üyesi, eski bir ulus-devlet karþýtý ‘liberal’ olarak, Maliki’nin temsil ettiði Irak ulusal bütünlüðüne (!) sahip çýkýyor ve Türkiye’nin Irak Kürt Yönetimi ile yaptýðý  enerji anlaþmalarýný ‘korsanlýk’ olarak eleþtiriyor; bir diðer Özal ilhamlý liberal de, Bush’un Irak iþgali sýrasýnda iþgal þaksakçýðýný yaptýðýný unutarak, IÞÝD’i iþgalin ve Irak’ýn Türkiye’nin de yardýmýyla ‘bölünmesinin’ bir sonucu olarak anlatýyordu. Ýþte bugün bu ideolojik-politik hakimiyet, sefil duruma düþürek tarih oluyor. Çok açýk olan IÞÝD saldýrýsýnýn nedenlerini ve giderek Ortadoðu coðrafyasýnda olup bitenleri bile göremeyecek duruma düþen bu ideoloji üreticilerinin dayandýklarý ideolojik aygýtlar çöktü çünkü.

Sahici olan ise þudur; AK Parti’nin 3. Dönemi ile baþlayan ve Ortadoðu’da -sancýlý da olsa - demokratik bir Ýslami çýkýþla buluþan yeni bir dönem var bugün karþýmýzda...

Yapýsal bir deðiþim ve Cumhurbaþkanlýðý seçimi...
 
Bu yeni dönem, yalnýz konjoktürel bir deðiþimi bize anlatmýyor, köklü, yapýsal-batý paradigmasý dýþýnda- yeni bir düzen arayýþý ayný zamanda bu...

Þimdi bu arayýþ ve mücadele, Türkiye’de Cumhurbaþkanlýðý seçim sürecinde, iktidar partisi-muhalefet arasýnda bir güç çekiþmesi olarak deðil, Erdoðan ile AK Parti’nin ‘eski’ ve eski Türkiye’ye ait olan ‘ortaklarý’(!) arasýnda geçecek. Ve hiç þüphesiz bu, Ortadoðu coðrafyasýnda, Irak bölgesinin-artýk ülkesinin deðil- yeniden siyasi þekillenmesi, Ortadoðu’nun yeni sýnýrlarý ve  yeni devletlerin ortaya çýkmasý olarak kendisini gösterecek.

Evet, tam üç yýl önceye gidin, Baþbakan’ýn balkon konuþmasýndaki Ortadoðu ve Ýslam dünyasý vurgusuna dikkat edin ve arkasýndan, ayný yýlýn eylül ayýnda Baþbakan’ýn yaptýðý Ortadoðu gezisindeki mesajlara ve bu geziye Ortadoðu ülkelerinden, Ýslam coðrafyasýndan ve Batý’dan gelen tepkilere bakýn...

Tam bu günleri, 17 Aralýk’tan IÞÝD saldýrýsýna kadar olan bütün siyasi geliþmeleri, neden ve sonuçlarýyla anlamýþ olursunuz...

Ýþte buna baðlý olarak, bu sürecin sonunda Erdoðan cumhurbaþkaný olsa bile, bu cumhurbaþkanlýðý, bize baþkanlýk sistemine gidecek bu yolu açmazsa ve bu makam, Erdoðan’a þimdikinden daha az etkin bir siyasi alan verirse, Türkiye kaybeder...