Canýmdan çok sevdiðim bir akrabamýn “Müzik dinlemeye gitmiþtik, çadýrlarýmýzý yaktýlar” sözüyle kendimi Gezi olaylarý tartýþmasýnýn içinde buldum. O günlerde Fransa’da yaþýyordum. Ýçimde artýk acýtmaya baþlamýþ olan bir memleket hasreti vardý. Avrupa ülkelerinde yaþayan yabancýlarýn maruz kaldýklarý ayrýmcýlýk ve yabancý düþmanlýðý noktasýnda nefes almalarýný saðlayan þey anavatandýr. Onlarý baðýrlarýna basacak olan memlekettir. Oysa memlekette kulaklar artýk diðer tarafý duymuyordu. Bir arada yaþama, ortak zemin gibi kavramlarý kullananlara ters ters bakýlýyordu ve dahasý herkes diðerinin ne kadar kötü olduðunda hemfikirdi.
Herkese göre, diðeri ona yaþam hakký tanýmayacaktý. Üstüne, uluslararasý medyanýn olaylarý yansýtma biçimi gelince, Gezi olaylarý inanýlmaz bir hýncýn dýþavurumuna yol açtý. Toplumsal hareketler ok gibi ve ok yaydan çýktýktan sonra geri dönmüyor. Gezi olaylarý da bir noktadan sonra, ciddi bir devirme hareketine dönüþtü... Memleketin önemli referans noktalarýnýn giriþtiði sosyal mühendislik faaliyetleri de olaylarý týrmandýrdý. Paralel yapýya ait olduðu sonradan ortaya çýkan emniyet mensuplarýnýn olaylarda izlediði yolun iyi irdelenmesi gerekiyor. Toplumun sinir uçlarýyla oynandý. Ayný çatý altýndaki iki farklý yaklaþýma sahip kiþiler bile birbirini anlamaz hale gelirken, ayný sokakta karþýlaþan ve farklý bir inanç ve düþünce tarzýný benimsediðini dýþ görünüþüyle gösteren kiþilerin karþý karþýya gelmeleri “eþyanýn tabiatý” kadar doðal bir hale geldi.
Ters bakýþlar, homurdanmalar yerini sözlü ve fiziki tacizlere ve sonunda fiziki þiddete býraktý.
Kulak duymayýnca yürek de susuyor...
Empati sözlükten uçup gidiyor.
Karþýlýklý diþ bileniyor. Kýlýçlar keskinleþtiriliyor. Saflar sýklaþtýrýlýyor. “Bir dakika durun” diye lafa girmek isteyenler bir kenara itiliyor.
Ýþte Kabataþ olayý diye bilinen hadise de bu atmosferde meydana geldi. Olayý yaþayan kadýnýn aktardýklarýndan biliyoruz. Gazeteciler de dinledikleri olayý kaðýda döktüler. Aylardýr linç ediliyorlar.
“Bir dakika durun” demeye çalýþan 13 gazeteci olarak “Diliniz KABA, vicdanýnýz TAÞ” baþlýðýyla kadýn yazarlarýn linç edilmesine tepki gösterdik. Þimdi de hedef tahtasýna bu lince karþý çýkan gazeteciler kondu.
Gezi olaylarýnýn vebali büyük. En çok da birbirimizi anlama, bir arada yaþama zeminini sarstýðý için. Olaylarýn týrmanýþa geçmesinde payý bulunanlarýn ders çýkarmasý gerekiyor. Dünyanýn hiçbir yerinde þiddetli sokak hareketlerinden iyilik çýkmadý. O hareketleri uzaktan genelde de sýnýr dýþýndan izleyen karar vericiler olaylarýn tek kazananý oldu. Devrimler çaðý geride kaldý. Geliþmiþ ülkelerin sokaklarý sýk sýk gösterilere sahne oluyor ama kontrollü o gösterilerden bir “Avrupa baharý” çýkmýyor. “Arap baharý” diye baþlayan süreç ise biber gazý altýndaki ve kurþun seslerinin duyulduðu Ortadoðu caddelerinden çýkýyor. Bitmeyen bir þiddet sarmalýna dönüþüyor o caddelerdeki eylemler... Batýlý ise mesai saati bitince eylemini noktalýyor, kafede oturup kahvesini yudumluyor.
Biz ise hýncýmýzý çýkaracak yer arýyoruz.
Tamam, siz haklýsýnýz. Kadýn gazetecileri linç edelim!
Allah sonumuzu hayretsin.