Taner Yıldız: Kuzey Irak’a kayıtsız kalamayız, çorbayı Bağdat’ta içeceğiz

 

 



ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ İLE ERBİL-BAĞDAT HATTINDA NELER OLDUĞUNU KONUŞTUK


Bakan Yıldız: Irak’a bakışımız çok net ve bütünlüklü. Bizim için Irak’ın kuzeyi de bir, güneyi de. Putin ile Başbakan’ın görüşmesi çok başarılı geçti, enerji bahsinde Suriye mevzuu gündeme hiç gelmedi.


Geçen hafta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Erbil’de yapılacak gaz ve petrol konferansına katılmak üzere yola çıktı ancak uçağının Erbil’e inmesine Bağdat yönetimince izin verilmedi.


Başka koşullarda büyük sıkıntıya yol açabilecek, sert tepki verilebilecek durumu Hükümet yetkilileri uhuletle suhuletle aşmak istiyor.


Görünen o ki bölgedeki sıcak gelişmeler Türkiye’nin dış politikası kadar enerji politikasını da derinden etkiliyor.


Türkiye açısından birbirinin önüne geçemeyecek önemdeki iki mühim politik alan sık sık birbirinin önünü kesiyor.


Ancak yola bir şekilde devam ediliyor.


Bunun nasıl olduğunu, dengenin nasıl kurulduğunu tahterevallinin bir ucundaki Bakan Taner Yıldız ile konuştuk.


Ve elbette Bağdat’la ne yaşandığını…


Ayrıca Türkiye’nin enerjide bağımlılığını, sahip olduğu kaynakların kullanımını ve ne şekilde çeşitlendirileceği konusuyla beraber çevrecilerin eleştirdiği noktaları da...  


Meclis’te üçüncü ve son dönemini geçiren “enerjik” isimlerden olan Yıldız, Mayıs 2009’dan beri kabinede Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yapıyor.


Yıldız’ın bir çevre örgütünü, Greenpeace’i ziyaret eden ilk enerji bakanı olduğunu da hatırlatalım.


Erbil’deki gaz ve petrol konferansına gitmek için bindiğiniz uçağınız Bağdat’ın müdahalesiyle Erbil’e değil, doğdunuz şehre Kayseri’ye indi. Şahsınıza yönelik değil elbette ama siz ne anladınız bundan?


Bunun üç dört ayrı boyutu var ama söylenebilecek en doğru şey, kardeşler arasındaki iletişimsizlik.


Kardeşler arasında rekabet ve çekememezlik olabilir mi?


Yok. Kuzey Irak ve merkezi hükümetin kendi aralarında çözmesi gereken bir konuyu Türkiye üzerinden çözmeye kalkmaması lazım. Biz böyle bir şeye girmeyiz, içişlerine zaten karışmayız. Böyle bir şeyi ne düşünürüz ne yaparız. Anayasanın yorumlanmasıyla ilgili bir hususa da girmeyiz. Biz Türkiye olarak Irak’ın toprak bütünlüğü dahil her konuya Irak anayasası çerçevesinde bakıyoruz, buna saygı göstermenin ötesinde itina gösteriyoruz.


IRAK’IN BÜTÜNLÜĞÜNÜ ÖNEMSİYORUZ


Irak’ın işgali ve ardından kuzey Irak’ta bir Kürt yönetiminin oluşması sürecinde Türkiye’nin bölgeyle ilgili tedirgin ve sakınımlı bir politikası vardı. Sonradan bunu tashih etti meşru yönetimi tanıdı, korkularını aştı ve ilişkilerini geliştirdi. Sürecin akışına bakınca görünen şu: Erbil, Ankara’ya yaklaştıkça Bağdat’a uzaklaştı. Bu Bağdat’ı korkutuyor olabilir mi?


Bakın, özellikle enerjideki aktörler ve projeler, biri tercih edildiğinde diğerinden vazgeçileceği anlamına gelmeyen projelerdir. İlle Kuzey Irak’ı tercih ettiniz de merkezi hükümetten uzaklaştınız diye bir şey yok, böyle olmayabilir ve biz bunun aksini yapabiliriz, başarabiliriz.


BİZİM İÇİN KUZEY DE GÜNEY DE AYNI


Bu güvensizlik neden oluşuyor peki? Türkiye böyle düşünürken, bunu ifade ederken nasıl oluyor da Bağdat’ta aksi bir algı oluşuyor?


Özünde şu var: Petrol gelirleri merkezi Irak hükümeti tarafından paylaştırılıyor, yüzde 17’si Kuzey Irak’a verilecek deniyor. Kendileri nasıl karar almışlarsa öyle yaparlar, bu konuda hiçbir yorum yapmıyoruz, yapmayız, biz buna uyarız. Fakat tam aksine, biz Irak’ın bütünlüğüne inandığımız için, Irak’ın kuzeyine, güneyine, doğusuna batısına farklı bakmadığımız için Irak’ın her tarafında proje geliştiriyoruz. Asıl önemli olan nokta burası. Biz ayrımcılık yapsak ve dense ki siz niye kuzeyde iş alıyorsunuz güney yok mu ama biz güneyde de iş aldık deriz.


YANI BAŞIMIZA KAYITSIZ KALAMAYIZ


Türkiye bu şartlarda Kuzey Irak’ta enerji pazarına girecek mi?


Türkiye’nin hemen yanı başındaki hiçbir projeye kayıtsız kalması normal ve doğru olmaz. Biz iki yıl önce eğer 5.5 milyar dolarlık kendi hissemize düşen bir projeyi almışsak, bunun toplam tutarı 25 milyar dolarsa ve konsorsiyumdan dolayı biz bunu aldıysak bu bizim objektif ve Irak’ın bütünüyle ilgili bütünlüklü bir düşüncemiz olduğu içindir.


Bu defa Musul petrollerinde başımıza gelen gelmeyecek yani?


Yok. Biz şunu söylüyoruz. Basra bölgesini aldığımız herhangi bir iş kadar normaldir bu diyoruz. Irak’ın gelir dağılımıyla ilgili bizim ne bir dâhilimiz var ne de fikir yürütmemiz söz konusu. Yüzde 17’yi kendi aralarında kararlaştırmışlar, ne ise biz ona uyarız, yüzde 17’yse 17, 57’yse 57.


BAĞDAT’TA ÇORBAYI İÇERİZ


Peki, Bağdat hükümeti dışında Türkiye’nin Kuzey Irak ile iş yapmasından rahatsız olan, Bağdat’ı teyakkuza sevk eden, şu sonucun doğmasına neden olan üçüncü bir aktör var mı?


Tahmin etmiyorum. Öyle olmadığını ümit etmek istiyorum.


Bağdat’ta çorba içebileceksiniz yani?


Biz kardeşlerimizle mutlaka bir araya geliriz, konuşuruz, çorbayı da içeriz.


IRAK, GELİRİ ARTARSA NORMALLEŞİR


Dış politikanın enerji politikalarıyla çakıştığı noktada mıyız?


Siyasetin enerjiye, enerjinin de siyasete zaman zaman yük olduğu olur. Bunu kendilerine sormak lazım tabi ama eğer bu Sayın Tarık Haşimi’den dolayı yapılıyorsa –ki bugün böyle bir demeç gördük- enerji projelerini bundan izole etmek lazım. İzole edelim ki karşılıklı çözüme ulaşabilelim. Çünkü biz Irak’ın petrol ve doğal yataklarında çalıştığımız kadar, Irak’ın gelirleri arttığı kadar, imarı arttığı kadar, Irak halkı zenginleştiği kadar Irak’ın normalleşeceğine inanıyoruz.


Bu yaklaşımınızın Iraklı muhataplarınızda bir karşılığı yok mu?


Bir araya gelip görüşebildiğimizde olacağına inanıyoruz, bir araya gelemediğimiz için bunlar oldu. Bu konuda niçin başka ülkeler Irak’a gerekli takviyeyi, yardımı yapıyor da Türkiye yapmıyor, niçin yapmasın? Kuzeyle güney arasında ne fark var diyoruz biz, bu farkı görmediğimiz için Kuzey’de de iş yapmak istiyoruz.


BAĞDAT’IN KORKUSU VARSA OTURUR KONUŞURUZ


Türkiye’nin dış politikasını uzun yıllar boyunca korkuları belirledi. Saddam sonrası Irak’ında oluşan yeni devlet yapısı ve merkezi hükümetin bölgeye ilişkin bazı korkuları olabilir pekâlâ?


Çok güzel, eğer bunu konuşacaksak oturup bunu konuşalım diyoruz, eğer böyle bir korku varsa, bize düşen bir şey varsa bunları konuşabiliriz. Ama biz itina gösterdiğimiz bir konuda zan altında kalmak istemiyoruz. İçişlerine karışılıyor deniyor. Biz içişlerine karışmadığımız gibi böyle düşünülmemesi için de itina gösteriyoruz. Niçin Irak’ın güneyindeki projeyle ilgili bir sorun olmuyor da Irak’ın kuzeyindeki bir projede sıkıntı oluyor? Bu bizim bütünlüğe ilişkin bakış açımızı net olarak gösteriyor.


DIŞ POLİTİKA ENERJİ POLİTİKASINA YÜK OLUYOR MU?


Türkiye iddialı bir dış politika yürütüyor, özellikle kendi bölgesinde. Lakin enerjide dışa bağımlı bir ülke ve enerji kaynakları da yine yakın bölgesinde. Dolayısıyla Türkiye’nin onu öne çıkartan iddialı dış politikasıyla bağımlılık üzerine kurulu enerji politikası bir çelişki oluşturmuyor mu?


Aslında iddialı olmak birçok yönden güçlü olmayı gerektirir. Bizim dış enerjiye bağımlılığımız yüzde 72 civarında. Ama enerjide dışarıya bağımlılığı yüzde yüz olan Japonya gibi, Güney Kore gibi ülkeler var ve ekonomik açıdan bizden daha güçlüler şu anda. Demek ki enerjiye bağlılıkla güçlü olmak ve dış politikalar arasında her zaman düz bir korelasyon yok. Öyle olsaydı Japonya’nın durumunu açıklayamazdık, enerjide yüzde yüz dışa bağımlılar çünkü.


Türkiye’nin enerji ihtiyacı, dışa bağımlılığı, ekonomik olarak büyümek ve dış politikada da atak olmak gibi zorlayıcı zorunlulukları var. İki ucu açık bir makastan bahsediyoruz ve size düşen kısmında siz bunu nasıl yönetiyorsunuz?


Espri olsun diye söylemiyorum, Dışişleri Bakanımız yurt dışına gittiğinde vekâletini çoğu zaman bana bırakıyor. Tevafuken de olmuş olabilir ama bir o kadar da işlerimiz iç içe, istişarelerimiz çoktur. Ben Dışişleri Bakanıyla, müsteşarıyla, müsteşar yardımcılarıyla sürekli bir aradayım. İlişkilerin örtüştüğü ülkeler var, örtüşemediği ülkeler var. Bunu zaman zaman o ülkeye ya da o bölgeye has politikalar geliştirerek aşmaya çalışıyoruz. Siyasi ilişkilerimizin çok iyi olduğu ama enerji ilişkilerimizin olması gerektiğinden daha iyi olmadığı ülkeler var. Veya siyaseten anlaşamıyor olmamıza rağmen enerji ilişkilerimizin çok iyi olduğu ülkeler var. Klasik soruydu sorulurdu, Suriye konusunda Rusya ile anlaşamıyorsunuz, o zaman gaz mı kesilecek diye? Böyle bir şey yok, olamaz. Putin’in ziyaretinde de konuştuk, bunu izole etmesini bildiğimiz izole ettiğimiz bir yapı kurduk orada. Ama izole edemediğimiz yerler var.


MAVİ MARMARA ÇÖZÜLMEDEN OLMAZ


İsrail mi?


İsrail’le geliştireceğimiz projelerimiz var, mesela Doğu Akdeniz’de projenin en verimli çıkış noktası Türkiye’dir, bunu herkes bilir, Türkiye de bilir İsrail de. Bunu gerçekleştiremiyoruz çünkü proje Mavi Marmara’nın altında ve gölgesinde kaldı. Çünkü o çok büyük bir siyasi açmaz. Mavi Marmara aşılmadan proje hayat bulmaz. Enerji kalemlerini barışın imkânları olarak kullandığımızda enerjinin avantajlarını kullanıyoruz. Yoksa enerji gerginliğin gerekçesi olduğunda saygınlığını yitiren bir alan.


Bunu açalım.


Çok enteresandır bu. Irak’a niçin girildi? Başbakanımızın Libya ile ilgili açıklamaları oldu, Libya’ya petrol için gelenler var dedi. Bunun sosyolojik karşılığı algısı nedir? Adamlar petrol için gelmişler insan öldürüyorlar der halk değil mi? İşte bu, enerji kaleminin saygınlığını azaltan bir durumdur. İnsanlar ölmemeli, bunun için gerginlik yaşanmamalı, savaşmamalı. Bunun tersine davrandığınız anda enerji sıkıntılı bir başlık haline gelir.


GAYRİ AHLAKİ ENERJİ YAPILANMASINA GİTMİYORUZ


Bu ne kadar mümkün peki? İnsanlar, hayat, dünya, haritalar değişiyor, kartlar yeniden karılıyor ama siyasi haritası ve yönetimleri petrole göre oluşan bildiğimiz, o eski dünya, soğuk savaş dönemi bittikten sonra da, şimdi güya daha iletişimli, daha ilişkili bir dünya var ama hala petrol ve doğal gaz, ülkeler arasında temel çekişme kaynağı. Size öyle gelmiyor mu?


Doğru, tamamen bu tanıma uyan ülkeler var. Fakat biz Türkiye olarak, duruşumuza zarar verecek gayri ahlaki bir enerji yapılanmasına gitmiyoruz. Bu bizim duruşumuz, söylediğimizin aksine davranmamız mümkün olmaz. Libya’ya petrol için giden, Başbakanımızın ifade ettiği gibi bir ülke olamayız. Öyle olsaydı biz güney Kıbrıs konusunda da böyle davranmazdık, uluslararası hukuk öyle diyor fark etmez derdik. Ama bizim bir prensibimiz, duruşumuz var. O yüzden enerji ile ilgili politikalarda zorluklar oluyor. Mesela Fransa ile ilgili sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısı mevzu var. Ama bizim tam da o zaman enerji ile ilgili bir projemiz vardı ve projemiz bu nedenle askıya alınmış oldu. Nasıl bir şey şimdi bu, ne alakası vardı denebilir. Ama hassasiyetlerimiz var, o hassasiyetlimizin dikkate alınması lazım. Uluslararası ilişkiler nezaketi gerektiriyor.


RUSYA İLE CIVIL CIVIL BİR TOPLANTI YAPTIK


İnsani ilişkiler gibi?


Aynen öyle. Biz Rusya Federasyonuyla bunları büyük ölçüde izole ettik. Çok başarılı bir görüşme oldu, Suriye konusunda çok mesafe kat edildi. Bunun siyasi boyutu Başbakanlık katından ifade ediliyor. Enerji konuştuğumuz muhataplarımızla toplantımız cıvıl cıvıl bir toplantıydı. Rosneft’in petrolle alakalı, Rosatom’un nükleerle alakalı, Gazprom’un doğal gazla alakalı, Enerjiyle Bakanı Novak’la tüm konuşmalar birbirini destekler şekilde gitti. Cuma günü Güney Akım projesinin temel atma törenine gittik. Bize diyorlar ki siz Güney Akımla Nabucco rakip değil mi? iki proje de Avrupa'nın gaz ihtiyacını karşılamak için tasarlanmıştır. Onun için orada bulunmam yanlış değildi. Bilakis büyük resim bize bunu söylüyor.


Siz ideal olanı realize etmeye çalışıyorsunuz?


Olabildiğince yaklaşabiliriz buna. Ama dünyada buna uymayan çok, uyma kaygısında olan az.


‘SURİYE’DE ŞÖYLE OLMAZSA OLMAZ’ HİÇ DENİLMEDİ


Putin’in ziyaretiyle ilgili birinci beklenti Suriye idi. İki ülkenin Suriye ile ilgili farklı politikaları var malum. Ama iki ülkenin çok güçlü ticari ilişkileri de var. Putin-Erdoğan görüşmesinin ardından görüşmenin iyi geçtiği, Türkiye’nin Rusya’yı ikna ettiği anlaşıldı. Ama Türkiye Rusya’yı ikna ederken Rusya da nasıl ikna olacağına ilişkin olarak bazı ipuçları verdi, denildi. Bunlar arasında Rusya’nın menfaatine olan, pazarlık masasında bulunan, sizi sıkıntıya sokan ya da önünüzü açan şeyler de oldu?


İki devletin de kurumsal hafızası bu ilişkileri yönetebilecek kadar birikimli ve kabiliyetli. Her iki devlet de birbirine karşı kullanılabilecek projeleri dahi olmaksızın bunları ayırt edebilir. Enerji karşılığında Suriye, Suriye olmazsa şöyle diye bir noktaya hiç gelinmedi. Böyle bir nokta yok. Ama bunu yapmak büyük devlet işidir. Türkiye bu manada müthiş bir duruş sergiledi. Rusya Federasyonu da öyle. Zaman zaman ben enerji sektörü olarak proje yürütürken Suriye’de ne olduğunu hiç dahil etmediğim oldu. Dış politika ile enerji izole edilebilir yani.


İstatistiklere göre Başbakan Erdoğan devlet başkanları arasında en çok Putin ile görüşmüş. Obama ile 23, Putin ile 30 kez görüşmüş.


Enteresan, tahminim sorulsa ben 15 defa falan derdim.


RUSYA İLE KARŞILIKLI BAĞIMLIYIZ


İki liderin de uzun iktidar dönemlerinin etkisi de vardır bu sayıda ama sizin çalışma alanınızın, işleri iki liderin buluşması noktasına getirişinizin etkisi nedir?


Tabiî ki enerji sektörü, her iki ülke arasında en büyük ticari hacim oluşturan yapı. Yalnız biz bu yapıyı düzenlerken artı bir şey daha oluşturduk, bu bence çok önemli. Biz enerjide Rusya’ya bağımlıyız değil mi? O zaman bir hedef koyalım ve karşılıklı bağımlı olalım dedik. Nasıl olabilir? İş yaparak. Ve nükleer işi başladı. Nükleer, muhalefet partisinin yanlış anladığı ve söylediği şekilde bizim bağımlılığımızın arttığı değil tam tersine karşılıklı bağımlılığın arttığı bir projedir. Ben Libya’ya gidip onlarca müteahhitle beraber kazandığım 1.6 milyar dolarlık hak edişleri alamadığımda kim kime bağımlı oluyor? Biz nükleerle bağımlılık durumunu dengeledik.


Türkiye’nin nükleere ihtiyacı, Rusya’ya bağımlılık ilişkisini dengeleme ihtiyacından önce mi gelir sonra mı gelir?


Güzel soru. Bizim nükleere ihtiyacımız hepsinden önce gelir. Ama bu, bir taşla kuş sürüsü vurmak gibi, ikisi bir araya geldi. Bizim nükleere ihtiyacımız var, nükleer yapacağız. Bir Kanada firması bize bir teklif verseydi, malum 2009 senesinde bu teklifler verildi, biz belki o firmayı değerlendirecektik, ama teklif vermediler. Başka teklif gelmeyince biz de bu ihtiyaçla bu gerçeği örtüştürdük.


NÜKLEER SANTRAL SÜRECİ NORMAL İŞLİYOR


Nükleer ne durum şu anda?


Nükleerde 1.5 milyar dolarlık sermaye transferini gerçekleştirdiler, 2012 sonuna dek bunu yapıyorlar, fiili durumlar başladı, zemin etütleri, proje çalışmaları yapılıyor, proje şirketi kuruldu, onlarca mühendis çalışıyor. Ama bu işin zihni kısmı, fiili olandan fazla vakit alıyor, iki, üç yıl sürebiliyor.


NÜKLEER KONUSUNDA DÜRÜST DAVRANIYORUZ


Türkiye’nin enerji ihtiyacı var ama kamuoyunun da acı bir tecrübesi var, Çernobil dolayısıyla. Ermenistan’daki santralde de her an kötü bir şey olması beklentisi var. Yani korkuları var toplumun. Sizce Türkiye nükleer santrale ne kadar hazır?


Bu bir değişim. İlk defa nükleer santral yapıyoruz, bu tür tedirginliklerin olması tabiidir, normaldir. Biz doğruları anlattığımız kadar vatandaşın bunları anladığını gördük. Vatandaşımızın sezgileri çok güçlü. Bir kere, siyasi istikrarın ve siyasetin güvenirliliğinin avantajlarını kullanıyoruz burada. Biz yanlış bir şey teklif etmeyiz. On yıl boyunca aksi bir şey olmadı. Biz yanlış bir şey teklif etseydik, bunlar çoktan ortaya çıkardı.


Bu kadar büyük bir değişim konusunda halkın görüşü, rızası ne kadar alındı?


Burada da açık ve dürüst davranıyoruz. Bu Türkiye şey için gerekli, bunu size detaylı şekilde anlatacağız ve en iyi olanı yapacağız dedik. 12 Haziran seçimlerine nükleere gireceğimizi, kararlı olduğumuzu söyleyerek girdik.


O BÖLGEDE RUSYA’NIN GÖRÜŞÜNÜN OLMASI TABİİDİR


Azerbaycan, Gürcistan, bütün bir Hazar bölgesi SSCB bölgesidir ve Rusya’nın gölgesi vardır.  Keza İran... Türkiye’nin enerjide Rusya’ya bağımlılığı sandığımızdan daha mı büyük?


Rusya stratejik davranabilen bir ülkedir. İsmi ne olursa olsun kendi hafızasını muhafaza edebilen bir ülkedir. Bu bölgelerde geliştirilebilecek projelerde tabiî ki görüşü olacaktır. Biz bütün bunları bilerek ve farkında olarak davranıyoruz. Sistem boşluk affetmez.


BAŞBAKAN İLE PUTİN İŞLERİ KOLAYLAŞTIRIYOR


Rusya ve Türkiye ilişkilerinin Putin ve Erdoğan döneminde güçlü liderlerle yürüdüğü, ikisinden birinin eksilmesi halinde işlerin bu verimde yürüyemeyeceği tespitine ne dersiniz?


Pek katılmıyorum. İki liderin uyum içinde olmaları ülkeler açısından bir avantajdır ama olmamaları dezavantaj değildir. İki ülkenin kurumsal hafızaları güçlü derken işin sistematiğini çok iyi oturttukları için söylüyorum. Ama bazen öyle bir kontak yakalıyorsunuz ki –ki Başbakanımız ile Sayın Putin arası kesinlikle çok pozitiftir- bu size ekstra kolaylıklar, artılar sağlıyor, işler daha pratik yapılabiliyor. Ama bu, olmamaları halinde işler olmayacak demek değil. Ama olmaları işleri hızla ileri götürüyor.     


İRAN’A GAZ AMBARGOSU OLMAYACAK


Türkiye Rusya’ya ihtiyaç olması halinde ek gaz talebini iletti, Rusya tamam dedi. Bizim gaz aldığımız ülkelerden biri de İran ve biz İran’dan gaz alan tek ülkeyiz ve Amerika’nın İran’a yaptırımlar çerçevesinde Türkiye’den beklentileri var. Ek gaz hazırlığına girmemiz İran’a yönelik ambargonun ön hazırlığı olabilir mi?


Doğalgazla ilgili yaptırım uygulaması demek, İran’a değil Türkiye’ye yatırım uygulanması demektir. Böyle bir şey olmaz. ABD bu konuda Türkiye’ye yaptırım uygulamayı düşünmez. Biz OECD ülkeleri arsında İran ile komşu olan tek ülkeyiz. Ve biz sıradan bir ülke değiliz, İran’la komşuluk ilişkileri olan bir ülkeyiz.


NABUCCO ÖLMEDİ, TANAP’TA YAŞIYOR


TANAP nasıl gidiyor?


İyi gidiyor. Büyük projelerin tehditleri de, fırsatları da bitmez. Bugün iyi gidiyor, yarın bir gün, aaa şöyle mi oldu denir. Ama bu projeye ihtiyaç var. Nabucco’ya da ihtiyaç vardı. Nabucco’nun yerine ikame edecek bir sistem kuruyoruz. Bu çok önemli, bir taraf Şahdeniz’le gazı üretmek ve Avrupa da tüketmek istiyor. Siz de bu iki talebi birleştiriyorsunuz, alan razı satan razı, yeter ki fizibilitesini iyi yapın. Nabucco öldü falan deniyor, hâlbuki TANAP bunun bir kısmı, süreği.


Bizi kurtarır mı TANAP? Enerjide Rusya’ya bağımlılık, Rusya’nın gazı kapatması halinde Türkiye’de hayatın durması gibi kötü senaryolardan bizi korur mu?


Hayır, ama bu korku senaryolarından kurtulmak lazım. Rusya’nın gazı kapatması için çok majör bir etken olması lazım.


RUSYA GAZININ YERİNE NE KOYACAĞIZ?


Diyelim ki oldu, diyelim ki iki ülke politik olarak uzlaşamayacağı noktalara savruldu. Ne olacak? Türkiye elektrik üretiminde de doğalgazdan faydalanıyor…


Ben her iki ülkenin de öyle bir noktaya gelmeyeceğine inanıyorum. Azerbaycan’la TANAP projesinin olması önemli bir alternatiftir, ama Rusya’nın dominant gaz tedarikini askıya almaz bu. Türkiye 5 ayrı ülkeden doğalgaz, 11 ülkeden ham petrol alıyor. Gaz aldığı beş ülke arasında en fazla gazı Rusya’dan alıyor, İran ikinci sırada. Yüzde 18-20’ler civarında İran’dan, yarısına yakınını Rusya’dan alıyor. Rusya’ya bağımlısınız diyorlar. Ben de şunu diyorum: E tamam, n’olmuş, bir çözümün, alternatifin mi var? Gaz getiriyor alternatif sunuyorsan bu ayrı bir şey ama hem bir şey sunmayıp hem bunu söylemek anlamsız. Tamam, Rus gazı yüzde 50 değil de yüzde 20 olsun, ama onun yerine ne gelecek?


Aslında tüm alış verişler karşılıklı bağımlılık halleri değil midir, sizin satıcıya ihtiyacınız vardır, onun da alıcıya?


Öyle. Bu gazı biz hibe olarak alıyor olsaydık olabilirdi bu ama değil, gazın karşılığında para veriyoruz.


DOĞALGAZ VAR, EVLERDE BACA YOK


Türkiye’de yapılan yeni evlerin bacaları olmadığını biliyor musunuz?


Çatı sisteminden dolayı mı? Şartname gereği mi?


Bilmiyorum, sonuca dair gözlemim bu. Tamamen doğalgaz sistemine göre inşa ediliyor binalar ve o korku senaryolarından birinin işlemesi, doğalgazın kesilmesi halinde insanların –elektrik üretimi de doğal gaza bağlı olduğu için- soğuktan donması demek ve bu bence tedbirsizlik.


Bununla mutlaka ilgileneceğim.


Bir müjde verin okurlarımıza, kışı zamsız geçirecek mi Türkiye?


Aralık’ta zam yok. Sonrasını bilmiyoruz. Biz o kadar gerçekçi ve sahici davranıyoruz ki. Uluslararası Enerji Ajansı dünyanın en saygın enerji ajanslarından biridir ve birçok ülkenin katkısı vardır. Ajans, ham petrolün varili 2035 yılında 125 dolar olacak, diye bir tahminde bulundu iki yıl önce. Ama 125 dolar bir yıl içinde oldu, 2035’te değil. Bunları öngörmek çok zor, çünkü doğalgaz ve petrolün arz ve talebiyle ilgili bir süreç işlemiyor dünyada. Siyasi istikrarsızlıklardan kaynaklanan bir süreç işliyor.


ÇEVRE KAYGISINI ANLIYORUM, KALKINMAYA İTİRAZI ASLA 


Bakanlığınız önündeki bir eylemin ardından Greenpeace’e iade-i ziyarete gitmiştiniz Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak. Çevre örgütleriyle aranız nasıl? 


Çok iyi, iletişim halindeyiz.  


Onların kaygılarını anlayabiliyor musunuz?


Anlamaya çalışıyorum. Kalkınmaya olan itirazla çevre gerekçesiyle olan itirazları ayırt ettiğimde ben o iletişimleri çok iyi kuruyorum. Kalkınmaya itirazı olan varsa onun yanında olamam ben. Bir proje demeti düşünün. 46 tane proje var. 46 tane itiraz varsa ben orada başka bir şey düşünürüm. Yoksa ben çevreye rağmen değil çevreyle beraber bu projeleri yapalım diyorum.


GÜNDE 12 SAAT ELEKTRİK KESİNTİSİ DE BİR SEÇENEKTİR


Türkiye’de masada mesela Hasankeyf gibi bir değeri yok edebilecek bir baraj projesi var, Karadeniz’i kurutabilecek HES’ler var, elektrik üretimi doğalgaza bağlanıyor, dünya da var olan sınırlı kaynağı tüketerek enerji elde ediyor… Bu çağ insanı genel olarak çok yanlış bir şey yapmıyor mu?


Bu, temel bir tercih, bunların hiç birini yapmayabilirsiniz. Telefon açıp bana biraz daha doğalgaz gönderin diyebilirsiniz. Parasını ödüyor alıyorsunuz. Problem yok. Ama ithal ediyorsunuz. Dünyada çok daha temel bir tercih yapanlar var. Zorunluluktan da olsa 1.4 milyar insan elektriksiz şu anda. Coğrafyaya hiç dokunmadan, hiç elektrik elde etmeden ve tüketmeden de hayatı idame ettirebilirsiniz. Bunu söylediğimde çok ajite ediyorsun diyorlar. Yo etmiyorum. Ben bir gerçekten bahsediyorum.


TÜRKİYE ENERJİDE BİR TERCİH YAPMALI


Tamam, ambleminde “ampul”, adında “kalkınma” olan bir siyasi partiden belki bunu isteyemeyiz ama tam da AK Parti gibi iddialı ve istikrarlı bir partinin iktidarı döneminde elektrik kaçaklarının önlendiği, israfın bittiği, daha sorumlu ve mütevazı bir tüketim zihniyetine geçemez miyiz? Çok şeyden vazgeçmek midir bu? 


Bu daha farklı ama kesinlikle haklı olduğunuz bir konu. Yani bizim tasarrufu ve verimliliği ön plana almamız demek diğer projeleri yapmayacağız anlamına gelmiyor. Bunu da yapacağız diğerlerini de. Birbirlerine mani değil. Biz nükleer ürettiğimiz için mi enerji tasarrufu yapmıyoruz? Yo, enerji tasarrufu yapmamız lazım, bu bir kültür ve bu kültürü yaymamız lazım. Biz HES’i çevreye, tabiat ve kültür varlıklarımıza duyarlı olarak yapmamız lazım ama her yapmadığımız HES’in bedelini ithal kaynaklarla ödeyeceğimizi de bilmemiz lazım. Hiç HES yapmayabiliriz ama bizi, niçin yerli kaynakları kullanmıyorsunuz diye de eleştiriyorlar. Ben de tercihinizi yapın diyorum.


Ben Hasankeyf’e dokunulmasını istemiyorum, Fırtına Vadisi’nin mahvolmasını istemiyorum. Bedeli bu olacaksa eğer, neyse parası verelim ve doğalgaz alalım diyorum.


Olabilir, bu bir tercih. Bu tercihi Türkiye olarak da yapalım ve diğerinden vazgeçelim. Ama birinden vazgeçeceğiz. 


BÜTÜN ENERJİ PROJELERİNE İSTİSNASIZ İTİRAZ VAR


Rüzgar ve güneş enerjisinden faydalanacak sistemlere neden asılmadınız peki, her ev kendi elektriğini üretebilirdi pekala?


Her enerji kaynağına itiraz var çünkü. Rüzgâr sistemleri için kuşlar ölüyor dediler. Tamam peki. Güneş? Tarım alanlarını mahvediyor dediler. İyi peki. Su? Az önce konuştuk, coğrafyayı bozuyor dediler. Kömür kirletiyor, nükleer patlıyor, jeotermal yer altı yapısını bozuyor… Ben de diyorum ki, tamam, bunların hepsine peki. Ama bana ne yapacağımı söyler misiniz? 12 saat elektriğimiz var, 12 saat yok da diyebiliriz, bu bir tercihtir. Ama hem 24 saat elektrik hem itiraz… Kimseye mübalağa gelmesin ama gerçekten bütün enerji kaynaklarına istisnasız itiraz var. Benim şöyle bir mazeretim olmadığını zannediyorum: Doğal gazı bu kadar ithal ediyoruz, sudan zaten üretim yapmıyoruz napalım elektriği iki saat kesiyoruz gibi bir mazeretim olabilir mi benim?


BİRİ BANA NE YAPACAĞIMI ANLATSIN


Enerji bakanı olarak olamaz. Bu konuda bir ülke, toplum nasıl varır konsensusa?


Bu itirazları yapanların bir kısmının ülkenin kalkınmasına karşı olduğunu gördüğüm için söylüyorum bunu, yoksa çok temiz niyetlerle çevre gerekçesiyle itiraz edenler var, onlara saygım sonsuz, onları desteklemek lazım. Ama bana lütfen ne yapmayacağımı değil ne yapacağımı biri anlatsın. Sürekli onu yapma, bunu yapma deniyor. Bana bir işin nasıl olmayacağını değil nasıl olacağını tarif etsinler. Ben mütevazıyimdir ama bu konuda tüm bilgilere sahip, enerji sektörünün içinde biri olarak söylüyorum.


ISTRANCA’DA İNCELEME SÜRÜYOR


Temmuz ayında Istranca’da doğal gaz bulunmuştu. O kuyunun akıbeti ne oldu?


Biz o zaman “hadi gel beraber tezahürat yapalım” diyenlere temkinli olmalarını önerdik. Hatta sevinç çığlıkları atanlardan biraz tepki gördü bu. Biz proses işleyecek, fizibilitesine, doğru olup olmadığına bakılacak dedik halbuki. Bakacağız ve diyeceğiz ki mesela “kuyunun maliyeti 100 lira, çıkaracağımız gazın geliri 80 lira. Biz bunu yapmıyoruz”. Veya tersi olacak “buradan kar edeceğiz, hadi yapalım” diyeceğiz. İki ay içinde prosesin tamamlanması lazım.


ERGENE’DE 50 MİLYAR DOLAR GÖMÜLÜ VE ÇIKARMIYORUZ


İlkokul ezberidir, cennet vatanımızın üstü gibi, yer altı da zengindir diye. Öyle değil miymiş?


Türkiye 782 bin kilometre kare. Bunun yüzde 12 ila 15’ine karşılık gelen 100 bin metre karesi madenciliğe tamamen kapalı. Mesela Ergene Havzasındaki çalışmaları durdurduk, çevreye saygımızdan dolayı. 50 milyar dolarlık kömür var hâlbuki orada. Çıkartmıyoruz, doğalgaz ithal ediyoruz, çevreye duyarlı olduğumuz için... Yani her şeyin bedeli var. Ne yapacağımıza, hangi bedeli ödeyeceğimize karar verelim.


Nasıl karar verilir buna, öneriniz ne?


Ben buna çok iyi karar verdim, yerli kaynakları çevreye duyarlı olarak kullanmamız lazım.


ERKE DÖNERGECİ ÇÖZÜM MÜ?


Erke dönergecinin peşine hiç düştünüz mü?


Bakmadım, olmayacak bir şey denmişti ta o zaman ama o tür projeler geliyor, bir kısmı uçuk kaçık, bir kısmı düzgün, önyargıyla bakmıyoruz, değerlendirmeye alıyoruz.