Geçtiðimiz hafta içinde iki önemli tarih olayýnýn yýldönümü vardý. Önemli diyorum ama kamuoyunun gündeminde pek de yer almadý bu yýldönümleri. Hatta hiç konuþulmadan geçiþtirildi. Oysa bizim bugünkü nüfus yapýmýzý ve hatta siyasal durumumuzu da belirleyen hadiselerden bahsediyorum. 18 Mayýs Kýrým Sürgünü’nün, 21 Mayýs ise Büyük Kafkas Sürgünü’nün yýldönümleriydi.
***
Uzun asýrlardan beri Kýpçak Türkleri’nin yurdu olan Kýrým yarýmadasý tarihsel Rus yayýlmasýnýn neticesi olarak iþgale uðramýþ ve kýsa zamanda Ruslarýn dominant hale geldiði bir kara parçasýna dönüþmüþtü. Kýrým’ýn eski sakinleri ise önce Rumeli topraklarýna, sonra orasý da elden çýkýnca Türkiye’ye sýðýndýlar. On dokuzuncu yüzyýl baþýndan Cihan Harbi sonuna kadar “Ak topraklar” adýný verdikleri Anadolu’ya göç eden Kýrým Türkleri’nin toplam sayýsýnýn iki milyona yakýn olduðu tahmin ediliyor.
Buna raðmen Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda bile hâlâ 200 bini aþkýn Kýrým Tatarý yaþýyordu yarýmadada. Ýþte bunlarýn tamamý, çocuk-yaþlý veya erkek-kadýn denilmeksizin tamamý, bir gece tren vagonlarýna istiflenerek Orta Asya ve Sibirya steplerine sürüldü. Ýnsanlarýn birçoðu bu acýmasýz yolculuk þartlarýna dayanamayarak hayatýný kaybetti. Stalin idaresi, Kýrým’ýn iþgali sýrasýnda Almanlarla iþbirliði yapmakla suçladýðý bir halký bu þekilde cezalandýrýyordu.
1915’deki Ermeni Tehciri’ne benzetebilirsiniz bu olayý. Evet, bazý benzerlikler var. Ama 1915’de Osmanlý Ermenileri’nin tamamý deðil, Rus ordusuyla fiili iþbirliði içinde olan kesimi ve süresiz deðil belirli bir süreliðine tehcire tabi tutulmuþtu. Ayrýca bir ceza olarak deðil, bir önlem olarak tehcir kararý alýnmýþtý. 18 Mayýs 1944’de gerçekleþen etnik temizliðin ardýndan yarýmadada Kýrým Türkleri’nden bir kiþi bile kalmadý.
Yüzyýllarca özgürce yaþadýklarý vatanlarý kýsa süre önce Rus iþgaline uðramýþ bir halkýn bir bölümünün topraklarýný bu iþgalden kurtarma ümidiyle silaha sarýlmalarýna mukabil daha geniþ bir bölümü de komünizme inançlarý dolayýsýyla Kýzýl Ordu’da Almanlara karþý savaþtýðý halde Kýrým Tatarlarý’nýn tamamý “Almanlarla iþbirliði”suçlamasýyla cezalandýrýldý.
Baþka bir fark da þu: 1915’de gerçekleþen olay o günden bu yana bütün Hýristiyan dünyasýnda soykýrým olarak nitelenip lanetleniyor. 1944 için öyle bir durum yok.
Sadece 1944 için deðil, on dokuzuncu yüzyýl boyunca Balkan coðrafyasýnda yurtlarýndan sürülen milyonlarca insan için de bugün ne gözyaþý akýtan var, ne de intikam yeminleri eden birileri. Sadece 93 Harbi’nde Anadolu’ya göç etmek zorunda kalanlar 1 milyon kiþiydi. Birinci Dünya Savaþý’nýn sonuna kadar katliamlardan kurtulmak için Rumeli’deki ata topraklarýný terk etmek zorunda kalan Müslüman ahalinin sayýsý 4 milyon civarýndadýr.
Rumeli’de yaþananlarýn benzeri Kafkaslar’da da yaþandý. Rus iþgaline ve katliamlara karþý sürdürülen destanî mücadele en sonunda Ýmam Þamil’in esir düþmesiyle sona ermiþ, baþta Çerkesler olmak üzere bölgenin Müslüman topluluklarý anavatanlarýný terk etmeye zorlanmýþlardý.
21 Mayýs 1864’te baþlayan “Büyük Sürgün” sýrasýnda Osmanlý topraklarýna doðru yola çýkan yaklaþýk bir buçuk milyon kiþiden ancak yarýsý Anadolu’ya ulaþabilmiþtir.
***
Türkiye’de geçmiþinde bir “göç” hikâyesi olmayan aile herhalde pek azdýr. Ne de olsa Rumeli ve Kafkaslar’dan gerçekleþen göç ve sürgünlerle buraya gelenler nüfusun ciddi bir kýsmýný oluþturuyor.
Buna raðmen toplumun genelinde bu konularda görünür veya hissedilir bir duyarlýlýk olmayýþý neye baðlanmalý?