‘Tanrı' veya tanrıların mahiyeti hakkında dipsiz tartışmalar…

Peygamberlerin, Enbiyaullah'ın, aracılık ettikleri 'vahy-i ilâhî'de, 'Sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?" (Mü'minun-115) meâlindeki gibi birçok sorular vardır ve Mü'min, bunlara küllî olarak iman eden insandır. Sağlıklı mantığı olan herkesin kendisini ve varlık âlemini bu açıdan sorgulaması için de düşünme çağrısıdır bu âyetler...

Allah'u Teâlâ, mükevvenat'ı, bütün mevcudâtı/varlıklar âlemini, 'sünnetullah' denilen kanunlarla düzenler. Ama Kur'an'da, 'Yaratıkların en üstünü olarak halkedildiği' bildirilen insana ise neleri nasıl yapmaları ve neleri yapmamaları gerektiğine dair ayrıca hükümler gönderir ve bu hükümler dışında da, geniş bir 'ibaha' alanı mübâh olan alan vardır. Bu alanlarda, ikaz edildikten sonra, rüşd yaşına erişmiş insanlar yaptıklarından sorumlu olurlar ve bu alanlarda, 'Âlâ'y-i Illiyn'e/yüceler yücesi'ne de; 'esfel-i sâfiliyn'e/alçaklıkların da alçaklığına da gidebilecek kadar, hür bırakılmışlardır.

*

Ve bir 'mutlak yaratıcı'ya bağlanmayı kabullenmeye yaklaşmayıp, bir de her şeyi reddetmeye meyilli hasta ruhlu ve kibirli insanlar da daima vardır. Onlar, 'İlahî/hakikî peygamberler eliyle sunulan 'vahy-i ilâhî' bildirimlerine karşı çıkıp ya tam 'ateist' olurlar; ya da gücünü ve yetkilerini sınırlandırabilecek başka 'ilâhlar, tanrılar' icat ederler ve o da olmazsa, kendi yaptıkları putlara, düşünce sistemlerine, veya güçlü veya güçperest liderlerin yaptıklarına bağlanarak, onlara tapınırlar. Daha da olmazsa, kendi 'nefis'lerine, düşüncelerine taparlar.

İnsanlık tarihi, insanların ürettiği nice 'ilâh'lar ve kutsallardan bir 'resm-i geçit' de sunar bize... Yığınla 'İlâh, Hudâ, Tanrı, Dieu, Eli, God,' vs. gibi kavramlar etrafında da şekillenmiştir, insaniyetin hikayesi...

Çünkü her insan, kendi düşünce gücü çapında, kendisini ve varlık âlemini izah etmek ister; bundan kaçınsa da hep onunla ilgilenir... Evet, 'Bunun bir yapanı, yaratıcısı olmalı.ç.' diye aradığı bir 'üstün yaratık' veya güç arayışındadır.

Blaise Pascal, 20'li yaşlarının başında matematik ve geometri konusunda en parlak zekâlardan birisiyken, 'ateist' olur; sonunda intihara teşebbüs eder ve kurtarırlar. Ama ondan sonra, 'Bana filozofların, fikir adamlarının varlığını ileri sürdükleri üstün tanrıyı değil, peygamberlerin bildirdiği tanrıyı öğretin...' der ve İncil'e yönelir.

'Ateist'ler ise, hiçbir yaratıcının olmadığını ileri sürerler ve onlar sadece kendilerini, kendi 'nefis'lerini ve zanlarını tanrılaştırmış hastalıklı ruhlardır ki onların Avrupa'daki 'pîr'i sayılacak en fren tutmaz tip, Friedrich Nietzsche idi ve 'Tanrı diye bir şey yoktur, varsa öldürülmelidir...' demişti. Ama, frengî (sifiliz) hastalığına mübtelâ idi ve Kilise'ye korkunç şekilde saldırıyordu ve gücetaparlığı şekillendiren 'Sosyal Darvinizm'e bağlıydı, zayıfların yaşama hakkının olmaması gerektiğini savunuyordu; bizde de görülen nice örnekleri gibi... Ama, 'sifiliz'in son merhalesinde görülen fizikî ve ruhî tahribatın tesiriyle sonunda, 1889'da tamamen delirdi ve ömrünün son 11 senesini tımarhanede geçirdi.

*

Fransa'nın ünlü eski Cumhurbaşkanı François (Fransuva) Mitterand, bir gün ünlü bir akademisyen ve de kardinal olan Jean Guitton'a telefon eder, 'Üstad, büronda isen, sana geleceğim...' der...

Guitton, onun kanser tedavisi görmekte olduğunu bildiğinden, 'Zahmet etmeyin, ben geleyim...' dese de Mitterand gelmekte ısrar edip gelir ve 'Üstad, biliyor musun, şu anda kemoterapi seansı için doktorda olmam gerekiyor; ama orada sadece fizikî acılarımı yatıştırıyorum. Halbuki, ben onlara tahammül edebiliyorum... Ama ruhumun acılarını ancak senin sohbetlerinle yatıştırıyorum' der... Sohbetlerinde, çeşitli manevî ve ruhî konular, ölüm ve ölüm sonrasına dair sualler gündeme gelir. Bunun üzerine, Jean Guitton der ki: 'Mösyö Başkan, biz sizi gençlik yıllarınızdan beri, hep bir ateist olarak biliyoruz. Şimdiyse, beni şaşırtıyorsunuz... Tanrı inancına sahip gibi konuşuyorsunuz...'

Mitterand da, 'Üstad, ben 7 yaşımdan beri, her ne zaman tanrıyı bırakmak istediysem de tanrı beni hiç bırakmadı... Zihnim, hep onunla meşgul oldu...' der...

Böyleleri, evet hemen her toplumda da vardır.

*

Hiçbir tanrı inancını kabul etmeyen 'ateist' olarak bilinen 93 yaşında ünlü bir Amerikalı bilim adamı, geçenlerde, 'Ben kendimi ateist /'tanrısız' olarak niteliyordum ama anlıyorum ki ben ateist ve tanrı karşıtı değil, sadece Kilise ve ruhban sınıfına karşı birisi imişim...' diyordu...

*

Birkaç sene önce ölen ve çocukluktan beri, başını çevirmekte bile zorlanan tekerlekli sandalyede yaşayan ve 'ateist'liğiyle bilinen ünlü İngiliz fizikçi Stephan Hawking de, ömrünün sonuna doğru yaptığı bir açıklamada, 'Benim görüşlerim, tanrının olmadığı mânâsına alınmamalıdır...' demek noktasına gelmişti.

*

Evet, inanç ve tanrı konuları hemen daima, örtülü veya açık şekilde herkesi meşgul eder...

Amerika'nın en ünlü anket şirketlerinden ve yüzde 4'lük bir hata payına olduğu kabul edilen ve 90 yıllık bir geçmişi olan Gallup'ın 1-24 Mayıs tarihlerinde yaptığı anketin 20 Temmuz 2023 günü yayınlanan sonuçlarına göre... Amerikalıların, tanrıya, meleklere, cennete, cehenneme ve şeytana olan inançları, son yirmi yılın en düşük noktasına inmiş...

Ankete göre, Amerikalıların yüzde 74'ü tanrıya inandığını söylerken, düşük gelirli ve yaşlılar, kadınlar ve üniversite diploması olmayanlar arasında bu tür konulara inandıklarını söylemeyenlerin sayısı daha yüksekti. (Bizdeki KK Bey de, 28 Mayıs 2023'deki seçim sonuçlarını aynı şekilde değerlendirmişti... Tarihlere dikkat edilecek olursa, ona bu konuları tam da o günlerde oradan fısıldamış olabilirler...)

Anket ayrıca, 'Cumhuriyetçi'lerin yüzde 87'sinin, 'Demokratlar'ın ise, yüzde 66'sının tanrıya inandığının belirlendiğini ileri sürüyor.

Ankete göre, Protestanlar ve diğer Hristiyanlar da Katolik meslektaşlarına göre daha inançlı gözüküyorlar... Protestanların yüzde 94'ü tanrıya inandığını söylerken, Katoliklerin yüzde 85'i aynı şeyi söylüyor.

*

İngiltere'nin The Telegraph Gazetesi'nde 7 Temmuz 2023 günü yer alan bir haber yoruma göre, York Başpiskoposu Rahib Stephen Cottrell, tanrıya 'Baba' demenin "sorunlu" olduğunu' söylemiş...

Bu Başpiskopos, (Hz.) İsa'nın öğrencilerinin, ona nasıl dua etmeleri gerektiğini sormalarından türetilen Hristiyan duasının, "Göklerdeki babamız, adın kutsal kılınsın"' diye başladığını ve buradaki "o" zamirinin 'erkek' cinsiyeti belirlediğini ve "Baba" teriminin "sorunlu" olduğunu söylüyor.

Başpiskopos, "Ve evet, 'baba' kelimesinin dünyevî babalarla ilgili deneyimleri yıkıcı ve tâciz edici... Bunun baskıcı ataerkil kavrayıştan oldukça acı çekmiş olanlar kadar, bizler için de sorunlu olduğunu biliyorum." diyor...

Bazı liberal Hristiyan gruplar, "Tanrının yalnızca erkek olarak yanlış yorumlanmasının, kadınlara karşı devam eden ayrımcılığın ve cinsiyetçiliğin itici gücü olduğunu" iddia ederek Başpiskopos'un sözlerini memnuniyetle karşılamışlar..

Başpiskoposlar Konseyi üyesi Revd Dr Ian Paul, "Kutsal Yazıların bu açık ve tutarlı öğretisini reddetme özgürlüğüne sahip değiliz." derken, buna karşılık, eski bir Genel Sinod üyesi olan Rahib Christina Rees, 'Başpiskoposun değindiği konu, Hıristiyanlar için gerçekten canlı bir mesele olan ve uzun yıllardır var olan bir mesele.. Tanrıya 'baba' demek son derece sorunlu" demiş...

*

Bu vesileyle, Diyanet İşleri Başkanlığı'na da maruzâtım var:

Büyük camilerde, resmî izinli vaaz hocaları namaz vaktinden önce vaaz kürsüsüne çıkıp, halkımızı, cemaat toplanıncaya kadar irşad ediyorlar ve amma bazen de ifsâd...

Tamam, onların neler anlatmaları gerektiği üzerine bir sınırlama getirilsin demiyorum. Neleri anlatmamaları konusunda ise, zâten, 'resmî ideoloji' açısından tembihleniyorlardır, ama, o kürsüde İslâm'ı anlatayım derken, hele de dinsizlik/ateizm cereyanlarının dünya çapında özellikle iletişim teknolojinin yardımıyla daha bir frensiz olduğu günümüzde, mantıken tartışılamayacak bir takım zayıf rivayetlerin gerçekmiş gibi ve anlatıldığında da Müslümanlara hiç bir fayda sağlamayacak konuların anlatılmasından kaçınılması konusunda gerekli ikazların yapılmadığı, bazı örneklerden anlaşılıyor.

Meselâ, cennet hayatı anlatılırken, soytarılık yapanlar çıkıyor veya Hz. Meryem'in cennette kiminle evleneceği gibi hiçbir ciddî kaynakta yer almayan rivayetleri anlatabiliyorlar. Bu gibi yersiz ve mesnetsiz iddialar, 'İslam' adına diye aktarıldı mı, Kemalist-laiklere, 'Al, bu golü, bizim kaleye at!!' denilmiş oluyor... Nitekim, Cumhuriyet Gazetesi'nin yazarlarından Ö. İ.' de, geçen gün o tuhaf rivayetleri, kendi cenahı adına aklınca yorumladı ve Hz. Meryem'e de, Allah'a da terbiyesizce kelimelerle...

*