Taraf’ta neler oluyor?

Kendimi müzmin bir Taraf okuru saymam... Daha doğrusu, hiçbir zaman, hiçbir surette, bu gazetenin üstlendiği hayırlı misyonun hayranı olmadım.

Bir gazeteydi benim için.

Mühim haberlere imza attı.

Cesur çıkışlar yaptı.

Babıali’nin kolay kolay ikna olmayacağı “hususi belgelere” sayfalarını açtı.

Kısacası, yayınlarıyla, bir dönemin kapanmasına yardımcı/destekçi oldu.

Soruyu duyar gibiyim: “Kuş kondurması mı gerekiyordu? Bir gazeteden daha fazla ne beklenebilir?”

Haklı bir soru bu.

Fakat, Taraf’ı çıktığı bu “hayırlı yolculukta” yalnız bırakmayan yayın organlarını ve toplumda oluşmuş “statükoyla mücadele” iradesini de, neticeyi çabuklaştıran unsurlar olarak zikretmek gerekiyor.

Taraf’ın, ayrıca, bende özel bir karşılığı vardır.

Bu köşenin kadim okuyucusu, zaman zaman Taraf’ın kurucu başyazarı ve genel yayın yönetmeni Ahmet Altan’la dalaştığımı, karşılığında bol küfür ve hakaret işittiğimi hatırlayacaktır.

Yazılar ortadadır...

İsteyen arşivden ulaşabilir.

Biricik rüyası Türkiye’yi değiştirmek ve demokratikleştirmek olan, muhtemeldir ki bu “mesaisine” kutsiyet atfeden “usta yazar” Ahmet Altan, bir dönem geldi “laikçi” diyebileceğimiz refleksler göstermeye başladı.

Mesela, “mescit ihtiyacını” diline doladı.

Bol bol plaj haberleri yaptırdı. (Kadınlar plajı “laik komşuları” rahatsız ediyormuş. Yoğun tepkiler varmış. Vücudunu göstermek istemeyen kadınların ördürttüğü duvar ise, “utanç duvarına” benziyormuş...)

Sonra “Uludere” haberleri ve yazıları...

Üç şey söylüyordu usta yazar:

BİR: Erdoğan faşizan bir milliyetçiliğe sürüklendi. Bu haliyle Kürt meselesini çözemez. Amacı barış değil, Kürtleri dolduracak bilmem kaç milyonluk bir hapishane inşa etmek...

İKİ: Müslüman Türk hükümeti Kürtleri bombalıyor...

ÜÇ: Uludere’de katliam emrini Başbakan Erdoğan verdi...

İkinci maddede söyledikleri “hususen” tartışmaya değerdi.

Bir yazar (üstelik “usta yazar” etiketini taşıyan ve bundan hiç rahatsız olmayan bir yazar), “Müslüman Türk hükümeti Kürtleri bombalıyor” diyorsa, böyle bir cümle kurabiliyorsa, orada iki şey aramak gerekirdi:

Birincisi, patoloji...

İkincisi, cehalet...

Bu hükümetin “belirleyici” vasfı Müslümanlıksa, Kürtleri hangi din aidiyetine yerleştirecektik? Kürtlerin Müslümanlığından kuşku duymadığımıza göre, usta yazar “Müslüman Türk hükümeti” ifadesiyle bize ne anlatmaya çalışıyordu?

Müslümanlığa ilişkin ne biliyordu?

Dahası, hayatında kaç Kürt gör-müştü?

Kaçıyla oturup sohbet etmiş, çay içmiş, dünyevi ve uhrevi meseleleri konuşmuştu?

Bu kalemlerde “usta yazarı” eleştirdim ve yukarıda da söylediğim gibi, karşılığında bol küfür aldım.

Tabii, Taraf Ahmet Altan’dan ibaret değildi...

Sevdiğim ve yazdıklarını önemsediğim pek çok isim vardı... Murat Belge, Cihan Aktaş, Markar (şahsen tanışmayız ama “Markar” diyecek kadar da kendimi yakın görürüm), Yıldıray Oğur, Kurtuluş Tayiz, Mithat Sancar, Cahit Koytak, Alper Görmüş, Ferhat Kentel, Halil Berktay, Vahap Coşkun, Melih Altınok... Çoğaltılabilir.

İstihbar ediyoruz ki, Taraf’ta bir şeyler oluyor.

Dün Melih Altınok yazdı.

Çok da güzel yazdı.

Bu “bir şeyler”in ne olduğunu öğrenmek isteyenler, Neşe Düzel hanımefendinin röportajlarına bakabilir.

Neşe Hanım bir süredir, Taraf okurlarını, “çözüm sürecinin” hayal olduğuna inandırmaya çalışıyor ve bu fikriyata uygun “konuklar” bulup konuşturuyor.

Bu üstün mesaisi, sonunda “genel yayın yönetmenliği” koltuğuna oturttu onu.

Hayırlı uğurlu olsun diyoruz.

Müstafi arkadaşlara da (çünkü Taraf’ın “yeni misyonundan” rahatsız olduğunu söyleyen birçok yazar gazeteden istifa etti) geçmiş olsun diyoruz.

Bir taraftan Sözcü, bir taraftan Aydınlık, bir taraftan Taraf, voltranı oluşturup, “Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı” temelinde harika bir yayıncılık yapabilirler. Hoş olur...