Eskiler “Hafýza-yý beþer nisyan ile maluldur” demiþler; haklýlar, gerçekten de insanoðlunun belleði kolayca unutabiliyor. Bazen ‘hayýrlý’ oluyor unutkanlýk, ancak bazen de unutanýn baþýna dert açabiliyor...
Cezaevlerindeki ‘açlýk grevi’ eylemlerine verilen siyasi tepkileri izlerken ‘hayýrlý olmayan’ unutkanlýðýn izlerini görüyor ve üzülüyorum...
Þimdilerde siyasi mahkumlarýn kaldýðý ‘F-tipi’ cezaevlerinin devreye girmesi örgütler tarafýndan eylemlerle durdurulmak istenmiþti. 2000 yýlýnýn 20 Ekim’inde cezaevlerinde ‘açlýk grevleri’ baþlatýldý; 19 Kasým’da ‘ölüm orucu’ olarak devam ettirildi eylemler... Ölümler baþlar baþlamaz devlet duruma müdahale etti. George Orwell’in ‘1984’ romanýnda dalga geçtiði türden bir gerçeði ters-yüz etme gayretkeþliðiyle ‘Hayata Dönüþ’ ismi verilen askeri operasyonda, ikisi asker 30’u mahkum 32 kiþi öldü.
Devlet mantýðýna göre hayata dönerek öldü o kadar kiþi...
Bunu unuttuk...
‘Açlýk grevi’ olarak baþlayan eylemlerin ‘ölüm orucu’ olarak devam edebildiðini de...
Müdahaleyle eylem durdurmanýn ölümlere yol açabildiðini de..
Galiba böylesine bir askeri müdahale operasyonunun siyasi faturasý olabildiðini de unuttuk... 2000 yýlý sonunda operasyon gerçekleþtiren siyasi kadrolar, iki yýl sonra yapýlan seçimde, millet tarafýndan tasfiye edildiler.
Elbette tarih hep ayný biçimde tekerrür etmiyor; daha doðrusu tarihi sýk sýk tekerrür ettirenler olaylarýn kendilerinin elinde daha farklý sonuçlar vereceðine güveniyorlar. Bir akýl teröre karþý mücadeleyi zaafa uðratmanýn bedelinin daha aðýr olduðunu fýsýldýyor kulaklara; teröre muhatap baþka ülkelerden de benzer telkinler geliyor... Bir de ‘haklý olma’ güdüsü hâkim oluyor soruna muhatap siyasi sorumlulara...
‘Hayata dönüþ’ türü operasyonlar böylesine ortamlarýn eseri...
Oysa bir gün öncesine kadar terörle en katý biçimde mücadeleyi destekleyenler bile, cezaevlerinde giriþilen operasyonun can aldýðýný görünce, derhal saf deðiþtirebiliyor. Neden kansýz çözümler üretilmediði sorgulanmaya baþlýyor...
Ýnanmayan, operasyon sonrasýnda gerçekleþen bu hava deðiþikliðini, ‘Hayata Dönüþ operasyonu’ sýrasýnda adalet bakanlýðý koltuðunda oturan DSP’li Prof. Hikmet Sami Türk’e sorsun...
Mahkumlar devlete emanet; ölüm cezasý olan ülkelerde bile, infaz gerçekleþene kadar, devlet idam mahkumunun saðlýðýndan sorumlu tutuluyor. Ýnfazýn en az acý verecek biçimde gerçekleþmesi de bir baþka kural. Mahkumiyet özgürlüðün kýsýtlanmasý demek; yoksa mahkumun eza-cefa görmesine izin anlamýna gelmiyor...
Adalet Bakaný Sadullah Ergin bu gerçeklerin farkýnda görünüyor; ancak bir yandan militanlarýný ölüme zorlayan örgütün bir yandan da devletçi reflekslerle konuya yaklaþanlarýn baskýsýný üzerinde hissediyor. Örgütün ölümlerden beslendiðini biliyor, örgüte yeni hazlar kazandýrmanýn siyasi mahzurlarýný da görüyor ve esasen hazýrlýðýný sürdürdükleri bazý iyileþtirmeleri hýzlandýrmaya da çabalýyor...
Yetiyor mu? Yetmiyor. Ýyi niyet kandan beslenen örgütlerin karþýsýnda yetersiz kalýyor.
2000 yýlýnda ‘Hayata Dönüþ’ operasyonuyla yaþananlarý bugün AK Parti’ye yaþattýrarak tarihi tekerrür ettirebilir mi örgüt?
Nisyan ile malul olan beþer hafýzasý bu eksikliðini fark edip yaþananlardan ders çýkarabilirse, evet ancak o zaman, tarih tekerrür etmez.