Tarih, sadece ‘dün' değil; ‘bugün' ve ‘yarın'dır da..

*Pazar günleri yaptığımız bir diğer 'Okuyucularla Hasbihal'e daha, okuyucularımızı, sağlık ve âfiyet dileklerimizle selâmlayarak başlayalım:

*Almanya'dan Metin Turhallı isimli okuyucu diyor ki: Hukuk okumuştum, ama, 'Yeni Anayasa' yapmakla 'Anayasada değişiklik' yapmak arasındaki farkı önce pek düşünmemiştim; sizin yazınız beni ikaz etmiş oldu, teşekkürler.. Sahi, şimdi daha iyi anlıyorum ki, 'Anayasada değişiklik' denilirse, günün şartları içinde bazı maddeler değiştirilir, olur biter ve 1961 Anayasası'ndan beri, darbecilerin dayattığı anayasaların özü korunmuş olunur. Ve Cumhur İttifakı'nın ikinci partisi ise, ufak-tefek değişikliklere evet diyebilir, ama, 'değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği' mevcut Anayasa'da belirtilmiş hususlara asla yaklaşmayacağını açıkça söylediğine göre, bu konudaki çabaların daha baştan olmayacağı açık değil mi? Evet, ben de izin dediğiniz gibi, mevcut anayasada değişiklik değil, yeni bir anayasa yapılmasını istiyorum; öyle bir anayasa tasarısının karşısına, 'değiştirilmeyeceği teklif dahi edilemeyeceği' gibi mevcut anayasanın engellemeleri çıkarılamayacaktır.

*Amasya'dan Siyamî Gençoğlu diyor ki: 'Geçen haftaki sohbetinizde , Kokona'dan bahsetmiştiniz; ne olduğunu anlamak için, lügata baktım, eskiden bizim toplumuzda, başka dinden olduğunu hissettiren yaşlı kadınlara deniliyormuş..

O küstah 'kokona' yalnız değil, bugün.. Hele de, ruhen kokona olanlar az değil.. Nitekim, İzmir'de bir nikâh merasiminde, nikâhın hayırlı olması için dua etmek isteyen bir zat'ın elinden mikrofon, İzmir'deki bir Belediye Başkanı'nı temsilen resmî nikâhı kıymakla yetkilendirilen 'memure' tarafından, 'Burası resmî mekân.. Burada dua edemezsin..' diye çekilip alınmış.. Bu 'kokona' ruhlunun bu ülkede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hemen bütün resmî mekânlarda dua ettiğinden, Kur'ân okuduğundan haberi yok, anlaşılan..

Muhalefet Lideri Ö.Ö bu sıralarda, geçmişteki lideri KK'nın denediği siyasî taktiklerin devamı mahiyetinde, mülayim beyanlar vermek gerektiğini düşünüyor herhalde... Sözünde samimî olup olmadığının anlaşılması için, bir şans tanımak gerektiğini düşünenler, o zattan, o Belediye Başkanı'nı uyarmasını istemeli değil mi?

_Evet, bu okuyucu ilginç bir noktaya dikkati çekiyor.. 'Pek rengine aldanma , felek eski felektir..' demiş bir şair.. O tebessümlere, o tatlı dillere pek aldanmamak gerek.. Ziya Paşa 150 sene öncelerde, 'Zer-dûz (altın işlemeli) palan vursan.. (Şey, yine şeydir..)' diye şeklindeki mısraını biz yine de açıkça söylemeyelim.

Bakınız, bir başka 'kokona' avukat kadın daha dün , bir mahkemede, başörtülü bir yargıç hanımı üye olarak görünce, kırmızı renk görünce saldırıya geçen boğa misali hemen hışımlanmış ve 'redd-i hâkim' talebinde bulunmuş.. Niyeymiş, dinî bir simgeyi taşıyan bir üyenin laik bir rejime mahkeme heyetinde ve hüküm dağıtımında karar vermesi kabullenilemezmiş..

Geçen aylarda 'Şeriat'e, şerefsizce ve ancak mâlum kadınlarının kullanabildikleri kelimelerle hakaret eden bir avukat 'kokona' da, ceza alınca.. 'Ben şeriate karşıyım, şeriat, kafa koparan rejimdir.. Bu ülke laiktir, laik kalacaktır..' gibi laflar etmiş..

Bu gibi zavallılar bilmiyorlar ki şeriat demek, 'hukuk sistemi' demektir. Yahudiliğin de, Hristiyanlığın da bir şeriatı vardır, İslam'ın da.. Veya başka dinlerin de.. Dinsizlik dininin de kendisine göre hukuk kuralları, kanun sistemi vardır.. Hukuk düzeni olmayan bir dünya görüşü, zâten olmaz.. Laikliği de o kategoride şeriat olarak, hukuk sistemi olarak görmek gerekir.. Laik sistemlerin taraftarları, kendi inançlarını başkalarına nasıl dayattıklarını unutmamalıdırlar.

Ama, cismen çok yaşlı olmasa da, ruhen 'kokona' olan bu kadının, 'şeriat, kafa kopartan rejimdir' derken İslam'ı anlatmak istediği açık.. Halbuki laiklik ideolojisini bir din, bir dünya görüşü olarak kabul edenler için de bir hukuk sistemi vardır ve o da bir 'laik şeriat düzeni'dir ve 'İhtimal ki bazı kelleler koparılacaktır..' diyerek ve de koparılarak kurulmuştur; hele de 1789-Fransız İhtilali'nden beri..

*Iğdır'dan Ramazan Okur isimli okuyucu, İran dinî lideri Seyyid Ali Khameneî'nin Tahran'da tertib olunan 'Kitap Fuarı'nda kendisine gösterilen bir tabloya bakıp, 'Osmanlı Türklerinin Yunanlılara yaptığı zulümleri anlatıyor..' şeklinde bir değerlendirme yaptığı medyada yayınlandı. Onlardaki bu Türk düşmanlığı nedir? bir şey söylemeyecek misiniz?

_Evet, bu okuyucuya hemen belirtelim ki, talihsiz bir beyan.. Biz devamlı olarak, Hristiyanların Yahudilerle arasında olan 2 bin yıllık bir düşmanlığı sona erdirip, İsrail çetesini Müslüman coğrafyasının kalbine bir zehirli hançer gibi sapladıklarını ve onun bugün orada tutmak için yekvücut olduklarını hatırlatarak, Müslüman halkların da aralarındaki mezhebî, siyasî veya diğer her türlü düşünce veya duygu farklılıklarını veya kırılmalarını körüklemeyip, İslamî vahdeti sağlayacak şekilde davranmaları gerektiğini ısrarla vurguluyoruz.

Bu vesileyle şunu da ekleyeyim, Türk düşmanlığı sözünün yanlış olduğunu söyleyelim. Çünkü Ali Khemeneî kendisi de, etnik açıdan Tebriz'in güneyindeki Khameneh kasabasından ve Türk kavmindendir; Pers/ Fars kavminden değil ve Mehmed Âkif'in 'Safahat'ının Osmanlı alfabesiyle yazılmış baskısını, çoğumuzun okuyamadığı şekilde okur ve anlar. İnkılabın ilk lideri Rûhullah Khomeynî de, pers/fars kavminden değildi; dedesi Hicaz'dan 200 yıl önceleri Keşmir'e gitmiş birisiydi ve babası ise Isfahan yakınlarındaki Khomeyn şehrine gelip yerleşmişti. Yani İran'da, hele de son 500 yıldır, pers kavmiyetçiliğinden çok, İslam'ın farklı bir mezhebî yorumunu esas alan bir resmî anlayışın hâkim olduğunu unutmamak gerekir.

*