Tarihe geçtin be Trump…

ABD ne başkanlar gördü. Çok renkli, çok sıradışı, çok sansasyonel bir çok başkan geldi geçti. Hatta artisti bile vardı. Ronald Reagan beyaz perdeden gelmişti ama soğuk savaşı kazanması film falan değildi.  

Trump ise belki de en kibirli, en umursamaz tavırlar sergileyen başkanlardan biri olmasına rağmen tuhaf çıkışlarıyla şimdiden tarihe geçti. 

Ortada büyük bir başarısı yok ama ABD rüyasını yıkarak, ABD paradigmasını değiştirerek tarih yazıyor. Yapamasa da yıkıyor ve yıktığı şey asırlardır büyük emeklerle inşa edilen bir ABD efsanesi…

Trump’ın BM konuşması sadece uluslararası kuruluşlara ve dünyanın geri kalanına posta koymuyordu, aynı zamanda ABD’nin geçmişine, kendisinden önceki liderlere ve yönetim zihniyetine dikleniyordu.

1993 yılında Yeni Zemin dergisini çıkarırken Gorbaçov’la ilgili bir analize ‘Sovyetleri tarihe gömerek tarihe geçti’ spotunu atmıştım. Şimdi de Trump ABD efsanesini yıkarak tarihe geçiyor.

Tarihe geçmek bu kadar ucuz, bu kadar kolay olur mu? Trump’ın tarihe geçeceğini kim düşünürdü? Bu da tarihin bir cilvesi demek ki… 

BM konuşmaları dünya uluslarına sesleniş zeminidir. Trump ise ‘ulusa sesleniş’ kıvamında bir konuşma yaptı. 

Kendince ABD’nin yeni egemenlik düzenini açıkladığını düşünüyordu, ama yaptığı aslında ABD hegemonyasını dinamitlemekten başka bir şey değildi. 

Küreselleşmenin sonunu ilan etmek başka nasıl izah edilebilir? 

Küreselleşme ABD’nin bir tür egemenlik tasarımı olarak şekillenmişti. ABD yaşam tarzı ve değerleri tüm dünyaya yayılacak ve bir tür hegemonya kurulacaktı. Demokrasi, insani değerler ve dünya barışı gibi muhteva altında bir tüketim çılgınlığı ve ABD’yi besleyen bir yaşam tarzı pompalanıyordu. 

Şimdi ise bu değerleri yadsıyan, küresel zeminde ABD’ye avantaj sağlayan her türlü tarzı dışlayan bir anlayış öne sürülüyor. 

ABD paradigması ‘bizi yaşayın, bizi paylaşın’ anlayışına dayanıyordu. Trump’ınki ise ‘biz başkayız siz başka; bize benzemeyin, bizi tüketmeyin’ anlayışına dayanıyor. 

Trump uluslararası kurumlara ve diğer milletlere adeta ‘sırtımızdan inin, bizi sömürmeyin’ diyor. 

Eski anlayış herkesin kendisini ABD’li gibi görmesiydi, şimdi ise ‘siz başkasınız, bizim gibi olamazsınız’ deniyor. 

Trump’ın hem savunmacı hem saldırgan, hem korumacı hem müdahaleci yaklaşımı açık bir şekilde ABD ile dünyanın geri kalanı arasına büyük bir duvar örüyor.

Trump duvarı ABD’nin yeni paradigmasını simgeliyor, ABD’nin asırlardır kurulan siyaset zihniyetini yerle bir ediyor. 

Trump’ın konuşmalarından büyük bir öfke seziliyor. Bütün dünyanın kendilerini sömürdüğü varsayımıyla oluşan bu öfke hem eski yönetimlere, hem diğer milletlere, hem uluslararası kuruluşlara yöneliyor. 

Trump’ın ‘biz’ tanımı ile kuruluşundan itibaren çok farklı etnik-dini-mezhebi yapılarla şekillenen, neredeyse milletler meclisi kıvamında olan ABD’lilik kavramı hiç uyuşmuyor. Trump dışarıya ateş köpürürken içeriyi çözdüğünü farketmiyor. 

Bu yaklaşım tarzı dünya barışını belki sarsıcı bir etki yapabilir ama önce ABD’yi çözecek bir etki yapacaktır. ABD’lilik kimliğini, ABD rüyasını, Amerikan tarzını buharlaştıracak bir etki…