Tarihin çöplüğüne koşmak!

Adını ne koyarsak koyalım, Türkiye, yakın tarihinin belki de en zorlu sürecini yönetmeye ve ayaklarına bağ olan bir sorunu çözmeye çabalıyor.

Mevcut siyasi pozisyonlar üzerinden ve bunları koruma gayretiyle süreci anlamak imkansız. Kimbilir kaçıncı kez buraya not düşmüş olalım. Türkiye, yakın geçmişin kodlarını bir kenara bırakarak, tarih sahnesine yeniden çıkışın sancılarını yaşıyor.

Terör ve Kürt sorunu üzerinden ülkemize dayatılan herşey, kuvvetle muhtemel uzun yıllar öncesinden birilerinin bugünleri öngörerek başımıza ördüğü çoraplar olsa gerek. Bugün kronik hale gelmiş sorunu çözmek için atılan adımları ‘ülkeyi bölmek’ ve ‘ihanet’le suçlayanların, öncelikle bu noktada olup biteni doğru okuması gerekiyor.

Dünü unutmayalım ve dün nasıl bir ülkede yaşadığımızı doğru tarif edelim. Siyasi sınırlarına hapsedilmiş, doğal sınırlarında hareket etmemesi için türlü tezgahlar çevrilmiş, tarihinden, köklerinden, kardeşlerinden, ortak ruh ve gönül dünyasından koparılmış bir ülkeden söz ediyoruz.

Şimdi bu bağları yeniden ve gelecek tasavvuruyla harmanlayarak inşa etmenin yollarını arıyoruz.

***

Tekrar vurgulayalım; birileri on yıllar önce yaşadığımız toprakların gerçek dinamiklerinin ve sahici aktörlerinin/değerlerinin er geç ipleri ele alacağını görmüş olmalı ki, şimdilerde ayaklarımızı bağlayan bunca sorunu başımıza bela etmeyi başarmış.

Ne yazık ki o dönemin ‘devlet aklı’ olup biteni doğru okumayı başaramadı. Bugün faturanın bu denli ağır olmasının nedeni de bu. Sembolik anlamda ifade ediyorum; ‘Demirel’ zihniyeti ve onun kötü taklitleri üzerinden devam eden bir siyasi aklın, ne başlarına örülen çorapları anlamaya, ne de bugünleri görmeye gücü yeterdi.

Nitekim ‘Demirel’ zihniyetinin sıkıştıkça müracaat ettiği ‘güvenlik’ politikaları, tam da karşı tarafın istediği biçimde sonuç verdi ve Türkiye, topraklarında yaşayan milyonlarca insanıyla ‘aidiyet’ krizi yaşayan bir ülkeye dönüştü.

Bugün yapılanları mahkum etmek kolay. İhanetle suçlamak cazip. Ama dün bunca tezgahı çözemeyip bugünleri göremeyenlerin, şimdi kalkıp ucuz suçlamalarda bulunmaya hakkı yok.

Bu yaklaşımlar, bu zihniyet, bu okumalar; artık tarih dışı ve tasfiye olmaya da mahkum.

***

Son yıllarda tasfiye ve inşa parantezinde hayli sarsıntılar yaşadık.

Özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ikinci ve üçüncü iktidar dönemlerinde inşa üzerinde kafa yormayanların, farklı ittifak arayışlarına girmesine tanık olduk. Bir bölümü de bu uzun ve zorlu yürüşüyün risklerinden korkarak tasfiye oldular.

Türkiye’nin Kürt sorunuyla mücadele tarzının bu noktaya gelmiş olması, kim ne derse desin alkışlanacak bir cesaretin ve ufkun yansıması. Bunca tezgaha, gri propagandaya, bel altı vuruşa ve hepsinden önemlisi, çözüm isteyormuş gibi durup süreci baltalayanlara rağmen de bir başarı öyküsü.

Mevcudu koruma, alışkanlıkları devam ettirme hastalığını bir kenara bırakıp, bu öykünün başarıyla devam etmesine katkı sağlamak, sadece iktidarın değil, herkesin bu ülkeye karşı sorumluluğu.

Tabloyu doğru okuduğu halde, kendi çıkarları adına bu sürece katkı sağlamayanlar yahut bile bile sulandırma gayretinde olanlar, beklenenden çok daha kısa zamanda tarihin çöplüğünde yer bulacaklar.

Buna değer mi diye bir kez daha düşünseler keşke.