12 Eylül 1980 darbesi sonrasýydý...
Ýþkencenin zirve yaptýðý yýllardý.
Ýþkencelerin, hukuksuz yargýlamalarýn son bulmasý için bir insan haklarý kampanyasý baþlatmýþtým.
Cumhuriyet gazetesi baþyazarý Ýlhan Selçuk’un bana yakýþtýrdýðý deyiþiyle, “Tek kiþilik insan haklarý örgütü”, “Tek kiþilik direniþ örgütü” olarak faaliyet yürütmeye baþlamýþtým.
Bu nedenle devrimcisinden ülkücüsüne, ülkücüsünden Ýslamcýsýna kadar iþkence görenlerin, zulüm görenlerin yakýnlarý beni ararlardý.
Oðullarýnýn, kýzlarýnýn, yakýnlarýnýn gördükleri iþkenceleri, zulümleri bana anlatýrlardý.
Onlarýn yaný sýra bir de iþkence görmüþ; ayrýca gözaltýna alýnýp götürüldüðü yerde baþkalarýna yapýlan iþkenceleri görmüþ þarkýcý Selda Baðcan gibi ünlüler vardý.
Bu ünlüler de gördükleri iþkenceleri ilk kez bana anlatmýþlardý.
Bu ünlülerden biri de Tarýk Akan’dý.
Bizi Ýlhan Selçuk tanýþtýrmýþtý.
Gel zaman git zaman bir gün Ýlhan Selçuk bana, “Ünlülerin sana anlattýklarý iþkenceleri bir yazý dizisi yapsan çok yararlý olur” diye bir teklif yaptý.
Ve derken 31 Mayýs 1992 günü, benim kaleme aldýðým “Ünlüler Ýþkenceyi Anlatýyor” yazý dizisi Cumhuriyet gazetesinde yayýnlanmaya baþladý.
Bu yazý dizisinde iþkenceyi anlatan ünlülerden ilki Tarýk Akan’dý.
Elbette ki bir hafta süren bir yazý dizisinde anlatýlanlarý, bir köþe yazýsýna sýðdýrmak mümkün deðil; ama özetin de özetini yaparsam Tarýk Akan baþýndan geçenleri bana þöyle anlatmýþtý:
“Müjdat Gezen’le birlikte Almanya’dan Türkiye’ye geldiðimde havaalanýnda gözaltýna alýndým. Gayrettepe’deki siyasi þubeye götürülüp hücreye kapatýldým. Sabaha karþý birden vücuduma yediðim tekmelerle uyandým. Tekme faslýndan sonra koridora çýkartýldýðýmda gözleri baðlý iki genç gördüm. Ayaklarý davul gibi þiþmiþti; ayaklarýnda jiletle yarýlmýþ gibi yarýklar vardý. Ve bu yarýklardan siyahýmsý bir kan akýyordu. Derken bir baþka polis beni dövmeye baþladý. Benden de uzun, iri yarý bir polisti. Yediðim yumruklarla sýrtüstü düþtüm. Fena halde hýrpaladý beni. Ardýndan da kýrk üç kiþinin kaldýðý dokuz metrekarelik baþka bir hücreye kapatýldým. Her gece hücreden birini alýp iþkenceye götürüyorlardý. Sabahlara kadar iþkenceye götürülenlerin çýðlýklarýný duyuyorduk. Orada kaldýðým hücrelerde bit ve pireyle tanýþtým. Bir gün üzerimde kýrk üç bit kýrdýðýmý çok iyi hatýrlýyorum. Oraya getirildiðimin sanýrým yirminci günü sorguya götürüldüm. Sorgu ‘Niye Yol filmini yaptýn’, ‘Niye Sürü filmini yaptýn’, ‘Yýlmaz Güney’le iliþkin neydi’ sorularýyla baþladý. Bazý isimler sýralayýp bunlarý tanýyýp tanýmadýðýmý soruyorlardý. Arada bir ‘Bak Tarýk, doðruyu söyle, yoksa ezeriz seni’ deyip giriþiyor lardý. Orada iki gün daha kaldýktan sonra beni Selimiye Kýþlasý’na götürdüler. Oradaki askerler de çýrýlçýplak soyup ellerindeki coplarla bir hoþgeldin dayaðý çektiler. Sonra da beni bir hücreye attýlar. Hücreye girince bir de baktým ki karþýmda Ruhi Su’nun oðlu. Ýþte o hücrede, bir gece uyandýðýmda, üzerimden koþarak bir þey kaçtý. Baktým kediden iri fare. Tuvalete kaçtý ama deliðinden içeri giremiyor; o kadar iri. Gözaltýnda kaldýðým süre içinde baþkalarýna yapýlanlarýn yanýnda bana yapýlanlar hafif kalýr. Bir de idam olayý yaþadýk orada. Kaldýðým hücrenin yanýnda kalan Dev-Yolcu bir çocuk vardý. Ýdam edilecekti. Sabaha karþý dört sýralarýnda onun götürülüþünü gördük. Slogan ata ata gitti daraðacýna. ”
Evet, bunlarý bana anlatan Tarýk Akan da bu dünyadan gitti.
Kemalist olan Tarýk Akan, 2000 yýlýnda muhafazakarlardan sosyalistlere kadar siyasi fikirleri farklý kesimler tarafýndan cumhurbaþkanlýðýna aday gösterildiðimde, beni desteklemiþti.
Tarýk Akan, farklý siyasi fikirlerin, farklý siyasi renklerin oluþturduðu gökkuþaðýnýn parlak bir rengiydi.
Onun ölümüyle bir renk eksildi.