Tarikat liderinin lüksü olur mu?

Kütahya'da görev yaptýðým yýllarda Þabaniyye þeyhi Mehmet Dumlu Hocayý ziyarete gittik bir arkadaþla. Elini öpmek istedim. Mevlevi usulü yapalým dedi. Birbirimizin elini öptük. O zamanlar 70 yaþlarýn üstündeydi. Epeyce tuhaflaþtým. Böyle yaþlý birinin elimi öpmesine þaþýrdým. Sonra konuþmaya devam ettik. Çok çarpýcý bir görüþ ortaya attý. Hala unutamýyorum. "Allah'ýn yolunda olan gerçek Allah dostlarý, evliya insanlar hiçbir zaman baþkasýnýn parasýna ihtiyaç duymazlar. Onlar rýzýklarýný kendileri karþýlar".

Tasavvuf meþrebinde önde olan, þeyh olan, Allah dostu olan kiþilerle ilgili çok net bir ilkeyi hatýrlatmýþtý Mehmet Dumlu. Devletten, zenginlerden, halktan, yerel yönetimlerden para ve ihaleler alarak hayatýný sürdüren kiþiler nasýl doðrudan Allah dostu olabilirler? Çünkü hiç kimseyi akýllarýna getirmeden doðrudan Allah rýzasý için karar vermeleri ve hareket etmeleri çok zor olur. Mülkiyet iliþkisi, insanýn özgürlüðünü belirler. Bu nedenle sadece Allah'a kul olmak ve diðer bütün güç ve sermaye çevrelerinden azade olmak için Þabaniyye Þeyhinin bahsettiði rýzkýný kendisi kazanma ilkesi çok önemli.

Doðu'da Arapça ve Kuran okumanýn yasak olduðu yýllarda, Suriye'ye giderek Nakþi Þeyhi Ahmet Haznevi yanýnda on yýl okuyan Melle Sabri de hayatý boyunca fahri imamlýk yapar. Geçimini saðlamak için kimseden para almaz. Medreseler açar, camiler inþa eder. Ancak topladýðý yardýmlarý hiçbir zaman þahsi hayatýnda kullanmaz. Her zaman þahsi giderleri için kendisi çalýþýr.

Büyük irfan ehli Hacý Bayram Veli'nin Ankara'daki dergâhý tam bir tarým çiftliði. Derviþler hem çalýþýr hem de rýzýklarýný karþýlar. Bu dergâhta yetiþen, Fatihin de hocasý olan Akþemsettin, Bolu Göynük'te yerleþtiði zaman iki þey inþa eder: Tekke ve deðirmen. Yani irfan ehli, geçimini saðlamak için deðirmencilik yapýyor. Ýrfan ocaðýnda piþmek için de tekke açýyor. Derviþler, belli zanaatlarda ustalaþarak kendi rýzýklarýný karþýlýyorlar. Tam tersine dilencilik yapan derviþler de var. Ancak bunlarýn halk nezdinde pek saygýn bir konumlarý olmamýþtýr. Hele ki þeyh ve lider konumunda olanlarýn bu tür yönelimleri hiç iyi karþýlanmamýþtýr.

Þeyhlerden müderris olan, imam olan þahsiyetler de var. Erbilli Esad Efendi, Mehmet Zahit Kotku gibi. Bunlar da bu maaþlarýyla geçinmiþler. Þahsi giderleri için baþka paraya ve desteðe ihtiyaç duymamýþlar. Yunus Emre'yi nasýl tahayyül ediyoruz? Marka elbiseler, has atlar, saray ile içli dýþlý iliþkiler, zenginlere el açan tutumlar ...Böyle bir Yunus Emre yok. Yunus ne diyor?

Derviþlik dedikleri

Hýrka ile taç deðil

Gönlün derviþ eyleyen

Hýrkaya muhtaç deðil

"Hýrka" ve "taç" iki olguyu sembolize ediyor: Ýktidar ve mal. Derviþlikte bunlar deðil, gönül esastýr. Gönülle âþýk olunur, gönülle dosta varýlýr. Ne lüks havuzlu villalar, ne de son model Batý markalý lüks arabalar dosta götürür. Lüksün ve zenginliðin debdebesi ile yaþayan þeyh olur mu? Tasavvuf geleneðimizde olmaz. Zengin olmak ve bunu hayra sarf etmek baþka, zenginlik budalalýðýyla lüks ve þatafatla yaþayarak millete din ve tarikattan bahsetmek baþka.

Tasavvuf, Ýslam'ýn zahitlik meþrebidir. Ýslam'ýn zorunlu bir yolu da deðil. Tercih edilen bir meþrep. Tercih eden de bu meþrebin ruhuna göre hareket etmelidir. Yoksa Allah bir biçimde zelil eder. Tasavvuf karþýtlarýyla da yapar bunu, baþka yollarla da.