
Türkiye, Suriye ve İsrail üçgeninde hatlar daha da belirginleşiyor.
Suriye'nin toprak bütünlüğü ve terörsüz bölge hedefi bağlamında ortaya çıkan pürüzler, bununla birlikte art niyetli pozisyon alışlar kendini çok net belli ediyor.
Bazı olguların adını koymak için yazımda üç net analiz yapacağım. Öncelikle en güncel gelişmelere bakalım.
Türkiye'den Şam'a adeta çıkarma gerçekleştirildi. Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve MİT Başkanı Suriye'de Şara ile görüştü. Görüşmede SDG'nin 10 Mart Mutabakatına uymaması halinde devreye girecek muhtemel senaryolar masaya yatırıldı.
Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, Suriye Dışişleri Bakanı ile ortak açıklama yaptı.
Açıklamalar şöyle: "SDG'nin Suriye yönetimine entegrasyon için çok fazla ilerleme kaydetmeye niyeti olmadığını görüyoruz. SDG'nin belli faaliyetlerini İsrail ile koordinasyon içinde yürütüyor olması, Şam ile yürütülen görüşmelerde de büyük bir engel."
Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü de şu ifadeleri kullandı:
"SDG'nin Halep'teki yerleşim mahallerini hedef alması, yeniden imar istemediğini göstermektedir. SDG'nin yapısı yüzde yüz Suriyeli değildir; ancak biz tamamen Suriyeli olan bir çözüm üzerinde çalışıyoruz. Hükümet, 10 Mart Anlaşmasını engellemeye çalışan ve yılbaşı itibarıyla sona erecek olan anlaşmayı sabote etmeye yönelik SDG provokasyonlarına kapılmayacaktır."
Ve yerel bir dinamik olarak Suriye sosyolojisinin önemli bir parçası olan aşiretlere de kulak verelim. SDG'nin Halep'te sivillere saldırmasının ardından Arap aşiretleri, SDG'ye karşı seferberlik çağrısı yaptı. "Devletimizin yanında yer alarak terörist SDG milislerini Suriye'nin tamamından temizlemeye hazırız" ifadelerini kullanan aşiretler, pozisyonlarında kararlı görünüyor.
1-SDG EŞİTTİR İSRAİL
PKK'nın Suriye uzantıları şimdiye kadar ABD ve Rusya ile birlikte çalıştılar. Fakat şimdi şartlar değişti.
Büyük güçlerin Suriye'deki piyonları, konjonktürün değişmesiyle birlikte acaba kendilerini terkedilmiş hissediyorlar mıdır?
Esad'dan sonra Rusya çekildi. ABD'nin baskın kanadı ise artık SDG'ye "bay bay" diyor.
Soru şu: SDG, Mart Mutabakatını uygulamama sürecinde kimden akıl ve cesaret alıyor?
Perdenin arkasındaki kukla oynatıcı, sahneye çıkmış durumda. İsrail, net olarak sahaya girdi.
İsrail, Suriye'nin egemen bir devlet olmasını ve Türkiye'nin terör tehdidinden arınmasını istemiyor.
Şu çok net; ,Ankara ve Şam 'terörsüz bölge' hedefinde İsrail ile karşı karşıya!
Mücadelenin adını koymak lazım ve resim çok net.
2-SDG İLE ŞAM ÇATIŞIRSA DÜRZİLER DEVREYE GİRECEK
Bazı gerçekleri görmek için istihbari bilgilere ihtiyaç yok.
İsrail Suriye'de sahada dedik. Ve sadece SDG üzerinden değil. Siyonist yapı, Suriye'nin güneyinde Dürziler üzerinden de oyun kurma gayreti güdüyor.
Şam, Mart Mutabakatının hayata geçmemesini neden göstererek SDG'ye ateş açtığı gün, Dürziler de Şam'a karşı ayaklanma gerçekleştirecek. Dürziler, Şam'a saldırmakla kalmayıp belki de bağımsızlık ilan edecek ve İsrail'e bağlanmak isteyecekler.
Washington Post'ta yayınlanan makale, İsrail ile SDG ve Dürzilerin arasındaki irtibat ve iş birliğini ortaya koydu.
Makalede Hecri olarak geçen kişi; Dürzi hain Hikmet el-Hecri'dir.
Washington Post'a konuşan İsrailli yetkilinin açıklaması şöyle: "Hizbullah ve Hamas'tan ele geçirdiğimiz silahları Hecri güçlerine gönderdik. Hecri güçlerine yarım milyon dolar transfer ettik. İsrail, Hecri güçlerinden 3.000 kişiye aylık 100 ila 200 dolar arasında maaş ödüyor."
Makalede Kürt temsilci, "SDG, Suriye'nin kuzeydoğusunda Dürzileri bugün dahi eğitiyor" ifadesini kullandı.
Hecri güçlerinden Dürzi bir yetkiliyse, "SDG'den tanksavar füzeler aldık. İsrail, hükümete (Şam) karşı yürütülen çatışmalarda bize uydu görüntüleriyle yardımcı oldu" itirafında bulundu.
Taraflar gayet açık biçimde Şam'a karşı kurulan ittifakı ortaya koymakta.
Sonuç; "SDG'nin halledilmesi" meselesi Suriye için sofistike bağlamları olan komplike bir meseledir.
Elbette hal yoluna koyulacak. Ankara'nın Şam'a yaptığı çıkarmada her detayın ve her senaryonun konuşulduğuna emin olunuz.
3-KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK NETENYAHU!
Soykırımcı Netanyahu'nun sayıklamalarının bir anlamı var.
Bakınız farklı tarihte yaptığı konuşmalar, boşuna değil.
Gelecekte yazılacak tarihin ayak seslerini siyonistlerin tümü, iliklerine kadar hissediyorlar.
Netanyahu, geçtiğimiz gün Ankara'yı kast ederek, "Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluk hayali kuranlara söylüyorum: Bunu unutun" dedi. Ve bunu kameralar karşısında, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi temsilcilerinin yanında ifade etti.
11 Haziran'daki konuşmasında da "Osmanlı İmparatorluğu'nun yakın zamanda geri döneceğini düşünmüyorum, dönmeyecek." dedi.
"Korkunun ecele faydası yok" demiş 'adaleti ve cihad şuuru'yla ünlü atalarımız.
Siyonistler istemese de zalim düzen yıkılacak.
Dileğimiz; Rabbimiz tarafından bu sürece, şerefli milletimizin memur kılınmasıdır.