Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

Taş düşebilir… Ayı çıkabilir… Her şey olabilir...

Dünyaya bir göktaşı çarpsa ne olur? 65 milyon yıl önce 10 km çapındaki bir göktaşı dünyaya çarptığında, yeryüzündeki dinozorları yok etmişti. Şimdilerde de bir göktaşının dünyaya çarpması durumda, dünyanın sonunu getirecek bir senaryo mümkün. Gelen cismin büyüklüğüne göre muhtelif boyutta felaket ihtimalleri var. 

Bu ihtimali ‘fazla hayalci’ sayanlar için ABD’yi vuran tayfunlar bir örnek oluşturabilir. Tayfunun etki alanını, insanın, altyapının, kentlerin ve teknolojinin çaresizliğini bire bir görüyor ve izliyoruz. Üstelik tayfun, birkaç gün sonra geçiyor ve hava açıyor. Ardında da kalıcı bir yıkım bırakıyor. Yaşanan  tayfunların sosyal, siyasi ve ekonomik etkileri artık devletleri zorluyor. Üstelik tayfun, bir göktaşı çarpması yanında çok daha hafif ve tahammül edilir bir durum. 

2013’te bir kısmı atmosferde parçalanan ve kalan parçaları aniden Rusya’nın Çelyabinsk kentine düşen 10 tonluk göktaşı, yalnızca küçük bir felaketti. Atmosfere girişte parçalanan göktaşının parçaları yakındaki göle de düştü, ancak yarattığı 30 Hiroşima eşiti patlama, bölgeyi birbirine kattı. 

Araç kameralarınca tesadüfen görüntülenen Çelyabinsk göktaşı çevrede cam bırakmamıştı. En az bin kişi dağılan enkazdan yaralandı. 7 bin binada hasar yaşandı. Ki bu bölgede nüfus yoğunluğu azdı. 

Hesaplamalara göre, çapı 10 metreden büyük göktaşının dünyaya çarpması halinde, canımızı hayli sıkacak gelişmeler yaşanacak.

Normalde göktaşlarını uzayda önceden görüp, rotasını belirleyip, dünyanın ne kadar uzağından ya da yakınından geçeceğini hesaplamak mümkün. Ayrıca, dünyaya muhtelif boyutlarda göktaşları her zaman ulaşıyor, ancak çoğu atmosferde yanıp toz oluyor. Ancak Çelyabinsk göktaşını kimse önceden görememişti ve bu taş atmosferde toz olmadan yeryüzüne ulaştı. Yani fark edilemeyen ve dünyayı gözüne kestiren göktaşları da var. 

Bir göktaşının dünyaya çarpması sonucu yaşanacaklara dair Amerikan NASA ve Avrupa Uzay Dairesi ESA çalışıyor. Rusya ve Çin’in de benzer çalışmaları olduğu biliniyor. 

En son NASA 2016’da ‘En kötü senaryo’ olarak 100 metrelik bir göktaşının Los Angeles’a gelmesi halinde yaşanacakların tatbikatını yaptı.

NASA halen dünyaya çarpma ihtimali olan 659 göktaşını, kurduğu bir birimle izliyor. Bu cisimlerin gelecek 100 yıl içinde dünyaya çarpma ihtimali olmadığı söyleniyor. Ancak kainatta insan bilgisi ve etkisi dışında olan gelişmeler her zaman mümkün. Aklımızın ve gücümüzün sınırını biliyoruz. 

Diyelim ki bir göktaşı geldi, vurdu

Bilim adamları bir göktaşının dünyaya en az 45 bin km hızla çarpacağını hesaplıyor. Bu hızla çarpacak cismin büyüklüğü ve kütlesi, yaratacağı etkiyi ve yıkımın büyüklüğünü belirliyor. İki uzay kütlesinin çarpışmasında, atom bombasıyla ölçülen korkutucu enerji yayılıyor. 

Sibirya’ya 1908’de yaşanan ve Tunguska Olayı diye anılan felaket, 2 bin km karelik ormanı yok etmiş, deprem dalgaları İngiltere’de hissedilmişti. Bu olayın bir göktaşı, kuyrukluyıldız, anti madde çarpması, hatta uzaylıların ateşi, düşen bir uçan daire olduğuna ilişkin teoriler hala dolaşır.

2013’te Rusya Bilimler Akademisi, teknolojinin de yardımıyla bölgede göktaşı izleri buldu. Bilim, 50-100 metrelik bir meteor gelip çarptı-diyor. Ancak Tunguska olayının kesin açıklaması da yok. Her durumda Tunguska, dünyaya dışarıdan gelecek tehlikelerin küçük bir örneği. 

Göktaşı çarpmasından devam edersek: 7-10 metrelik bir göktaşı çarptığında 20 kilotonluk enerji oluşuyor. 20 kiloton, Hiroşima’daki bomba demek. Hasar: 750  metre çevrede bütün beton binalar yıkılıyor, 2 km’lik alanda da binalar hasar görüyor.

60-70 metrelik bir göktaşı dünyaya çarptığında ise, mevcut en güçlü atom bombasına eşit 50 kiloton civarı enerji yayıyor. Bu durumda 7-8 km çapında her şey yıkılıyor. Batıdaki çoğu kentin çapı bu kadar olduğundan, bu çarpışma, ’bütün kentin yok olması’ senaryosunu getiriyor. 

300-330 metre arası bir göktaşı, 30 km çapındaki alanda her şeyi yıkıyor. Yayılan enerji 40 km çapına uzanıp yakıcı etki taşıyor... Bu senaryoda yayılan korkunç enerjiyle insanların giysilerinin durup dururken tutuşacağı biliniyor. Bu durum, popüler kültürün en dehşet verici ihtimallerinden biri olarak konuşulur. Bu hesaplamalara ölü-yaralı sayısı, o alandaki nüfusla doğrudan bağlantılı. 

Gerçek felaket senaryosu, 1.5-2 km çapındaki göktaşının çarpmasıyla yürürlüğe giriyor. O zaman 1 milyon megaton ve fazlası enerji yayılıyor, ki dünya böyle bir şiddet görmedi. Atom bombasının 10 milyon kat büyüğü olan bu patlama, 150-300 km çapındaki alanda her şeyi yerle bir etmeye yetiyor. Hasar etkisinin çapı 1500 km’ye ulaşıyor. 

Bu göktaşının denize düşmesi halinde, yüzlerce metreye yükselen tsunami ihtimali var. Dalgaların yerleşim bölgelerine vurması, tam felaket filmi senaryosu. 

Bilime göre, felaket için çok büyük bir göktaşı gerekmiyor. Göktaşının büyüklüğü yanında, çarpma sonucu nereden ne kadar toz ve su kaldıracağı önemli. Dünyaya çarpma sonucu çok toz kalkarsa, o zaman atmosferde tabaka oluşuyor ve güneş ışıklarının dünyaya ulaşması engelleniyor. Güneş zayıfladığında dünya soğuyor, iklim değişiyor, denge bozuluyor. Asıl göktaşı felaket senaryosu bu. Dinozorların, benzer şartlar altında ortadan kalktığı biliniyor. 

Dünyayı uzayın gazabından korumak

NASA, dünyaya yakın geçecek göktaşlarını izlerken, muhtemel çarpışmayı önleme çareleri de arıyor.

Bunlardan en bilinen çare, gelen cismin rotasını değiştirmek. Hollywood, bu fikri kısmen Armageddon filminde denedi. Bilimsel tarafta, rotanın birkaç yıl önceden görülmesi, bir yada iki  uzay aracı inşa edilmesi, aracın havalanıp göktaşını uzakta bulması ve göktaşına hesaplı biçimde çarpması düşünülüyor. 

Çarpışma sonucu sağlanacak birkaç santimlik sapma, uzay ölçülerinde binlerce km’lik rota değişikliği anlamına geliyor. 

Kimsenin düşünmek istemediği senaryo, dünyaya aylar itibarıyla çarpma ihtimali bulunan bir göktaşının son anda fark edilmesi. O zaman önleme imkanı yok. Bu haberin duyulmasının dünya toplumlarında yaratacağı travma, çıkacak kaos, bir film senaryosu gibi. 

Gelen göktaşlarını önleme konusunda ilginç çalışmalar var. Bunlardan biri, yaklaşan göktaşını beyaza, hatta siyaha boyamak. Dönerek boşlukta ilerleyen ve güneşin ısıttığı göktaşının bir tarafı bildiğimiz boya ile boyandığında, o kısım daha az ya da daha fazla radyasyon alıyor. Boya, cismin o bölgedeki ısısını değiştiriyor ve sonuçta göktaşının dengesi, açısı değişiyor. Bu iş için uzayda kalıcı olacak boya ve bunu püskürtecek uzaktan kumandalı uzay aracı lazım. Yöntemi 1902’de Rus mühendis Yarkovsky buldu. Boyayı püskürtecek bir uzay aracı ise henüz yok, yapılmadı.

Gelen göktaşını vurmak için de bir araç henüz yok. Her şey yolunda giderse NASA 2022’de Dünya yakınından geçecek iki parçalı Didymos göktaşını vurmak üzere çalışıyor. Didymos’un dünyaya bir tehlikesi yok. Test için vurulacak. Bunun için DART denen proje kapsamında ‘buzdolabı büyüklüğünde’ bir uzay aracı yapılacak. Bu araç Didymos taşlarından birine, bir tabanca mermisinin 9 katı kızla çarpacak. 

Çarpma sonucu göktaşının rotasının ne kadar kaydığı izlenecek ve benzer yöntemler geliştirilecek. 

NASA dünyaya risk getirecek göktaşlarının yüzde 92’sini gördüğünü söylüyor. Peki kalan yüzde 8? Görünmeyen yüzde 8’i Allaha emanet ediyoruz.  

Vadeyi bilebilir mi?

NASA gelecek 100 yılda dünyaya bir göktaşı çarpması beklemediğini söylüyor. 2013 Çelyabinsk göktaşı da beklenmiyordu ve çok ucuz atlatıldı.

Tunguska-benzeri göktaşlarının 300 yılda bir vurduğu düşünülüyor. 

Sonrası için ve daha büyük çarpışmalar için NASA 3 bin yıl, 100 bin yıl gibi vadeler veriyor. Uygarlığı değiştirecek bir çarpışma için vade, 500 bin yıl. Dinozor yok eden göktaşları 100 milyon yılda bir olur, deniyor... Ya da öyle olduğu sanılıyor. 

Bütün hepsi, hor kullandığımız ve kıymetini bilmediğimiz dünya gezegeninin ne kadar zayıf ve korunaksız olduğunu gösteriyor. Dünya üzerindeki insan da bir o kadar güçsüz, nankör ve çaresiz. Kainatın düzeni karşısında insanın çaresizliği ve zayıflığı, yeryüzünden biraz uzaklaştıkça daha iyi anlaşılıyor.