15 Aðustos Perþembe günü Radikal gazetesinde Prof. Dr. Fatih Özatay’ýn “Gerçekten de çok düþük” baþlýklý bir makalesi yayýnlandý.
Sayýn Özatay makalesinde Türkiye’nin tasarruf oranýnýn (tasarrufun milli gelire oraný), BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ile de kýyaslasanýz, yüksek orta gelirli ülkelerle de kýyaslasanýz (mesela, Polonya, Macaristan, Malezya, Meksika) çok düþük olduðunu yazýyor.
Prof. Dr. Fatih Özatay öyle sýradan bir iktisatçý deðil, çok iyi bir iktisatçý, bu nedenden de kanýmca yazýsý bir yorumu hayli hayli gerektiriyor, hakkediyor.
Tasarruf oraný kavramý eski iktisadýn, isterseniz eski makroiktisadýn en önemli enstrümaný, büyümenin temel belirleyicisi; tüm geleneksel teorik büyüme modellerinin kalbinde ulusal tasarruf oraný var (teknoloji ile birlikte), ne kadar çok tasarruf üretiyorsa bir ülke o kadar hýzlý büyüyor, ne kadar az tasarruf üretiyor ise de o kadar yavaþ büyüyor.
Eski iktisat, eski makroekonomi derken de temel ayracým sermaye hareketleri üzerinden kapalý ekonomi-açýk ekonomi ayýrýmý, dýþ ticaret hacmi pek deðil.
Sermaye hareketlerinin sýnýrlý, çok sýnýrlý olabildiði eski ekonomilerde ve bu kurumsal duruma uygun olarak üretilmiþ iktisat (makroiktisat) teorilerinde ulusal tasarruf oraný büyümenin temel finansman aracý.
Bugün ise durum epey deðiþik; ulusal tasarruf oranlarýnýn yüksek olmasýnýn önemini reddetmiyorum ama tersini söylemek mümkün, yani, baþka þeyleri iyi yaparsanýz, neler olduðuna aþaðýda deðineceðim, ulusal tasarruflarýn düþüklüðü büyümenin önünde temel engel olmaktan çýkabiliyor; yüksek ulusal tasarrufa kimsenin itirazý yok ama düþük ulusal tasarruf artýk mutlaka düþük büyüme demek deðil.
2013 senesinde dünyada yetmiþ trilyon dolar dolayýnda mal ve hizmet üretilecek.
Küresel olarak da, devletler, bireyler ve kurumlar bu üretimin yaklaþýk altmýþ trilyon dolarýný tüketecekler, on trilyon dolarýný da tasarruf edecekler; bu on trilyon dolarlýk küresel tasarruf hacminin yaklaþýk yarýsý tasarrufun gerçekleþtiði coðrafyalarda yatýrýma dönüþecek (mesela kamusal yatýrýmlar), yarýsý ise baþka coðrafyalarda yüksek getirili, güvenilir yatýrým yapýlabilecek hukuk devletleri arayacaklar.
Bu süreci, yani küresel tasarruf üretimini geçmiþe doðru entegre ederseniz devasa tasarruf stoklarýna ulaþýyorsunuz.
Bugün, sermaye hareketlerinin adeta tümüyle sýnýrsýz olduðu bir ekonomik ortamda, en önemli þey, belki de, ulusal tasarruf üretmek deðil de, küresel tasarruf akýmlarýndan ve stoðundan maksimum payý görece kalýcý olarak çekebilmek.
Bu küresel tasarruf akýmlarý ve stoðu üzerinden de inanýlmaz bir rekabet yaþanýyor ve bu rekabet ortamý da iki faktör üzerinden þekilleniyor (idi): düþük ücretler ve hukuk ortamý.
Küresel üretimin doðasýnýn dönüþümü kanýmca düþük ücret faktörünü yavaþ yavaþ daha önemsiz kýlarken, hukuk faktörü (yatýrým ortamý) öne çýkýyor.
Eski dünyada, eski ekonomide yüksek büyüme süreçleri hukuk devletini üretirken, yeni dünyada, yeni ekonomide hukuk devleti (mesela mülkiyet haklarý) yüksek büyümeyi üretiyor ve her geçen gün daha da güçlü olarak üretecek, belirlenmenin büyük oranda yönü deðiþti.
Türkiye ekonomisi geleneksel olarak düþük tasarruf üreten ve bu nedenden de uzun vadede düþük büyüyen bir ekonomi.
Bugün yapýlmasý gereken batý standartlarýnda bir hukuk devleti, bir ekonomi hukuku inþaa ederek küresel havuzdan maksimum payý çekebilmek; bu süreç, ulusal tasarruf oranlarýný yükselterek uzun vadede yüksek büyümeye geçme fikrinden hem daha pratik, hem daha özgürleþtirici, hem de daha yapýlabilir.
Türkiye hala özel tasarruf üretiminin bireysel tasarruf-kurumsal tasarruf daðýlýmýný bilmiyor; bu ortamda tasarruflarý nasýl ve hangi enstrümanlarla arttýrabiliriz, tam bir muamma ama batý tipi bir hukuk devletinin nasýl olunacaðý belli.
Yakýn gelecekte yatýrýmlarýn küresel daðýlýmýný coðrafyalarýn hukuk devleti standartlarý belirleyecek, bu nedenden de Türkiye’nin uluslararasý siyasi yöneliminin neresi olmasý gerektiðini görmemek mümkün deðil.