Kemalizm, aslî amacý bu olmamasýna raðmen, kuruluþundaki sakatlýk yüzünden ister istemez ecdâdýna küskün ve târihiyle mahkemelik nesiller yetiþtirdi.
Sonra, yýllar sonra bunun farkýna varýldý ama hâlâ o arada meydana gelen hasârý onarmaya uðraþýyoruz. O kopukluðun netîcelerinden biri olarak bugün yaþý yetmiþin altýnda olanlara Osmanlý devrine âid bir olay, bir fýkra anlatmaya kalksanýz araya o anlatmak istediðiniz meselenin iki üç misli açýklama koymak zorunda kalýyorsunuz. Þu þu demekdir, ona vaktiyle þöyle derlerdi, o kelime þu harfle yazýlýrsa þu mânâya, bu harfle yazýlýrsa þu mânâya gelirdi gibi... Tabii o zaman da iþin tadý tuzu kalmýyor.
Sakýn yanlýþ yorumlanmasýn! Gençlere târizde bulunuyor deðilim. Zâten bu büyük bir haksýzlýk olur. Siz onlara bir þey öðretmediyseniz onlardan da elbet bir þey bekleyemezsiniz.
Ama bu yüzden tadýmýzýn kaçdýðý da bir vâkýadýr.
Bilmeyen de sanýr ki târihimiz 19 Mayýs 1919’da baþlamýþ!
Gençlerle konuþurken bâzen turistlerle sohbet ediyormuþum hissine kapýldýðým oluyor.
“Öyleyse sen de onlarla sohbet etme!” diyemezsiniz!
Kimse benim yurddaþlarýmla konuþma hakkýmý elimden alamaz!
Kaldý ki akranlarýmla artýk konuþacak pek bir þeyim de kalmadý diyebilirim. Birbirimize aþaðý yukarý herþeyi söyledik.
Onlara bu saatden sonra ne anlatayým; Kemalizm’in fazîletlerini mi?
Güldürmeyin beni!
Pek çok baþka þey gibi, ayýbdýr söylemesi, Atatürk’ün de cýlkýný çýkardýk! Þimdi yukarýdan bakýp topumuza dümdüz gitmiyor ise mutlakâ gözyaþlarýný zor zabtediyordur!
“Ben bunlarý hangi akla hizmeten kurtardým? Keþke býraksaydým da ne halleri varsagörselerdi!” diye kendini tokatlýyordur belki de...
Mâzîsi olmayanýn istikbâli hiç olamaz gerçeðini hesâba katmayarak dedemizi inkâr etdik; müteâkýben piç gibi ortada kalýnca kendimize iki bin yýl geriden yeni dedeler aradýk ama onlarla da pek anlaþamadýk. Çok eski bir Türkçe konuþuyorlardý.
Þimdiyse seksen sene evvelki asýl dedemizle müþerref olmak istiyoruz ama yazýsýný okuyamadýðýmýz için onun ne dediðini de anlayamýyoruz.
Peki, ben durup dururken bunlarý hatýrlatmak ihtiyâcýný niçin hissetdim?
Pek durup dururken deðil; bakýnýz, biz sâdece dedelerimizle deðil bitiþik komþularýmýzla da anlaþamaz olduk. Eskiden ayný büyük konaðýn muhtelif odalarýnda oturuyor, ayný mutfaðý ve ayný salonu kullanarak berâberce yaþýyorduk.
Konak yandý kül oldu, hepimiz civardaki apartmanlara kirâya çýkdýk. Þimdi aramýzdan bâzýlarý diyor ki “Yâhu, konak yanýp gitdi ama arsasý hâlâ duruyor. Þuraya elbirliðiyleyeniden daha modern bir binâ inþâ etsek de tekrar ayný çatý altýnda oturmayabaþlasak. Üstelik uzakdaki Koca Aðabeyimiz de usul usul bizleri teþvîkediyor.”
Buna ne diyeceðimizi doðrusu pek merâk ediyor ve etrâfa kulak veriyorum. Þimdilik iþitdiklerim biraz muðlâk.
Kimileri bunu târihin kaçýnýlmaz bir seyri olarak kabûl ediyor kimileri ise dehþetle irkilerek alelacele cenâze namazý hazýrlýðýna baþlýyor.
Biz ellerimizi kucaðýmýza koyup uslu uslu oturursak kimsenin bize iliþmeyeceðini sanýyorlar.
Oysa ne demiþ Bert Brecht:
“Tasavvur et ki savaþ var ve kimse gitmiyor... O zaman savaþ sana gelir.”