Son dönemde, baþta CHP ve bütün sol fraksiyonlar olmak üzere MHP’den BDP’ye, sol ve sað versiyonlarý dahil liberal çevrelerden, yeni icat edilen Kemalist Ýslamcý unsurlara kadar deðiþik kesimlerden oluþan muhalefet koalisyonu, yeni Türk dýþ politikasý üzerinden AK Parti düþmanlýðý üretmeyi pek sevdi.
Bu unsurlarýn neredeyse tamamýnýn yabancýlaþmýþ bir zihin yapýsýyla, yani sokma akýlla memleketi anlamaya çalýþtýklarýný ve muhalefet ettiklerinin altýný özellikle çizmek gerekiyor.
Mesela, Suriye krizinde uluslararasý camia ile birlikte hareket etme giriþiminde bulunan iktidarý ‘taþeron’ olmakla suçlayan bu koalisyon, BM’den destek çýkmayýnca da ‘yalnýz kaldýnýz’ sevincini yaþayabilmektedir.
Aslýnda deðiþen bir þey yok. Zira ayný çevreler, geçmiþte AK Parti’ye karþý geliþen darbe tehditleri, sermaye kuþatmasý, müesses nizam dayatmalarý, Batý baþkentlerinden Türkiye’ye nizamat vermeye çalýþanlar ve medya terörü karþýsýnda da ayný sevinci yaþamýþlardý.
AK Parti, o dönemdeki kuþatma karþýsýnda nasýl sadece millet desteðiyle, “herkesle çatýþarak” yalnýz bir mücadele yürüttüyse, bugün de benzer bir mücadeleyi sürdürmek durumundadýr.
Ýþin trajik tarafý, bazý liberal çevreler dünkü “yalnýzlýða” demokrasi mücadelesi diyorlardý, bugün ise “herkesle çatýþan Türkiye” Kemalist tezine sarýlýyorlar.
Doðrusu, bir taraftan “BM Güvenlik Konseyi Türkiye’nin taleplerine kulaklarýna týkadý” diyerek, Türkiye’nin uluslararasý camiaya güvenmemesi gerektiðini söyleyip, hemen arkasýndan da Türkiye’yi Suriye konusunda tek baþýna hareket etmekle suçlamak nasýl bir liberal zihin yapýsýnýn ürünüdür anlamak mümkün deðil.
Mesela ayný liberal kalem diyor ki: “Yanýldýk. Hem dolduruþa geldik, hem kendimizi doldurduk. Her alanda tam bir ‘kalkýþ’ (take off) aþamasýnda olan bir ülkeyi bölgede herkesle çatýþýr hale getirdik. Etrafýmýzý korkuttuk, ürküttük... Böyle bir durumda ‘yalnýzlýk’ kaçýnýlmazdýr.”
Bir hezeyan halinin ürünü olan bu ifadeler, maalesef kelimenin tam anlamýyla, “herkesle çatýþan Türkiye” Kemalist tezinin ürünüdür.
Bu bakýþ açýsýnýn, eski Türkiye paralelindeki tercümesi þudur; biz kimsenin etlisine sütlüsüne karýþmayýz, etrafýmýzda olup bitenler bizi ilgilendirmez. Bölgemiz yanýp yýkýlsa da içinde yanacak bir yorganýmýz yok, biz sadece seyrederiz.
Türkiye’yi Suriye konusunda Batýlý ülkelerin ‘taþeronu’ gibi göstermeye çalýþanlar ne hikmetse, þu anda Suriye’deki insani drama karþý bütün dünyayý ayaða kaldýrmaya çalýþan tek ülkenin Türkiye olduðunu görmek istemiyorlar.
Ne yazýk ki, bu zihin yapýsý tarihin hiçbir döneminde Türkiye’yi kendi özgür iradesiyle politikalar geliþtirebilen, ‘güçlü ülke’ vizyonu içinde tasavvur edememiþtir. Çünkü, hafýzalarý her zaman Türkiye’yi uluslar arasý güçlü merkezlerin kontrolünde görmeye ayarlýdýr. Bu yüzden de, ideolojik reflekslerle ABD ve NATO’yu lanetlerler ama Esad’ýn katliamlarýna arka çýkan Rusya ve Çin için söyleyebilecek sözleri de yoktur.
Þimdi, þöyle bir tablo ile karþý karþýyayýz. Suriye’de yaþanan insanlýk dramý karþýsýnda Batýlý güçlerin vicdaný hiç sýzlamýyor. Rusya, Çin ve Ýran katliamýn fiili ortaðý. Ve herkesin baþka bir hesabý var. Mesela, ABD ve Ýsrail’in Esad’ýn gerçekten gitmesi konusunda adým atmaya niyetleri yok. Çünkü, kafalarýnda Esad sonrasý için bir alternatif bulabilmiþ deðiller.
Bu yüzden de, Türkiye’yi yalnýz býrakmada bir beis görmüyorlar. Ýþte, bizdeki AK Parti düþmanlýðýnda birleþen ‘kutsal muhalefet’ koalisyonu da en çok bu duruma seviniyor. Oysa Türkiye, insani olarak da, ilkesel olarak da doðru olaný yapýyor. Ayrýca, tarih sahnesinde yer almanýn mutlaka bir bedeli olacaktýr. Baþýný kuma gömmüþ bir ülkenin, ‘büyük ülke’ olmak gibi bir hayali de olamaz zaten.