Tatilden siyaset notları

Bayrama giderken Ankara’da görüşme fırsatı bulduğum bir hükümet büyüğü, kalabalık bir ortamda bana doğru dönerek, “Gazeteci bey, söyle bakalım, sizin meslektaşlar bize neden karşılar?” diye gülerek soruverdi.

Arkadan da şunları ekledi: “Şu son on yıl içerisinde yaptığımız hizmetler ortada. Bayramı gezerek geçireceğini söyledin; gittiğin her yerde bizim insanlarımıza taşıdığımız kolaylıkları göreceksin. Turistik yörelere yolun düşerse, etrafına bak, gördüğün manzara ‘yaşam tarzımıza müdahale ediliyor’ diyenleri haklı çıkarıyor mu?”

Şu sırada iktidara yakın pek çok kişinin aklını kurcalayan sorunun bu olduğunu sanıyorum.

Önce kısa gezi raporumu vereyim: Arefe günü Ankara’dan yola çıkarak karayolundan İzmir’e gittim. Oradan Marmaris’e yolumu düşürdüm; daha sonra da Bodrum’a... Kaymak gibi yollardan geçtim; genellikle üç şeritliydi yollar... ‘Duble yollar’ denilen iki şeritliler neredeyse istisna sayılacak kadar azdı. ‘Bayram trafiği’ diye gazete ve TV kanallarının zorluğundan söz ettiği kalabalıklara rağmen hiç bir olağanüstülükle karşılaşmadan gezip dolaştım.

Marmaris ve Bodrum’un hem gündüzüne hem de gecesine tanıklık ettim. İnsanlar bundan on yıl öncesiyle mukayese edilmeyecek bir rahatlık içerisindeydi. Bütün oteller yerli-yabancı turistlerle dopdoluydu.

Çarşı-pazar ziyaretimde işlerin tıkırında olduğunu sorarak öğrendim. “Gezi Parkı eylemleri?” sorumu havada bırakan cevaplarından esnafın da halinden memnun olduğunu çıkardım. Marmaris’te bir esnafın yabancı müşterilere fazla yüz vermediğini görünce meraklandım. Dediği şu: “Turistlerin çoğu bir içeceği üç kişi paylaşan türden; yüzümüzü güldürenler bizden müşteriler...”

Marmaris’te yolum ‘Ahu Hastanesi’ne düştü; gördüklerime inanmakta müthiş zorlandım.

Eskiden turistik beldelerde yaşanan hafif rahatsızlıklar bile maalesef ölümle sonuçlanabiliyordu; Örsan Öymen’i öyle bir komplikasyon sonucu kaybetmişti bizim basın... Her bölümünü hayranlıkla gezdiğim ‘Ahu’ gibi dünyadaki en ileri örnekleriyle yarışabilecek bir hastanenin Marmaris’te karşıma çıkması göğsümü kabarttı. Başhekim Dr. Sahir Ökmen’le konuşurken, başvuran hastaların çoğunun Batı ülkelerinden gelenler olduğunu müşahede ettim.

Gittiğim yerlerde görüştüğüm insanlardan belli bir konuda şikâyet işitmedim.

Eee, hükümet büyüğünün sorduğu gibi, bizim meslektaşların haberleri ve yorumlarına yansıyan eleştiriler ne? Vatandaş gerçekten bütünüyle memnun mu?

Hayır, herkes memnun değil. Daha doğrusu, memnun olanları bile rahatsız eden konular var...

Siyasetin genelinden rahatsız olanları bir tarafa bırakıyorum; onlar Ak Parti kadar CHP’yi de, MHP’yi de eleştiriyorlar... “Neden?” diye sorduğumda aldığım cevaplar çoğunun hiçbir biçimde mutlu edilmeyeceğini hatırlattığı için bu kategoride yer alanları ayrı bir yere koyuyorum.

Tek tek bazı konulara takan memnuniyetsizler var... Kimi ‘çözüm süreci’ konusunda kuşkular taşıyor, kimi tamamen kendisini ilgilendiren bir yanlışlık veya alınan karardan şikâyetçi... Onları da ‘konjonktürel rahatsızlar’ olarak ayrı bir dosya altına kaydetmek mümkün...

Daha, daha?

Madem böyle bir raporlama görevini üstlendim, o halde benim de dürüst davranmam gerekiyor. Ak Parti seçmeni olduğunu tahmin ettiğim kişilerde de kiminde az kiminde hayli fazla endişe gördüm. Huzursuzluk... Rahatsızlık.. Tedirginlik... Ne derseniz deyin, ama ‘partili’ denilebilecekler dışındaki Ak Parti seçmenleri farklı bir ruh haline sahipler...

“Neden?” soruma kimi “Fazla gerildik” cevabını verdi. Biraz deştiğimde, böyle diyenlerin üzerlerinde, her akşam ekranlara da yansıyan sofra konuşmalarının yoğunluğunun etkisini fark ettim...

Eskiden de tanıdığım biri, sözlerine, Ak Parti liderini ne kadar sevip takdir ettiğini söyleyerek başladı; Tayyip Bey’in ayrıntıyla andığı hizmetlerini övdükten sonra, “Çok da güzel konuşuyor” dedi ve ekledi: “Biraz da üslubunu yumuşatsa...”

Pek çok kişi tatilin siyasete yarayacağı beklentisinde...

Yarayabilir, ama partililer ile milletvekilleri gözlerini dört açar, işittiklerini doğru rapor edip değerlendirirlerse...