"Türkiye Yüzyýlý" baþladý. Cumhuriyet çýnarýmýz yüz yaþýnda. Yüz akýmýz devletimiz bir asrý geçti. "Çok yaþasýn Türkiye Cumhuriyeti" demenin bitmeyen heyecaný içindeyiz. Bu heyecanýn çaðlar boyu devam edebilmesi için Cumhuriyeti dinamik kýlmak gerekiyor. Peki ama dinamizmi nasýl saðlayacaðýz? Bunu saðlamanýn birçok bileþeni var. Geceden gündüze olabilecek iþler deðil... Askeri, politik, ekonomik, teknolojik vb. adýmlar atmak, bu adýmlarý sürdürülebilir kýlmak ve tüm bunlarý hukukla tahkim etmek þart. Bu ihtiyacýn en temel çözüm yeri ise anayasalar!
Anayasalar milletlerin "önsözüdür". "Cumhuriyet'in kurucularý ne düþünüyordu?" sorusunun cevabý o dönemin anayasasýnda gizlidir mesela. Bilineceði üzere Cumhuriyet ilaný teknik olarak bir anayasa deðiþikliðidir. 29 Ekim 1923'te Meclis; Teþkilat-ý Esasiye Kanununun 1. maddesine "Türkiye Devletinin þekli Hükümeti, Cumhuriyettir" ifadesini eklemiþtir.
Meclis'te konuþmalar yapýlmýþ ama sonuçta mebuslar rejimin cumhuriyet olmasýna oybirliði ile karar vermiþtir. Bir satýrlýk deðiþiklik, koca bir devleti kurmuþ ve bizlere armaðan etmiþtir. Peki þu anki Meclis, millete ne armaðan edebilir? Yüzüncü yýlda meseleye baktýðýmýzda yaþanan birçok sorunun da çözümünün de anayasa gündemli olduðunu görürüz.
Þimdi 1982 Anayasasý ile idare ediliyoruz. Hepimiz mevcut anayasanýn -birçok deðiþikliðe raðmen- Türkiye için yetersiz kaldýðý konusunda hemfikiriz sanýrým. Zira birçok konuyu çözmemiz ve anlamlandýrmamýz için kâfi gelmiyor. Türkiye'nin bence en temel ihtiyacý tam da bu. Siyasi iklime göre deðiþmeyecek ifadeler ile yazýlmýþ, temel haklar alanýnda güçlendirilmiþ ve yeni çaðýn getirdiði haklarý kural altýna alan bir anayasa...
Mesela bu ülkenin "laiklik" ekseninde geçmiþte yaptýðý anlamsýz tartýþmalara boðulmamasý lazým. Laikliðin dini sosyal hayattan soyutlama aracý olmadýðýný, "baþörtüsü" yasaðý ile tesis edilemeyeceðini bilmemiz gerekiyor. Durum sadece bundan ibaret de deðil pek tabi. "Fýrsat eþitliðini engelleyen", "ayrýmcýlýðý önleyen" düzenlemelerin daha güçlü biçimde var olmasý lazým.
Eleþtiriler olabilir. Fakat bir hakký da teslim etmek gerekiyor. Son yirmi yýllýk süreçte ciddi deðiþimlerin olduðu ve insan haklarý baðlamýnda önemli adýmlarýn atýldýðý bir gerçek. Ancak halen güçlendirilmeye ihtiyaç duyulan birtakým alanlar söz konusu. Özellikle "ifade özgürlüðü" ve "adil yargýlanma" konularý bunlarýn baþýnda gelenler. Ülkemizin bu iki konuyu artýk tartýþmayacaðý düzeye gelmesi gerekiyor ki bunlarýn da temel çözüm yeri Anayasa...
Saydýðýmýz düzenlemelerin yanýnda dünyanýn yeni tanýþtýðý "dayanýþma haklarý" bahsinin de Anayasa'da yer almasý gerekiyor. Bugün insana doðrudan dokunan ve yaþam alanýný kýsýtlayan hususlarýn altýný net bir biçimde çizerek, anayasal koruma altýna almak þart: Ýmar, kentleþme ilkeleri, dýþ yatýrýmcýlarýn güvencesi, kiþisel verilerin korunmasý, unutulma hakký, itibar suikastlarý, alternatif uyuþmazlýk çözüm yollarý... Birde bunlara ek olarak deprem baþta olmak üzere afetlerin öðrettikleri var bizlere...
Yola devam edebilmek için Cumhuriyet çýnarýnýn anayasasýný "Yaþayan Aðaç" doktrinine göre dizayn etmek gerekiyor. Zira anayasalar organik ve deðiþen zamana adapte olmak zorunda. Bunun için kavramlarýn sade, tartýþmalý ifadelerin ise açýklayýcý olmasý lazým. Anayasanýn kendisini yorumlamasýna imkân saðlamak; yanlýþ yorum yapýlmasýnýn önüne set çekmek gerekli. Böyle olursa geniþ ve ilerici anlamlandýrma mümkün olur. Aksi halde zamana söyleyecek bir þeyi kalmaz ve tükenir týpký þimdi olduðu gibi.
Türkiye'deki tüm siyasi partilerin Cumhuriyet'e verebilecekleri en büyük hediye bence "yeni bir anayasa" yapmaktýr. Toplumsal, sürdürülebilir ve gerçek bir barýþý temin etmek için yeni yüzyýl, yeni bir anayasa ile taçlanmalý... TBMM'nin millete böyle bir borcu var!