Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

‘TC vatandaşı' olan herkes, kendisini mutlaka ‘Ben Türk'üm..' diye mi nitelemeli?

Cem Özdemir isimli kişi, (ki, Almanya'da Yeşiller Partisi'nin, önde gelen isimlerinden ve halihazırda, Federal Hükûmet'te Tarım Bakanı..) Yani, kendisini Alman devlet mekanizmasının hassas süzgeçlerinden tam not almış olmalı ki, onun Hükûmet üyesi olması alman kamuoyu tarafından da normal karşılanmış..

Bunda elbette en büyük rol, Özdemir'in, Türkiye'deki İslamî-siyasî gelişmelerden tıpkı alman kamuoyu ve bütün Batılılar gibi daima dehşete kapılmışçasına açıklamalarla bulunması ve 1915- Ermeni Hadiseleri etrafında, Osmanlı'yı ve TC'yi açıkça suçlayan bir kişi olması..

Bu gibi aykırı davranışları yüzünden, bazı çevreler onu hemen 'sabetaist' olarak bile nitelemişlerdi de, bu satırların sahibi, o gibi suçlamaları yapanlara, bu nitelemenin doğru olmadığını; çünkü, onun ailesinin Tokat'ın Almus ilçesinin bir köyünden Almanya'ya işçi olarak giden bir yoksul ailenin çocuğu olduğunu ve Almanya'da doğduğunu ve 'sabetaist'lerin taşımaları gereken temel özelliklerden birisi olan Yahudiliğini gizleyen zengin Yahudilerden olmak gibi özelliklere sahib olmadığını belirtmişti.

Bu vesileyle ekleyelim: Cem Özdemir'in 15 yıl kadar öncelerde yayınlanan hâtırâtında da ilginç noktalar vardı. Meselâ, ilk ve ortaokul yıllarında alman arkadaşlarının kendisine ayrımcı bir yaklaşım sergilediklerini; onların o yaklaşımının psikolojik etkisinden kurtulmak için okulunu değiştirip, bir Protestan Kilisesi'ne bağlı bir liseye kayıt yaptırması sırasında, lise müdürüyle arasındaki konuşmayı nakleder.

Lise Müdürü ona, 'Hangi dindensin?' diye sorar; o da, Almanların Müslümanlar için kullandıkları tarifle, (Muhammed'in takipçisi) mânâsında 'Mohammedan..' der..

Müdür, ironik bir tebessümle bakar, Özdemir'e.. O da, 'İşte.. O alaycı bakış burada da karşıma çıktı..' diye düşünür.. Ama, Müdür'ün tebessümünün sebebi başkadır: 'Anlıyorum ki, İslâm'la fazla bir ilgin yok.. Çünkü, hiçbir Müslüman, kendisini 'Mohammedan' diye nitelemez, dininin İslâm olduğunu' söyler..

Özdemir bu anekdotu aktardıktan sonra, 'Ben, bir Müslümanın kendisini Mohammedan diye niteleyemiyeceğini bir Protestan Kilisesi'ne bağlı bir lisenin müdüründen öğrendim..' diye yazar..

Evet, o merhalelerden geçmiş olan Cem Özdemir, 'Ben Almanyalıyım..' diye bir kitab yazmış, Türkçe olarak.. 'Almancasının kapağında ise, (Ben bu ülkedenim..) mânasına gelen bir isimle, 'Ich bin Inländer..' adıyla yayınlatmış..

Ekranlardaki tartışmalarda sâkin tavırlarıyla tanınan tarihçi Prof. Erhan Afyoncu, bu isimlendirmeye hışımla itiraz ediyor ve, 'O kitabın Türkçe baskısında kullanılan 'Almanyalıyım..' ibaresini Almanca olarak, aynen tercüme etmiş olsaydı, Almanya'da o insana 'deli' derlerdi.'. diyor ve 'Türkiyeliyim, Türkiye milliyetçisiyim..' gibi lafların söylenemiyeceğine, bu gibi kelimelerin tarihte bir temelinin olmadığına dikkat çekiyor ve 'Türküm, Türk milliyetçisiyim ve Türkçüyüm' gibi denilmesi gerektiğini ileri sürüyor.

Bu görüşüne delil olarak da, 'Ben İspanyalıyım, ben Fransalıyım, denilemez' diyor ve Fransa'da ırk ve hangi etnik kökenden olursa olsun, Fransa devletinin vatandaşlarının kendilerini Fransız olarak nitelediklerini iddia ediyor ve böylece oradaki Türklerin de kendilerini Fransız olarak nitelemeleri gerektiğini -zımnen- söylemiş oluyor. Kezâ, o mantıkla, Yunanistan'ın, oradaki Müslüman Türklere , 'kendinizi Müslüman olarak niteleyebilirsiniz, ama, Türk diyemezsiniz..' şeklindeki siyasetlerine, Türkiye'nin yıllardır resmen de itiraz ettiğini hatırlatmak gerekiyor.

'Ulus-Devlet' iddiaları üzerinde oluşturulan şovenist kültür ve siyasetleri, Müslüman halklar için de doğru gibi kabul etmek yanlıştır. Afyoncu, Türklerin kurduğu bu ülkeye Türkiye denilir diyor ve 'temel kurucu unsurun Türk olduğunu' ısrarla belirtiyor..

Bu ne kadar doğru? Müslüman coğrafyalarını, Müslümanlar şu veya bu kavim adına diyerek fethetmediler, kurmadılar; 'İlâ'y-ı Kelimetullah' (yani, Allah'ın dinin hâkim kılınması) dâvası adına fethettiler ve ırklarına, kavimlerine bakmadan.. Hz. Peygamber (S)'in etrafında, Habeş'ten Bilâl, İran'dan Selman, Yemen'den Ebû Zerr, Anadolu'dan Suheyb-i Rumî gibi isimler aynı İslam Milleti'nin çekirdeğini oluştururken, Hz. Peygamber'in amcası olan Ebu Leheb'i (elbette zihniyetini) ise, 14 asırdır, Kur'an diliyle, lânetle anıyoruz.

Müslüman topraklarını, orada yaşayan etnik unsurların çokluğuna göre isimlendirmek gerekiyorsa, Osmanlı döneminde de, 100 yıl öncelere kadar Arabistan , Kürdistan, Lazistan, Rumeli gibi bölge isimleri kullanılıyordu.. Lozan'dan sonra, sınırlar dışında kalanlar bir yana, Kürdistan ve Lazistan, 1923'den sona bile bir süre kullanıldı ve sonra 'tek tip bir ırk' düşüncesi üzerine bir 'ulus-devlet' anlayışı emperyalist güçlerin ideolojik dayatmalarının gereği olarak doğru ve çıkar yol sanıldı.. Ama o yolun nasıl zehirli olduğu görüldü, görülüyor..

Bu bakımdan, Afyoncu'ya, iddiasının doğru olmadığını söylemek zorundayım. Hattâ, Almanya ve Fransa'da, o ülkelerin vatandaşlığını elde etmiş olan onbinlerin, kendilerini resmî makamlar dışında, daima, 'türk, kürd, arab, afgan, fars, ermeni, grek/ yunan, rus ' vs. diye nitelediklerini belirtmeliyim.

Etnik farklılıklar ve ırklar Sunnetullah gereğidir; reddi veya, bu etnik farklılıkları çarpıtıp, bazı ırk veya kavimlerin üstünlük veya noksanlığı için gerekçe olarak görmek temelden yanlıştır.

Bu hassas konuya, Cuma günkü yazımızda da devam edelim, inşaallah..

*