Dün, Âþûrâ Faciasý’nýn (Hicrî-q. takvimle) 1381. Yýldönümüydü..
‘Düþtü Huseyn atýndan, Sahrâ’y-ý Kerbelâ’ya..
Cibril, var git, haber ver, Resûl-i Kibriyâ’ya..’
Bu faciayý, birileri ‘aþure tadlýsý’ yapmak þeklinde anlayacak kadar تفریط)) /tefrit’e/, normalde itidal seviyesinde gösterilmesi gereken mukabeleden de aþaðýda, umursamazlýða dönüþtürürken; birileri de normalin üstünde, bir anormal tepkiye, (افراط) ifrat’a dönüþtürdüler.
Bir nimeti veya felaketi, sadece yýldönümlerinde anmak, bazýlarýnda bir umursamazlýk þeklindeki ‘tefrit’e; bazýlarýnda da, gerilimli bir ruh haline, ‘ifrat’a götürdü nicelerini..
Dün sabah izleyicisinin az olmadýðý düþünülen bir özel tv. kanalýnda, sabahýn ilk haberlerinde, ‘Bugün çok özel bir gün..’ denildikten sonra, dudaklarýný þaplatýrcasýna ‘aþure tadlýsý’nýn nasýl yapýldýðýna dair bir proðram sunuluyordu.
Bir diðerinde ise, bir ilahiyatçý prof., ‘Âþûrâ’ gününün faziletlerine dair rivayetleri sýralarken, Hz. Peygamber (S)’in torunu Hz. Huseyn’in, Yezid tarafýndan katlettirilmesini de sayýyordu.
Bir tarafta, ‘aþure tadlýsý’ yapmayý mübarek bir çaba olarak saymak ‘tefrit’i; karþý tarafta, sýrtlarýný zencirlerle vurarak yaralayanlarýn, kanlý gömleklerle, en akýl almaz ve -Lübnanlý büyük âlim, merhûm Allâme Muhammed Fazlullah’ýn deyimiyle- ‘ilkel’ görüntüleri Ýslâm adýna diyerek sergilemek ‘ifrat’ý.. Güyâ, Hz. Huseyn’in katledilirken duyduðu acýlarý duymaya çalýþmak çabasý.. O tefrit mi bu ifrat’ý tahrik ediyor, yoksa, tersi mi? Ýzahý zor..
Bir bunlara bakalým, bir de Tayyib Bey’in son Âþûrâ mesajýndaki ifadelere..
"(…) Þehadetlerinin 1381. sene-i devriyesinde þehidlerin efendisi, Peygamberimizin torunu Hazret-i Huseyn Efendimizi ve tüm Kerbelâ þehidlerini rahmetle, hürmetle yâd ediyorum."
14 asýr önceye aid ve Müslümanlarýn kalbine ayrýlýk ve düþmanlýk salan bir Kerbelâ Faciasý’ný, evet, unutmayalým, ve o acýyý içimizde yaþatalým ki, bütün zamanlarýn Yezid’lerine, fir’avunlarýna, zâlimlerine direncimiz devam etsin.. Ýmam Câfer-i Sâdýk Hz.leri’nden gelen, ‘Kull-i arz’ýn Kerbubelâ, / Kull-i yevm’ýn Âþurâ’ (Bütün her yer Kerbelâ, bütün günler Âþûrâ..) sözünün baþýnda, ‘zulm, þirk ve küfür oldukça..’ gibi þart ibaresinin varlýðý kendisini hissettiriyor gibi..
Ama, asýrlarýn içinde bunlar unutuldu. Bir taife, Âþûrâ günü kendileri gibi anma törenleri yapmayan büyük kitleleri nasibsiz, hattâ sapýk ve düþman olarak nitelemelerine ne demeli?
Tebriz’li ünlü bir þair olan Ýrec Mirzâ, 1 asýr öncelerde, ‘Bizim ulemâmýz, Hz. Peygamber’in irtihalini ve Hz. Fâtýma’nýn vefat günü ve defin yerini hakkýnda, ‘Kesin deðil..’ derler; ama, Hz. Ali’nin Âhiret’te Hz. Âdem’le ve hattâ Allah’u Teâlâ ile konuþmasýný.. Hattâ, Kerbelâ’da olan-bitenleri.. Þimr’in atýnýn konuþmalarýný.. Hürr bin Riyaha’nýn kokusunu.. En ince teferruatýna kadar bilirler! Ya, bizi ahmak yerine koyuyorlar, ya da gerçekten ahmaðýz, veya o anlatanlar da dahil, her üç hal..’ diyordu.
Ýran’lý meþhur düþünce adamý Abdulkerim Surûþ’un son bir konuþmasýný dinledim, oldukça ilginçti. Diyordu ki, -özetle-: ‘Biz gulûv (hiçbir sýnýr tanýmayan ifrat) ehliyiz. Maalesef, þianýn geçmiþteki bu mirâsý bize de ulaþtý. Ýmam’larýn (12 Ýmam’ýn) türbelerini ziyarette okuduðumuz dualara bakýnýz.. ‘Rýzqýmýz da, hesabýmýz onlarýn elindedir; Kýyamet’te onlarýn huzuruna varacaðýz.’!
Þia baþlangýçta bu deðildi. Þiîlerle Sünnîler arasýnda da, baþlangýçta böyle bir fasýla yoktu. Ehl-i Beyt imamlarýna Ehl-i Sünnet de, Þia da ayný ihtiramý gösterirlerdi. Ama, daha sonra, onlara vahy geldiði, ilm-i gayb sahibi olduklarý ve daha nice aþýrýlýklar eklendi; hele de Safevîlerden sonra.. Gulat-ý þia geldi, suyu bulandýrdýlar ve bugün henüz de bulanýktýr. Ama, sonra lanetlemeler geldi. Kötü sözlerden dolayý sevab alacaðýmýz bile söylendi. Dinî önderlerimiz öðrettiler lânet etmeyi halk’a.. Bizim en büyük yanlýþlarýmýzdan biri de, Peygamber’in halifelerine lânet okumaktý ve bu baðýþlanamazdý ve bugün de baðýþlanasý bir tutum deðil.. Ehl-i Sünnet bundan dolayý bizi asla baðýþlamadý, baðýþlanacak bir konu da deðil çünkü.. Rencide olanlar bizim Müslüman kardeþlerimizdi.. Onlarýn gönlünü kýrdýk, kalblerine kin yerleþtirdik.
Halbuki, Ýmam Ali, oðullarýnýn adýný Ebubekr, Ömer koymuþtu. Ýmam Cafer-i Sâdýk ve Ýmam Musa Kâzým’ýn kýzýnýn adý da Ayþe idi.
Þimdi deniliyor ki, ‘Filân âyetullah, lanet etmenin haram olduðuna dair fetvâ verdi..’
Çok güzel, ama, mesafe o kadar açýldý ki.. Geç kalmanýn bedeli aðýr.. Ve, kimse o fetvâlara kulak asmýyor. Sünnîler, en fazla, bu lânetleme ve hakaretlere itiraz ediyorlar ve þiîlerin söyleyecek bir sözleri yok!’
Evet, Surûþ’un bu sözlerini, herkes ve hele de, Hz. Huseyn’in katlediliþine yanmak adýna bir düþmanlýk ateþini tutuþturanlar daha bir düþünmelidirler.