Türkiye’nin son iki yüz küsur yýllýk tarihine baktýðýnýzda tehdidin Batý’dan geldiðini görürsünüz. Balkanlar’daki topraklar Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu ve Rus Çarlýðý; Ortadoðu, Arap Yarýmadasý, Kuzey Afrika ise Ýtalya, Ýngiltere ve Fransa tarafýndan ele geçirilmiþtir.
Paradoksal bir þekilde çatýrdayan imparatorluðun ömrünün suni teneffüsle uzamasýný da bu ülkelere, bu ülkeler arasýndaki güç mücadelelerine borçluyuzdur. Aralarýnda anlaþamadýklarý sürece imparatorluk Türkiye’si rahat etmiþ, güvenliðini az da olsa saðlayabilmiþtir.
***
Cumhuriyet döneminde de bu kural deðiþmemiþ Türkiye güvenliðini bu ülkeler arasýndaki güç mücadelesi sayesinde temin edebilmiþtir. 1921, 1925 ve 1929’da imzaladýðý baðýtlarla Sovyetler Birliði’nin yanýna çekmiþ, Sovyetler tehdit olmaya baþladýðýndaysa Ýngiltere’nin gücünden ve etkisinden yararlanma yolunu seçmiþtir.
II. Dünya Savaþý sona erdiðinde Türkiye Batý’nýn yanýnda ya da karþýsýnda deðil içinde yer almayý strateji olarak benimsemiþtir. 1946 yýlýnda çok partili, görece demokratik düzene geçilmesi bu stratejinin parçasýdýr. Avrupa Konseyi’ne ve NATO’ya üye olunmasý da öyle.
AB üyelik sürecinin temelini oluþturan Ankara Antlaþmasý’nýn 1963’de imzalanmasý dahi oluþturulmaya baþlanan birlikteliðin dýþýnda kalmama dürtüsüne baðlýdýr. Günümüz itibarýyla Türkiye neredeyse tüm temel “Batý” kurumlarýnýn ve rejimlerinin içinde yer almaktadýr.
Türkiye için en büyük tehdit “ötekileþmek” ve “ötekileþtirilmektir”. Bugünkü müttefikleri tarafýndan ötekileþtirilmediði, kendini öteki olarak görmediði sürece bütün sorunlarýný yönetmesi, yönetemediklerini ve yönetmek istemediklerini çözme yolunda ilerlemesi mümkündür.
Ötekileþtirildiði takdirde bulunduðu coðrafyada ve sahip olduðu sorunlarla büyük sarsýntýlar geçirmemesi imkansýzdýr. Ötekileþtirme süreci çýkar ve beklentilerinin gözardý edilmesine, baþkalarýnýn önceliklerinin siyaset sahnesinde kabul görmesine yol açacaktýr.
Ötekileþtirilmemek için Türkiye’nin öncelikle yapmasý gereken ötekileþmemektir. Ötekileþmemek ise ancak ortak deðerlere sadakatle sahip çýkýlmasýyla mümkündür. Bu deðerler 1950 Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi baþta olmak üzere parçasý olduðumuz, hatta bazýlarýnda kurucu iradesini temsil ettiðimiz sözleþmelerde mevcuttur.
Yine bu deðerlerle doðrudan baðlantýlý bir þekilde Türkiye’nin sembolleþmiþ bazý konularda yeni adýmlar atmasý, baþarý hikayeleri yazmasý, yazdýrmasý gerekmektedir. 100’üncü yýlýný 24 Nisan’da anacaðýmýz Ermenilerin soykýrým olarak adlandýrdýðý trajediye vereceðimiz tepkilerle böylesi bir “baþarý hikayesinin” yazýlmasýný saðlayabiliriz.
Azýnlýk haklarýnýn daha iyi korunmasý, zamanýnda gasp edilmiþ mülk ya da haklarýn iadesi de ötekileþtirme sürecini geriye sarabilecek konular arasýnda yer almaktadýr. AFAD, yaptýðý yardýmlarla, kurduðu kamplarla Türkiye için baþlý baþýna bir gurur vesilesi, ama ayný zamanda kendini dünyaya anlatma aracýdýr. Benzeri þeyleri TÝKA için de söylemek mümkündür.
Cuma günü Baþbakan Davutoðlu’nun Türkiye’deki dini azýnlýk temsilcileriyle yaptýðý toplantý ve toplantý sonunda çýkan sonuç Türkiye’nin hem ötekileþmesini hem de ötekileþtirilmesini önleyecek önemli bir adýmdýr. Umarýz Cumhuriyet tarihinde bir ilk olan Yeþilyurt’ta Süryani kilisesi örneðini diðer ilkler de takip eder.
***
Mesela Cumhurbaþkaný ya da Baþbakan deðilse bile Dýþiþleri Bakaný Ermenistan’a gidip 24 Nisan törenine katýlýr, böylece soykýrým sorununun aþýlmasýný saðlar. Türkiye’nin gereksiz tartýþmalarla yýpranmasýna, yýpratýlmasýna son verir. Umut bu ya bakarsýnýz Türkiye’de bir yerlerde 1915’te yaþanan trajedi sýrasýnda ölenlerin anýsýna anýt bile dikilir.
Eminim ki I. Dünya Savaþý’nýn 100’üncü yýlý törenleri de verilecek mesajlar, düzenlenecek etkinler sayesinde Türkiye’nin son dönemde malum nedenlerle oluþan negatif algýsýnýn deðiþmesine katkýda bulunacaktýr. Russell Crowe’un yönettiði ve oynadýðý “Son Umut” filmi de bu deðiþime katkýda bulunacak önemli bir imkandýr...