Tehlikeli kavşak: ‘Şam yönetimi’ ile nereye kadar?

Türkiye’nin, mevcut Şam yönetimi ile çalıştığını sergilemek, kazanılan bütün asimetrik üstünlüklerin kaybedilmesi demektir. Bu, aynı zamanda, Ortadoğu’da kurulan yeni paradigmada Türkiye’nin büyük mücadeleyle kazandığı yeri sarsacaktır.

Türkiye, Astana-Soçi süreçlerinin Suriye halkının çoğunluğunu oluşturan “meşru muhalefet” kanadının sesidir. 

Suriye muhalefeti, Türkiye’nin diktatörü destekleyen Rusya ve İran’a karşı kararlı duruşu ve TSK’nın desteğinde yapılanan Suriye Milli Ordusu’nun alan zaferleriyle kendini ifade etmektedir.

Türkiye’nin, Şam’daki diktatör Esed’i rahatlatabilecek bir paradigma değişikliği, Suriye’de daha fazla kan dökülmesine ve savaşın uzamasına neden olur. 

Türkiye için ana formül, “Esed’siz Baas” ile temas, 8 yıllık savaşta yaşanılmış tüm insan hakları ihlallerinin hesabının sorulmasının da takipçisi olmaktır.

Yaklaşık 1 milyon insanın ölümüne neden olmuş, halkına karşı kimyasal silah kullanmış, cezaevlerinde on binlerce insanı işkencelerle öldürmüş bir diktatörle yeniden temas kurmak, büyük bir soru işaretidir, millet bunu asla kabul etmez.

 

Barış nasıl kurulur, anlatalım…

“Barış soyut bir kavram değildir”, çiçek-böcek, çocuklar da çikolata yiyebilsinler edebiyatının çok ötesinde “maddi bir gerçekliktir…”

Bir savaşta kalıcı barışı sağlamanın tek yolu vardır: Savaşan taraflar arasında askeri dengeyi kurmak ve bu savaşı kimsenin kazanamayacağının net işaretini vermek.

Merhum Süleyman Demirel, Bosna Savaşı’nı, dönemin Hırvat lideri Franjo Tudjman ile Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç’i bir ittifakta buluşturarak barış rotasına soktu. Türkiye’nin BM tarafından konulmuş silah ambargosunu farklı Balkan başkentlerinden delmesi ile Hırvat-Boşnak İttifakı Sırp saldırganlığını püskürtünce, ortaya Dayton Anlaşması çıktı. Sırplar, karşılarında silahsız ve cılız bir güç olması halinde asla durmayacaklardı. 

Suriye’de kalıcı barışı tesis etmenin yolu bellidir: 1- Suriye Milli Ordusu’nu bugünkünden daha güçlü hale getirin, 2- Suriye aşiretlerinin bu orduyla bağlantısını güçlendirin, 3- Suriye muhalefetinin birlikteliğinin güçlü bir liderlikle yükselmesini sağlayın.

Bunun dışında yapacağınız her şey bir diktatörün saldırganlığının artmasından başka bir sonuç vermez. 

ABD’nin meşru Suriye muhalefetini yüz üstü bırakıp, bütün yatırımını PKK terör örgütüne yapmasından bu yana saldırılarını, katliamlarını artıran Baas’ı ancak böyle durdurur, Cenevre masasında sorun çıkarmasını da önlersiniz.

 

Ön şart: Esed gidecek…

Beşar Esed, İdlib sınırlarına yerleştirdiği topçusuna zeytin toplayan muhalif çiftçileri bombalatan, açlık kavramını silah olarak kullanıp muhalefet bölgelerindeki buğday tarlalarını yaktıran bir karakterdir. 

Beşar, savaşı kazandığını düşünüyor, bu onu, kendisi gibi düşünmeyen herkese karşı daha saldırgan kılacaktır.

Bu saldırganlığı önleyecek tek güç, Türkiye ile Suriye muhalefeti arasındaki samimi işbirliğidir.

Hedef,  Esed’siz bir Suriye’nin kurulmasıdır. 

Baas’ın içindeki savaş suçlarına bulaşmamış aklı başında isimlerin öne çıkacağı, “geçici hükümet konseyi”nin kurularak hem yeni anayasanın yazılması hem de kalıcı ateşkes ve istikrarın kurulmasının önünün açılacağı bir dönemden söz ediyorum. 

Türkiye için Suriye Milli Ordusu, geleceğin Suriye ordusunun ana bileşenidir, bu ülkenin İran desteğindeki Şii milislerin çekirdeğini oluşturduğu bir orduya sahip olması asla kabul edilemez. 

Hedef, PKK ve DEAŞ kadar Hizbullah, Şebbiha ve Devrim Muhafızları’ndan arınmış Suriye’dir. 

Putin ve Erdoğan’ı birlikte NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ alırken görmek isteriz.

Bunun başlangıç noktası, Rusya’nın Beşar Esed, ailesi ve yakınlarındaki oligarkları bir uçağa koyup Rusya’nın bir yerlerine götürmesidir.

Bu hareketin devamında yaşanılacak tüm müzakereler ve anlaşmalarda Türkiye’nin güçlü katkısının olacağı kesin gerçektir.