Tek başına iktidar nasıl çıkacak?

Seçime 40 günden daha az zaman var.

Belli ki 7 Haziran tek başına hükümet çıkartamadığı gibi, koalisyon hükümeti de çıkaramadı. Bu durumda 1 Kasım seçimlerinin ana arayışı tek başına bir hükümet çıkarmak.

Ben “Vatandaş koalisyon istedi”  tarzındaki değerlendirmeleri çok geçerli görmüyorum. Çünkü 54 milyon seçmenin oturup da “Haydi hükümetin tek başına veya koalisyon olmasını sağlayalım” gibi bir ortak karar çıkarması söz konusu değil. Her seçmen sandığa giderken “Ben şu partinin ülkeyi yönetmesini istiyorum” diye düşünür. Hatta sandığa giden seçmenin kararında “Ben şunları da ülke yönetimine layk görmüyorum” yaklaşımı vardır.

Peki 7 Haziran’da olan ne?

Olan, herhangi bir partiyi tek başına iktidara getirecek bir halk topluluğunun bulunmadığı gerçeğidir. Halk iradesi dağılmıştır. 

Evet, 1 kasım, halkın yeniden bir partiyi tek başına iktidar yapacak kadar yoğunlaşma ihtimali üzerine yapılacaktır.

Üç partinin, CHP, MHP ve HDP’nin tek başına iktidar ihtimalinin sıfıra yakın olduğu hemen herkes tarafından biliniyor.

Tek başına iktidara en yakın parti Ak Parti’dir.

Sadece bu ihtimal bile Ak Parti için bir motivasyon değeri taşıyabilir. Tıpkı barajı aşma meselesinin HDP etrafında bir motivasyon sağlaması gibi.

Seçime 40 günden daha az zaman var ve henüz hiçbir kamuoyu araştırması Ak Parti’yi yüksek bir sıçrama yapmış göstermiyor.

Şu ana kadar ulaşılan en yüksek sonuç Ak Parti’nin yüzde 43-44 oy bandında bulunduğudur. Onun milletvekili karşılığı ise, oy yükselen illerin dağılımına göre 276’nın alt - üst kıyılarıdır.  Yani adeta burun farkı ile sonuç alınacak gibi görünüyor.

Hatta öyle ki diğer partiler de kıyıdaki rakamlarla milletvekilini kaybetmemek veya kazanabilmek için illere has özel çalışmalar yapmaktadırlar.

Ak Parti’nin son aday yapılanmasının pozitif algılar oluşturduğu açıktır.

Bunda Ak Parti’nin ilk iktidarından bu yana iyi performans sergilemiş isimlerin devreye sokulmasının etkisi gözardı edilemez.

Burada ana motifin de “Güven” olduğunu tahmin ediyorum.

Ama üzerinde düşünülmesi gereken bir soru var kanatindeyim:

-Ak Parti en çok hangi toplum alanlarında kayba uğradı? Son aday düzenlemeleri bu alanlardaki kayıpları telafi edecek bir nitelik arzediyor mu?

Belki soru şöyle de sorulabilir:

-Ak Parti yüzde 49’larda oy almış bir partidir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti ile ilgisi dikkate alındığında bu oy potansiyelinin yüzde 52’lerde olduğu söylenebilir.  Peki gidenler neden henüz toparlanamamıştır?

Bunun sebebi, acaba şu alanlardaki problemlerin henüz giderilememiş olması mıdır?

-Gençlik alanı ile iliteşimde problem var. Ki bu, milyonlarca genç insanın hem bugün hem uzun -yarınlarda bir siyasi hareketin geleceği için hayati bir tıkanma anlamına geliyor.

-Kürtlerin duygu dünyasında aidiyet hissini de etkileyen kırılmalar var.

-Dar gelirlilerle Ak Parti’nin etrafında zenginleşenler konusu Ak Parti ile dava birlikteliği içindeki çevrelerde duygu yıpranmasına yol açıyor. Bu da onların pozitif katkılarını zaafa uğratıyor.

-Bir de kamuoyuna Ak Parti ile ilgili pozitif haber akışında ciddi inkıtalar bulunuyor. Eleştiri, eleştiri, eleştiri... Bu eleştiri birikimini telafi etmeden yerine pozitif algılar yerleştirmek mümkün görünmüyor.

Bu durumda, mesela gençlik alanında yeni iletişim zemini oluşturmak için bir hamle gerekiyor.

Kürtlerin duygu dünyasının iyileşmesi için özel çabaya ihtiyaç var.

Dar gelirlilerin hayatını iyileştirmek için “yeni” bir seferberlik yapıldığı kanaatini oluşturmak lazım.

Kamuoyuna daha çok pozitif haber akmasını sağlamak lazım.

Belki de “Biz milletin ikazını anladık ve yeniden doğduk” izlenimini taşımak lazım. 

Elhasıl, “Neden   sıçrayamıyoruz?” sorusunun cevabına yoğunlaşmak lazım.