Her geliþmede olduðu gibi soru ayný. Ýyiden ve doðrudan mý yana olacaðýz, yoksa her an bir hedef olarak kalmaya mý devam edeceðiz? Ya da milli ve bizim olanla mý yol alacaðýz, yoksa geliþmeleri seyredip bir anda tüm araçlarý "çalýþmýyor" hale gelen bir ülkeye mi dönüþeceðiz?
TEHDÝT BÜYÜK VE YAKIN
Yaþanan geliþmeler, sorunun ne kadar büyük ve yakýn olduðunu gösteriyor... Yaný baþýmýzda olup bitenler her geçen gün savunma kapasitemizin artmasý gerektiðini öðretiyor bizlere. Türkiye'nin savunma alanýndaki geliþmelere sýmsýký sarýlmasýndan baþka bir yolu yok. Ama bu gereklilik mekanik biçimde "sadece ve sadece üretim" mottosu ile bir amaca vasýl olamaz. Bizim ürettiðimiz teknoloji ile beraber, ihraç edeceðimiz bir manevi yönün de olduðunu görüyoruz. Dünyanýn da Türkiye'nin ürettiði ve "sömürmeyen" bu teknolojiye ihtiyacý var.
ELEKTRONÝK HARBÝN YENÝ HALÝ
Elektronik harp, uzunca bir süredir gündemimizde aslýnda. Birinci dünya savaþýnda "telgraf" hatlarýnýn dinlenmesi, "gece uçuþlarý" için ikinci dünya savaþýnda kurulan sistem, günümüzdeki "jammer" sistemleri bunun örnekleri. Pek tabi sadece bunlar deðil bildiðimiz, bilmediðimiz birçok türü ile hemen her gün karþýlaþýyoruz. Son olarak, dijital cihazlarýn saldýrý amaçlý kullanýmýný gündeme getirerek uluslararasý hukukun ihlaline yol açabilecek yeni bir tehdit türü gördük: Ýsrail'in, çaðrý cihazlarýný patlayýcýlara dönüþtürmesi...
ÇOK KATMANLI TARTIÞMA
Bu durum altýnda çok katmanlý tartýþma alanlarý içeriyor. Teknoloji þirketleri baþta olmak üzere, özellikle savunma sanayi alanýndaki yapýlarýn ne denli kritik ve önemli olduðunu bir kez daha anladýk... Konunun "milli güvenlik" boyutu hepimizi ilgilendiriyor doðal olarak. Ancak bir de bunun hukuki yönü var ve burasý tüm "alaný" ihata edecek düzeyde. Zira, Ýsrail ve benzeri ülkelerin yaklaþýmý "makul" görülür, elektronik harbin muhatabýnýn "ilgisiz kimseler olabileceðini" kabul edersek "herkesin olaðan þüpheli" durumuna düþmesi mümkün. Oysa uluslararasý hukukta saldýrýnýn etki alaný içinde "masum" kimselerin olmasý durumu da saldýrýnýn hukuksuz olmasýna bir nedendir.
ÝNSAN HAKLARINA SAYGI!
Teknolojik geliþmelerin de hukuka uygun yürümesi ve "savaþýn" bile kendi hukukuna riayetle yürütülmesi gerekiyor. Yeni savunma sistemleri ve araçlarý, dijital silahlar, yapay zeka alanýndaki geliþmelerin de baðlý olduðu bir hukuki ve ahlaki zemine duyulan ihtiyaç her geçen gün artýyor. Bunun yanýnda firmalarýn "sýzmalara" ve "sabotajlara" karþý korunmasý kadar önemli olan bir durum da "bu çalýþmalarýn diðer ülkelerin istihbarat aparatýna" dönüþmemesidir. Ýþte tüm bunlar için "TEKNOFEST kuþaðýna" büyük görev düþüyor.
TEKNOFEST KUÞAÐI
Hak ve hukuku gözeten, silah üstünlüðünü saldýrmak için deðil barýþý tesis etmek için kullanan, savaþa girse bile "ahlaki deðerleri" bir yana býrakmayan bir teknolojiye tüm dünyanýn ihtiyacý var. Savaþ çýðýrtkanlýðý yapan ve elindeki tek sermayesi "balistik" üstünlük olan bir yaklaþýmýn dünyaya hakkaniyet adýna verebileceði hiçbir þey kalmadý. Son olarak Gazze'de gördüðümüz üzere, bizatihi güçlü olanlar eliyle BM'nin "barýþ için güvence" olma durumu tamamen ortadan kalktý. Buna karþý koymak için teknolojiden fazlasýna ihtiyaç duyuyor dünya!
SOSYAL DÖNÜÞÜM
Selçuk Bayraktar'ýn TeknoFest'in Adana etkinliklerinde yaptýðý açýlýþ konuþmasýnda belirttiði husus çok önemli. Gidip gezenlere özgüven aþýlayan bu etkinliðin en temel dinamiðinin özeti þu ifadelerde saklý:"...TEKNOFEST sosyal dönüþüm rüzgarý. En gencinden en yaþlýsýna bir rüzgâr...". Bu dönüþüm; teknolojinin, manevi unsurlarla bezenmesi demek bence!
Umarým bu rüzgâr, bir fýrtýnaya, bir tsunamiye döner. Gerçek çaðdaþlýðý ve medeniyeti tüm dünyaya yayar... Haklarýmýza ve hukukumuza saygý duyan teknolojik geliþmeler tüm dünyanýn hakký; diðeri yüz yýldýr tecrübe ettiðimiz bir tür sömürü biçimi çünkü...