Temmuz sıcağında ocak ayı havası!

Dışarı çıkıyoruz 35 derece, hatta güneyde 40! İçeride, klimalı ortamlarda 18 derece, buz gibi hava üzerimize esiyor bir poyraz edasıyla... Her gün pek çoğumuzun, özellikle plaza çalışanlarının maruz kaldıkları durum bu maalesef. Gece-gündüz sıcaklığı arasında bile bu kadar fark yokken, doğal sıcaklık değişimi belli bir zaman aralığında yavaş bir geçişle olurken bu kadar hızlı ve fazla sıcaklık değişimine maruz kalıyoruz klimalar yüzünden. Üstelik klimaların kumandaları da elimizdeyken. 

Artık camları olmayan, olsa da açılmayan binalar yapılıyor. Özellikle ofis olarak kullanılan cam giydirmeler binaların doğal havalandırmalarını yok ediyor. Herkes havalandırmaya mahkum! Klimaların düzenli olarak temizlenip filtre değişikliği ve bakımının yapılması gerekiyor. Ancak bir süre sonra astarı yüzünden pahalıya geldiği için bakımlar aksatılıyor. Ve ‘indoor pollution’ denilen kapalı ortam hava kirliliği mağdurları olarak yaşamımıza devam ediyoruz. Binanın içinde sirküle olan ve temizlenmeyen havanın içinde yerden kalkan tozlar, havalandırma borularının içindeki partiküllerle birlikte ortamdaki tüm kirleticileri ciğerlerimize çekiyoruz. Evet serinliyoruz ama nasıl bir hava soluduğumuzu göz ardı ediyoruz.  Oysa sağlığımız hatta ruhsal dengemiz ve sağlıklı düşünebilmemiz için soluduğumuz havanın kalitesi çok büyük önem taşıyor.

İLK TERCİH KLİMA OLMAMALI

Her şey bir yana klimaların tükettiği elektrik enerjisinin temini için atmosfere ne kadar sera gazı salınıyor? Klimaların kumandasına uzandığımızda dünyanın geleceğini gözlerimizin önünden geçiriyor muyuz? Ne kadar tasarruflu ve yeni sistem olurlarsa olsun, klimaların tükettiği elektrik enerjisi, toplam sarfiyat pastası içinde tek başına önemli bir bölümü oluşturuyor. Dolayısıyla tamamen kullanımının kaldırılmasını değil ama en azından öncelikli tercihin klimadan yana olmaması gerekiyor eğer çevremizi, doğamızı ve dünyamızın geleceğini düşünüyorsak.

Öncelikle doğal havalandırmanın tercih edilmesi lazım. Binalarda hakim rüzgar yönüne göre büyük pencerelerin olması, evlerin ve özellikle de sıklıkla kullanılan odaların direkt güneşe maruz kalmamaları ve inşaat sırasında kullanılan beton ve yalıtım malzemelerinin ısıyı dışarıda bırakacak şekilde inşa edilmesi gerekiyor. Doğru ısı yalıtımı yapılmış binalarda, camdan güneş ışığının gelişinin engellenmesi önemli bir soğutma sağlar ve tasarruf edilir. Öncelikle pervane, vantilatör gibi serinleticilerin de kullanılması gerekiyor. Bir diğer serinletici unsur da nem alıcılar. Kapalı ortamdaki nemi alıp suya çeviren ve odanın havasını rahatlatan hatta iyonize eden sistemlerin inanılmaz bir etkisi olduğunu göreceksiniz. Tüm bu adımların hepsi yapıldıktan sonra yine de aşırı sıcak devam ediyorsa bu durumda kısa sürelerle klima kullanımının kontrollü şekilde yapılması gerekiyor.

Ve en önemlisi toprak... Toprak en doğal serinleticilerden... Beton yerine doğal toprak örtüsünü korursak, zaten doğal olarak önemli ölçüde ısı kaybına uğrayıp klimalara daha az muhtaç olacağız. O nedenle yeşil alanların tahrip edilmemesi, beton alanların azaltılması gerekiyor.

Gün geçtikçe tehlike sınırlarına yaklaşan sera gazlarının atmosferdeki sirkülasyonları artıyor. Hava artık eskiden olmadığı kadar ısınıyor, kutuplar eriyor, sular giderek yükseliyor, okyanus akıntıları ve atmosferik sirkülasyonlar şu an saatli bomba gibi her an daha önce eşine hiç rastlanmamış sürprizlerle karşımıza çıkabilir. Fakat dünyanın büyük bölümü hala atmosfere önemli miktarda sera gazı salımıyla sonuçlanacak olaylara imza atmaya devam ediyorlar, devam ediyoruz... Klima kumandalarını elinize alın ve bir daha düşünün bence...