Tempo ve cesaret anahtar kelimeler

Oyunda yüksek tempo yoksa; ataklarda da rakip savunmaya yönelik panik duygusu oluşmaz. Bu nedenle de, sürpriz ve büyük ölçekli hatalar pek görülmez. Oyun kısır bir döngü içerisinde sürer gider. Dün geceki maç da, sonuç için acelesi olmayan futbolcuların telaşsız oyunu ile başladı. Seyir zevki açısından tatsızdı. Kimse koşmayınca, ilk yarıda doğru dürüst faul bile olmadı.

Ancak F.Bahçe’nin maçı, rakibi ve sahayı belli bir denetim altında tutma eğiliminin varlığı açıktı. Soğukkanlı bir maç çıkarıyordu. Ancak soğukkanlı olayım derken, oyuna soğuk kalması durumu da vardı. İşte bu durgunluk anlarında, Gaziantep fırsattan faydalanmaya çalıştı ama; ceza sahasına girmekte zorlanıyordu. Baktı ki olmuyor, bu kez dışardan uzak şutları denedi... Sernas’ın bir şutu, nerdeyse gol oluyordu. O pozisyon kaçtı ama, birkaç dakika sonraki fırsatı kaçırmadı.

30 saniye önce; F.Bahçe’nin gol atmaya çok yakın olduğu bir atakta Kuyt’ın topu kaptırması, Gaziantep’e kazandırdığı ani kontratakla 1-0 geriye düşülmesine yol açtı.

***

Neyse ki, biraz da mecburiyetten ikinci yarıya hızlı ve hırsı başladılar. Hatta Cristian’ın pasında Semih çok erken bir gol bile atabilirdi. Fakat ilk goldeki gibi, pozisyonun devamındaki kontratakta gene gol yiyorlardı. Ama Cenk pas verse gol atacakları  bomboş pozisyonu, egoizmi ve saçmasapan şutuyla  berbat etti. Hocası olsam vallahi döverdim.

F.Bahçe bu hovardalığı çabuk cezalandırdı. Sow, ikinci yarıyla birlikte hareketlenerek maça asılan takımının emeğini boşa çıkarmadı ve beraberliği sağladı. Maç kimlik, tempo ve heyecan kazandı. Hah şöyle, adam gibi oynayın!

Sarı-Lacivertliler’in olası bütün riskleri peşin peşin kabul edip, maçı kotarma ve kurtarma operasyonuna başlama kararı; cesurcaydı... Teslim olmak istemediler, teslim aldılar. Futbol bazen iki kelimeyele anlatılır: Tempo ve cesaret.