‘Tempo’

Diyarbakýr Cezaevi’nde, Kýzýltepeli bir koðuþ arkadaþým vardý. Okuma yazmasý ve Türkçesi zayýftý..

Naif, samimi ve bir o kadar da saf bir Kürt köylüsüydü..

Cezaevi idaresinin sistemli bir programý hayata geçirdiðinin farkýnda deðildi. Gördüðümüz zulüm ve iþkencenin, daha fazla gayret edip kurallara uyarsak bir anda azalacaðýný sanýyordu.

Kafayý eðitimlere takmýþtý. Eðitim dediðim askeri eðitim. Havalandýrmada ve koðuþta marþlar eþliðinde yapýlýyordu. Ayaðýnýzý göðsünüze deðecek kadar çeker sonra sert bir þekilde beton zemine indirirdiniz. Bu hareketten çýkan o müthiþ o yeri göðü inleten sese tempo adýný vermiþti gardiyanlar. Tempo o gün iyi deðilse koðuþ cezalandýrýlýrdý. Görüþ yasaðý, ekmek ve su yasaðý, tuvalet yasaðý, aklýnýza ne gelirse artýk. Canýmýzý diþimize takardýk, ama gardiyanlara ayaklarýmýzdan çýkan sesi, yani tempoyu yine de beðendiremezdik.

Benim bu saf ve samimi arkadaþým, koðuþ cezalandýrýldýðýnda bu cezanýn gerçekten tempoyla ilgili olduðunu düþünür, kusuru bizde yani koðuþ arkadaþlarýnda arar ve Kürtçe þöyle derdi:

- Heval, výn tempo nadýn, jý bo vi em eziyetê dýbinin. (Arkadaþlar siz tempo vermiyorsunuz, gördüðümüz zulüm bu yüzden.)

***

 

Bir yanda Baþbakan Erdoðan’ýn liderliðinde deðiþim için kenetlenen milyonlarca insanýn çýkardýðý ses, yarattýðý enerji ve siyasi tempo. Bu tempo Türkiye ve dünyayý sarsmaya devam ediyor.

Ama bir yanda da bir türlü kurtulamadýðýmýz gardiyanlar..

Türkiye’yi deðiþtirenler ne yapsalar ne etseler seslerine ve deðiþim arzularýna mütevazi bir saygý dahi yaratamýyorlar ve hiçbir þeyi beðendiremiyorlar.

Kendisini Türkiye’nin gerçek efendisi, gerçek gardiyaný sananlar, týpký mahkumlarýn verdiði tempoyu beðenmeyen Diyarbakýr Cezaevi’nin gardiyanlarý gibi, halkýn verdiði deðiþim temposunu beðenmiyor ve 2002 yýlýndan bu yana bu ülkeye ceza üstüne ceza kesiyorlar.

Hangi birini yazalým?

Filistin için ceza.

Suriye için ceza.

Kürt sorunu için ceza.

Ýstanbul Havalimaný ve Kanal-Ýstanbul için ceza.

Dünya krizdeyken, büyüyen ekonomi için.

Bu cezalarýn en korkuncu kýrk yýl önce Kürt sorununa kesilmiþti. Tarih bir gün yazar elbette.. Ama þimdi ne desek boþ. Batýnýn ve Türkiye’nin gardiyanlarý daha fazla ölüm daha fazla kan ve nihayet etnik bir çatýþma istiyorlardý. Lakin Öcalan doðru zamanda doðru bir tercih yaparak, Türkiye’nin ve Batý’nýn gardiyanlarýna kýrmýzý ýþýk yaktý..

Ne olduysa ondan sonra oldu bence.

Þimdi Gezi için sokaða dökülenlerin, Taksim’i Tahrir meydaný ilan edenlerin, daha ilk günden baþlayarak , akýl almaz bir zafer sarhoþluðu içinde Baþbakan’a yurda dönmeden istifa çaðrýsý yapanlarýn, daha fazla demokrasi talep ederken, Baþbakan’ýn cumhurbaþkanlýðýna aday olma hakkýný bile bir anda yok hükmünde sayanlarýn, ‘devrim saflarýna’ Kürtleri çekmek için canýný diþine takmýþ ak saçlý gardiyanlarýn yazdýklarýna bakýn lütfen..

Otuz yýldýr devam eden bir savaþýn bitmesine ne kadar öfkelendiklerini göreceksiniz.

Barýþý boþa çýkarmak için her yolu denediler. Kürtlere dönüp, ‘Bu barýþ size uymaz’ dediler.

Taksim olaylarý baþlayýnca barýþ güme gider diye umdular..

Umut boþa çýktý..

Gezi Parký’na aðaç sevgisi ve çevre bilinciyle gelenlere ancak saygý duyulur, ama ülkesindeki savaþýn bittiðine sevinemeyenlerin hatta üzülenlerin, aðacý, çevreyi sevmesi mümkün mü?

Ýçerdeki ve dýþarýdaki gardiyanlarýn derdi demokrasi deðildir. Siz ne yaparsanýz yapýn onlar Diyarbakýr Cezaevi’nin gardiyanlarý gibi ‘Bu tempo yetmez!’ deyip duracaklar.

Gardiyanlar istedi diye deðil, ama Türkiye daha fazla demokrasiyi hak ettiði için demokrasi temposunu arttýrmanýn, Gezi’ye sadece aðaçlarý korumak ve seslerini duyurmak için çýkan gençlerimizi sevgiyle baðrýmýza basmanýn ve onlarla empati kurmanýn zamanýdýr artýk.

Gençlerimizi maalesef çok ezdik, onurlarýný kýrdýk, tecrübelerimizle, bilgilerimizle, analizlerimizle övünmek beþ para etmez bugün! Biz onlarýn aðabeyleriydik, babalarý,  amcalarý, dayýlarý, ablalarý ve anneleri.. Ýtiraf edelim hep beraber, bu itiraf bizi küçültmez büyütür. Sonuç ortada:

Kendimizi birkaç gün içinde o gençlerin ve yoldan çevrilen gelin kýzýmýzýn yüzüne bakamaz hale getirdik.

Bir þafak vakti ‘basýlmanýn’ ve bir böcek gibi ezildiðini hissetmenin, size her türlü aþaðýlamayý reva görenlerin ortasýnda öyle çaresiz kalakalmanýn ne demek olduðunu iyi bilirim.

Ta Diyarbakýr Cezaevi sabahlarýndan bu yana..

Birileri AK Partiyi deðil sadece, ama toplumu da sallamalý! Daha fazla empati ve daha fazla sevgi için.

Yakamýza yapýþmýþ lüzumsuz gardiyanlardan hep beraber kurtulabilmek için..