Bilimde teori bir olgunun açýklanmasýna yönelik hipotezleri içerir. Komplo ise gözlenebilen olgularýn arkasýnda yattýðý varsayýlan ‘organizasyon’dur. Bu organizasyonun var olup olmadýðýný bulmaya ve ortaya çýkarmaya yönelik hipotez/varsayýmlara da ‘komplo teorisi’ diyoruz.
Komplo teorisinin ciddiyetini, bilimsel teorilerdeki gibi, olaylar arasýndaki ‘iliþki’ler ve bu iliþkilerin doðal neden-sonuç iliþkileri olup olmadýðýna dair bulgularýn niteliði belirler.
Ancak, gözle görülebilen güçlü bulgular ‘planlanmýþ bir iliþkiyi’ iþaret etse de, planlayýcýlarý tarafýndan ifþa veya itiraf edilmediði sürece komplo teorileri ‘doðasý gereði’ asla kanýtlanamaz. Sadece ‘güçlü bir þekilde ikna edici’ olabilir.
Bir komplo, kendisini aydýnlatacak teorileri ‘itibarsýzlaþtýrmayý’ da içerir. Olaylarý ‘doðal neden-sonuç iliþkisi’ içinde göstermek, komployu çözme adýna akýl dýþý teorilerin üretilmesine malzeme temin etmek ve bunlar üzerinden ciddiye alýnabilecek teorileri çürütmek ilk akla gelen yöntemler. Bu itibarsýzlaþtýrmada kimin görevli, kimin habersiz/ gönüllü olduðunu kestirmek ise zor.
Somut olaya gelirsek; Gezi Parký eylemi ve devamýnda geliþen olaylarýn deðerlendirilmesinde ‘komplo arayanlar’ ve ‘komplo arayýþýyla dalga geçenler’ ortaya çýktý. Kimin kasten komplo teorilerini itibarsýzlaþtýrdýðýna veya kimlerin uçuk teorilerle komploya hizmet ettiðine girmeyeceðim. Ayrýca bu, kamuoyunda her iki yönde de oluþan algýyý paylaþtýðým anlamýna da gelmiyor.
Sadece ‘somut’ ve dünyayý etkileyen ABD’nin son ‘dinleme skandalý’na iþaret ederek, her þeyi yeniden gözden geçirmek gerektiðine dikkat çekmek istiyorum:
ABD Merkezi Haberalma Ajansý CIA’ya çalýþan ajan Edward Snowden, daha özel bir istihbarat kurumu olan Ulusal Güvenlik Ajansý NSA’nýn AB kurumlarý, uluslararasý toplantýlar ve ABD’deki Türkiye Büyükelçiliði dahil yabancý ülke temsilciliklerini dinlediðini açýkladý. Küresel olarak 61 bin dinleme operasyonu yapýldýðýný söyledi; birçok belgeyi de basýnla paylaþtý.
Düne kadar ‘ABD bütün elçilikleri ve küresel toplantýlarý, buralardaki devlet adamlarýný dinliyor’ denilseydi bu bir ‘komplo teorisi’ olurdu. Bir yandan ‘bu düpedüz saçmalýk’ diyenler, diðer yandan ‘bu dinlemeye uzaylýlar da yardým etti, telekinezi teknikleri kullanýldý’ gibi yeni iddialar ortaya atanlar, elbirliðiyle güzelce itibarsýzlaþtýrabilirdi bu teoriyi.
Ama bu bir komplo teorisi deðil. Bu bir ‘ifþaat’ ya da ‘itiraf’. Týpký Wikileaks sitesi üzerinden dünya kamuoyuna açýklanan diðer uluslararasý yasa ve diplomatik kurallarý alt üst eden belgeler gibi.
Bir komplo teorisyeni deðilim, hatta iyi bir komplo teorileri okuyucusu da deðilim. Ancak komplonun olmadýðý bir dünyada yaþadýðýmýza inanmamý da kimse bekleyemez. Diðer yandan, ‘dört yaný komplolarla çevrili bir ülke’de yaþadýðýmýzý söylemek de saðlýklý bir zihin yapýsý deðil.
Sadece son aylarda yaþadýklarýmýzýn normal olmadýðýna dair açýk ve yeterli gözlemim var. Olaylarýn ‘doðal sonuç’ olduðunu söyleyenlerin ‘sebep’ olarak saydýklarý arasýnda ‘somut’ olgu yerine ‘algý’larýn olmasý, onlarýn da son üç yýldýr nasýl ‘inþa edildiðini’ görüyor olmam mesela... Bu algýnýn kamuoyunda karþýlýk bulmasýnýn elbette nedenleri var ve bunlarýn analiz edilip gereðinin yapýlmasý gerekiyor. Ancak sonuçlarýn bu nedenlerle ne kadar ‘orantýlý’ olduðunu sorgulamak da o kadar önemli.