Terör belasýndan kurtulmak için gayretler sürüyor. Toplumun hemen her kesiminde iyimser bir hava mevcut. Kamuoyu desteði bu tür çalýþmalarda hayati bir ehemmiyete sahip. Habur olayýný hatýrlayalým. Kamuoyu desteði yeterince saðlanamayýnca demokratik açýlýmý anlayamayanlarýn tahrikleri baskýn çýktý ve süreç Deniz Baykal’ýn da olaðanüstü gayretleriyle akamete uðradý.
Baþbakan Erdoðan’ýn çok önem verdiði bazý hususlar var. Bunlar çözümün temel parametresi. En önemlisi inkâr ve asimilasyon politikalarýna son verilmesi. Bu, aslýnda bizim millet olarak mensup olduðumuz inanç manzumesinin bir icabý. Çerçeveyi bu þekilde belirleyince birlikte yaþama iradesine sahip olan her anlayýþla her konu tartýþýlabilir hale gelmektedir. Þu andaki çözüm sürecinde Baþbakan Erdoðan’ýn üzerinde durduðu en önemli nokta budur.
Kimlik sorunlarýnýn ne kadar önemli olduðunu anlamak için iki kitap önerim var. Kuzey Ýrlanda’da barýþý saðlayan Ýngiltere Baþbakaný Tony Blair’in Bir Yolculuk adlý otobiyografisini ben bugünlerde yeniden koydum masaya. Ýlginç bir anýsýný aktarayým Tony Blair’in. Delikanlýlýk çaðýnda, sýký bir Katolik olan eþi Cherie ile arkadaþlýðý yeni baþlamýþtýr. Bundan haberi olmayan Alzheimer hastasý anneannesini ziyaretinde bir an bilinci açýlan yaþlý kadýn gözlerini açar, Blair’in elini tutar ve “Evlat, ne yaparsan yap, sakýn bir Katolikle evlenme” der. Kavganýn ne kadar derinlere sirayet ettiðini gösteren bu tavýr, kimlik sorunlarýna dayalý çatýþma çözümlerinin zorluðunu göstermektedir.
Amin Maalouf’un “Ölümcül Kimlikler” adlý kitabý bugünkü yazýya da uygun ama ben Yazar’ýn yeni kitabýndan söz etmek istiyorum. “Doðu’dan Uzakta” bir roman. Yapý Kredi yayýnlarýndan çýktý. Terk ettikleri yurtlarýna bir arkadaþlarýnýn cenazesine katýlmak üzere dönen bir grup arkadaþýn 16 günlük serüvenini ele alýyor. Lübnan’dan çýkýp Fransa’ya yerleþen Maalouf elbette biraz kendisini anlatýyor.
Bizi yýllardýr uðraþtýran sorunun temelinde kimliklerin inkârý yok mu? Bakýn, Doðu’dan uzakta, Fransa’da, neler düþünüyor, neler hissediyor Maalouf: “Önce ülken sana karþý belli taahhütleri yerine getirecek. Orada tüm haklara sahip bir yurttaþ olarak görüleceksin, baskýya, ayrýmcýlýða, hak etmediðin mahrumiyetlere maruz kalmayacaksýn. Ülken ve yöneticileri sana bunlarý saðlamak zorunda, yoksa sen de onlara hiçbir þey borçlu olmazsýn. Ne topraða baðlýlýk, ne bayraða saygý. Baþýn dik yaþayabildiðin ülkeye her þeyini verirsin, her þeyi, hatta hayatýný bile feda edersin; ama baþýn yerde yaþamak zorunda kaldýðýn ülkeye hiçbir þey vermezsin.” (s.62)
Þimdi soralým, bunlarýn hangisi yoktu ülkemizde? Ýþte çözümün olmazsa olmazý bu inkâr politikalarýna son vermekti. Çok dikkate þayan deðerlendirmeleri var Yazarýn. “Ahlakýn yerine dini geçiren insanlarýn sayýsý durmadan artýyor” yargýsýna ihtiyatlý yaklaþmak gerekir belki, çünkü ‘din’ derken bu kavrama nasýl bir içerik yüklediðini tam olarak bilmiyoruz. Fakat “Bir dinleri olduðu için ahlaka ihtiyaçlarý kalmamýþ gibi davrananlar...” (s.242) cümlesini okuyunca siz de irkilmez misiniz?
“Tembellik kültürü” diye bir þey duydunuz mu? Allah’ýn petrolü Araplara ödül olarak mý, ceza olarak mý verdiðini tartýþýrken söylediklerini okuyalým: “Petrolün mutlu ettiði bir tek ülke biliyor musun? Hepsini gözden geçir. Petrol parasý her yerde iç savaþlara, kanlý sarsýntýlara yol açtý; kaprisli ve megaloman yöneticilerin öne çýkmasýný kolaylaþtýrdý.” Bunun sebebini de þöyle açýklýyor: “Ýnsanlar büyük paralara sahip oldular ve bunun için hiç çalýþmak zorunda kalmadýlar. Sonuçta, bir tembellik kültürü yaygýnlaþtý.” (s.245) Petrolden baþka bir þey üretmeyen, hiçbir üretim kaygýsý taþýmayan ve her þeyi hazýr alan Arap dünyasý için bir ikaz yok mu bu satýrlarda?
Orta Doðu’lu birinin Ýsrail’e kayýtsýz kalmasý düþünülebilir mi? Hepsini aktarmam zor ama þu satýrlarý almadan da olmaz. Bir Ýsrailli diplomatý konuþturuyor Yazar: “Görevimiz hassastý, çünkü hem Araplarý Ýsrail’in yenilmezliðine hem de Batý’yý Ýsrail’in ölüm tehlikesiyle karþý karþýya olduðuna ikna etmemiz gerekiyordu.” (s.263)
Amin Maalouf’un baþka kitaplarý da var...