Mete Yarar: Terör konsepti değişti, DAEŞ de PKK da maymuncuk

Mete Yarar: Konvansiyonel savaşlar dönemi kapandı. Gayri nizami savaş düzeninde ve üçüncü dünya savaşının içindeyiz. Devletler menfaatlerini sahada adam tutup terör örgütleri kurarak koruyor artık. Bu nedenle terör örgütleri devletlerin imkân ve silahlarını kuşanmış durumda. Bu bakımdan DAEŞ de PKK da Türkiye’ye vekâleten saldırıyor.

Türkiye çok boyutlu ve çeşitli terör saldırılarıyla karşı karşıya. Terör örgütleri DAEŞ ve PKK eş zamanlı olarak, aynı amaca hizmet eden terör saldırıları gerçekleştirdiler. DAEŞ saldırdı İstanbul Sultanahmet’te 10 Alman turist hayatını kaybetti. PKK tonlarca patlayıcı ile sivillere saldırdı, ikisi bebek, biri çocuk olmak üzere altı kişi yanarak can verdi. Şehitlerin bedeni soğumamıştı ki 1128 kişi, akademik titrlerinin arkasına saklanarak ve PKK’ya tek kelime sitem dahi etmeden devleti katliam yapmakla suçladı, Türkiye’yi uluslar arası ceza mahkemelerine şikayet etmekle tehdit etti.

Yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesin.

Peki nedir yeni terör konsepti?

Sivil ayaklarla meşru kavramlarla arka plandan desteklenen teröre karşı ne yapmak lazım?

DAEŞ nasıl bir terör örgütü?

KCK ile PKK arasındaki fark ne? Terör karar kumandası hangisinin elinde? 

Güvenlik uzmanı Mete Yarar ile konuştuk. Harp okulu mezunu olan ve 20 yıl boyunca silahlı kuvvetlerin çeşitli birimlerinde görev yapan Yarar, son görev yeri olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan binbaşı rütbesiyle kendi isteğiyle ayrılmış bir isim. Daha sonra kendi şirketinde ağırlıklı olarak Ortadoğu ülkelerinde risk analizleri hizmeti verdi. Basın yayın organlarında güvenlik uzmanı sıfatıyla köşe yazarlığı ve programlar yaptı. Enerji konusunda masterı bulunan Mete Yarar’ın “Son Gün” adında yayınlanmış bir de kitabı bulunuyor.

***

Terör konseptinin değiştiği, özellikle bölgemizde devletlerin terör örgütü gibi davrandığı, terör örgütlerinin devletleştirildiği bir dönem yaşıyoruz. Bu PKK için de böyle, DAEŞ için de böyle. Değişen terörü nasıl tanımlamak, sebeplerini nerede aramak lazım?

Radikalleşen dünyada terör örgütleri de giderek radikalleşiyor. 1990 sonrası dünya düzeni değişince sistemler parçalandı ve iç savaş olarak adlandırılan vekâlet savaşları başladı. Bunun en yakın örneği Ukrayna’dır. Ukrayna’da devletler savaşmıyor ama sınırlar değişiyor. Bir ülkeden bir toprak parçası ayrılıyor başka bir ülkeye bağlanabiliyor.

PKK SADECE ŞIRNAK’TA GÜNLÜK 60 BİN KURŞUN SIKIYOR

Üstelik o ülkenin insanları sokaklara dökülerek, onların yardımıyla yapılıyor?

Tam olarak öyle. Ülkeler artık kazanımlarını eskisi gibi bayrak göstererek değil birileri üzerinden, ihale ederek yapıyorlar. O yüzden de terör örgütleri süper devletlerin ya da bunu planlayan devletlerin imkânlarıyla donatılıyorlar. Artık karşımızdaki terör örgütleri sadece birer terör örgütü değil. Eski mantıkla baktığınızda anlayamazsınız bu yeni durumu. Türkiye’de son iki buçuk ayda Güneydoğuda ayak basmadığım yer kalmadı. Irak’a ve Suriye’ye de geçtim. Bu tecrübeyle diyorum ki, bugün PKK’nın sadece Şırnak genelinde günlük olarak attığı mermi sayısı 60 bin civarında. Sadece finansman olarak değil lojistik, eğitim ve insan kaynağı olarak da destekleniyor. Evet, PKK terör unsurlarını kullanan bir örgüttür ama sadece terör sıfatlandırmasıyla kalamazsınız. PKK artık PKK değil. Türkiye’nin muhatabı artık KCK.

KONJONKTÜR DEĞİŞTİ, PKK DEĞİŞTİ

Türkiye PKK ile 35 yılı aşkın bir süredir mücadele ediyor, bir tecrübe biriktirdi. Devlet bu tecrübeden faydalanarak terörü bitirmek istedi, çözüm süreci başlattı. Toplum da destekledi. Lakin bu esnada PKK fikir değiştirdi ve süreci bitirip terör saldırılarına başladı. Siz de PKK artık PKK değil KCK diyorsunuz. KCK, amacı yapısı kapsamıyla PKK’dan nerede farklılaşıyor?  

PKK değişti çünkü konjonktür değişti. Türkiye çözüm sürecine giden süreçte, bu meselenin bölgedeki diğer muhataplarının, İran, Irak ve Suriye’nin de masaya oturabileceği bir zemin hazırlamaya çalışmıştı. Dönemin MİT müsteşarı defalarda tur attı, bu ülkelerle toplantılar yaptı, kalıcı çözüm için uğraştı. O zaman ki konjonktür çözüm için çok uygundu aslında. Ama Suriye’deki durum ve DAEŞ-IŞİD’in çıkmasıyla başlayan süreç, konjonktürel anlamda vekalet savaşı yapacak terör yapılarının elini güçlendirdi. Ve PKK hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmayan ve başka aktörler tarafından şiddete teşvik edilir hale geldi. Karşılığında da daha fazla ödüller verildi ona. PKK’yı tanıyoruz evet, tecrübemiz var evet. Ama bizim tanıdığımız ve Kürtlerin desteğine ihtiyaç duyan PKK, şehirlerde sivilleri bu kadar bile isteye arada bırakıp ölsünler diye uğraşır mıydı, cami yakar, minarelerden halay müzikleri yayınlar, Kürtlerin değerlerine bu kadar hoyratça hakaret eder miydi? Etmezdi.

PKK İÇİNDE EL MUHABERAT VAR

Ne değişti o halde, insan, para ve moral deposu olarak baktığı Kürtlerin çocuklarını sonu mutlak ölüm olan bir maceraya neden sürdü PKK?

Neden diye sormak önemli. Sonuçlara bakmakla yetinmemek nedenlere ve aykırılıklara bakarak analiz etmek gerekiyor sorunları. Ben kendi tecrübem içinden baktığımda PKK’nın bu kadar hunharca ve Türkiye’nin sinir uçlarına basarcasına saldırmasının arkasında yalnızca PKK olmadığın görebiliyorum. Artık PKK değil karşımızdakiler. Kim? KCK’yı organize eden güçler. Şu anda Suriye’de vekâlet savaşını sürdüren grupların arkasındakiler kim ise onlar. PKK’yı kurduran ve ilk yaşatan baba Esed’di. Organizasyon olarak, istihbarat olarak hala Suriye rejimi var PKK’nın arkasında. PKK içinde çok sayıda Suriye’nin istihbarat örgütü El Muhaberat’ın adamları var. Ayrıca üçüncü ülkeler de var. Bu üçlü grubun ağırlığının olduğu bir KCK’nın eski KCK olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır! Vekalet savaşı veren bir örgütten bahsediyoruz artık.

KÜRTLERE VERDİĞİ ZARAR PKK’NIN UMRUNDA DEĞİL

Yani PKK Türkiye’ye başkaları adına, Suriye, İran ve Rusya’nın menfaatleri için ve onların talimatıyla mı saldırıyor?

Bu yüzden işte Kürtlere verdikleri hasarın büyüklüğünden hiç endişe etmiyorlar. Amaçları Türkiye’de bir kazanım elde etmek değil çünkü. Türkiye’deki sistemi değiştirmek için.

Sistemden kastınız ne? 

Türkiye’nin hiçbir surette Suriye’deki gelişmelere müdahil olmasını istemiyorlar. Türkiye Suriye sınırı içinde güvenli bölge oluşturulmasını istiyor uluslararası koalisyondan. Bunun için ne zaman bir adım attıysa, Türkiye’de bir bomba patladı. Suruç saldırısından önce adım attı, Suruç’ta bomba patladı. Türkiye IŞİD’e yönelik operasyonlara başladı, Ankara’da bomba patladı. KCK’nın yapısı ve hedefleri Suriye ile birlikte değişmiştir. Kobani’de edindiği tecrübeyi Türkiye’ye aktarabileceğini gördüğü andan itibaren de adına savaştığı odaklarca cesaretlendirilmiştir.

TÜRKİYE GÜVENSİZ ÜLKE OLSUN İSTİYORLAR

KCK içinde yabancı savaşçılar, İranlı Iraklı Suriyeliler var biliyoruz ama asıl insan kaynağı hala Türkiye. Kürtler silahlar sussun diyorken, hele de Türkiye’de siyasi bir emeli yoksa KCK neden Türkiye’de taban kaybetmeyi göze alıp Rusya İran ve Esed için Kürtleri ölüme göndersin?

KCK’nın birincil amacı Suriye’deki kantonlarının güvenliğini sağlamak. Bunu yapabilmesi için de Türkiye’nin güvensiz ülke olması gerekiyor. Yani Türkiye’yi iç karışıklığa savurmak istiyor. Çünkü Türkiye kesin olarak diyor ki “PYD Fırat’ın batısına geçemez, izin vermem. PYD, PKK’nın uzantısıdır ve terör örgütüdür”. Bu söylemi yıkabilmek için PYD’nin Türkiye’ye saldırma ihtimali olmadığı için de PKK’ya saldırtıyorlar. Bu nedenle, Temmuz ortasından beri Türkiye’nin en elit birimi, özel kuvvetler bölgede. TSK’nın yüzde 35’i hududu koruması için sınırda. Türkiye menfaatleri için Suriye’de güvenli bölge oluşturmak isterken terör nedeniyle angajmanı bir anda Türkiye içinde güvenliği sağlamaya dönüşüyor.

HEDEF ÖNCE ROJAVA SONRA TÜRKİYE

PKK’nın son saldırılarının amacı Türkiye’yi meşgul etmek yani? 

Evet.

Türkiye Rojava’daki kantonları kabul etsin diye mi yakıyor PKK Kürt şehirlerini?

Aynen öyle.

KCK’nın amacı kısa vadede Rojava’da PKK devleti, orta uzun vadede Türkiye’de önce özerk-federe sonra bağımsız devlet midir peki?

Onların sıralaması önce Rojava şeklinde, “şu ana kadar ki en önemli kazanımımız” diyorlar. O yüzden Rojava’yı ayakta tutmak Türkiye’deki çıkarlarımızdan daha önemli değil diyorlar. Amaç önce Rojava sonra Türkiye. O yüzden KCK için kısa dönemde Türkiye’de taban kaybetmek, Kürtlerin ölmesi, şehirlerin yanması, partinin baraj altında kalması hiç önemli değil.

“Şeytanın avukatlığı” pahasına şunu sorayım; KCK, diyelim ki tarihin kısacık bir anında Suriye’de bir toprak parçasına sahip oldu ve kaybetmek istemiyor. Peki, Türkiye buna niye rıza göstermiyor? Türkiye’yi ne ilgilendiriyor başka bir ülkede olanlar, üstelik kendi ülkesinde terörün artması pahasına?

Türkiye’nin böyle bir sorunu yok. Sadece Türkiye başından beri Suriye’nin üniter bir devlet olarak kalmasını savunuyor. Bütün ve demokratik bir devlet olarak kalsın Suriye diyor. Bu bakış açısının KCK’nın hedefleriyle ilgisi yok. Türkiye’nin Rojava ile ilgili görüşü değil bu, Suriye ile ilgili görüşü. Bu yüzden toplumun tepkisini çekmesine rağmen Kobani’nin düşmemesi için Peşmerge’nin Kobani’ye kendi topraklarından geçişine izin verdi Türkiye. DAEŞ’le mücadele ederken yaralanan PYD’leri Türkiye’de tedavi etti, 250 bin Kobanili’yi Türkiye’ye kabul etti, barındırdı…

HENDEK TERÖRÜ KOBANİ’DE PLANLANIYOR

Tamam. Türkiye üniter ve demokratik bir Suriye’yi 2010-11’den beri savunuyor. Ama öyle şeyler yaşandı ki artık Suriye kesin olarak parçalanıyor. Rusya ve İran Esed’i, DAEŞ’i, PKK’yı bilfiil destekleyerek, Amerika ve batı koalisyonu göz yumarak bölgeyi bölüp kendi nüfuz alanlarını oluşturuyor. Hal böyleyken Türkiye de kendi işine bakıp politika güncellese?

Ben ise bölgede henüz hiçbir şey belli değil diyorum. Dediğiniz gibi sonuçlanmayabilir süreç. Şu an PYD’nin aldığı yerler sadece Kürtlerin yaşadığı yerler değil. Ve PYD etnik bir süpürme uyguluyor. Türkiye de iki senedir diyor ki “bizim Kobani ve Rojava ile ilgili desteğimiz bakışımız şuydu; insanların kendilerini korumaları haktır, biz bunu destekleriz ama artık iş başka bir tarafa gitti. Bu da bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil”. Bir ülke pozisyonlarını mevcut durdurma göre değil kendi menfaatlerine göre yapar. Türkiye de bunu yapıyor.

Şunu gözden kaçırmamak lazım. Yaz ortasından beri Türkiye’ye yönelik saldırıların planlandığı, lojistiğinin sağlandığı yer Kobani, Rojava. Bunun tüm bilgileri şu an yetkililerin önünde dosya halinde. Cizre’deki bomba düzeneklerinin nereye nasıl yapılacağın planı Kobani’de yapılıyorsa Türkiye Rojava’ya neden olur versin, güvensin? Üstelik Rojava’ya Kobani’ye en yüksek desteği veren, IŞİD’e karşı savaşan, petrol almayan asla ülke olmayan ülke olmasına rağmen aksi tezlerle suçlanan ülke Türkiye ne yazık ki. Ve Türkiye haklılığını anlatmakta zorlanıyor ne yazık ki.

ERBİL DÜŞMESİN DİYE DE ÇOK UĞRAŞTIK

Şöyle bir iddiası var PKK yandaşı akademisyenlerin, sivil toplumcuların, medyanın: “Irak’ta Kürt bölgesi, Suriye’de Kürt kantonları var. Türkiye Kürtleri daha azına niye razı olsun ki. Türkiye Rojava’yı onaylasaydı PKK çözüm sürecini bitirmez, güçlerini Rojava’ya geçirir, Türkiye de sonsuza kadar mutlu mesut yaşardı. Üstelik Kuzey Irak’ta da benzer bir süreç yaşandı, Türkiye önce itiraz etti ama şimdi IKYB bölgedeki tek müttefiki. Onlara gösterdiği toleransı Rojavaya göstermiyor” deniyor. Siz ne diyorsunuz?

İşte en büyük sıkıntılarımızdan biri gerçeğin propaganda içinde kaynayıp gitmesi. Türkiye hiçbir zaman Erbil’in düşmesini istemedi ki. 91’den 2003’e kadar Erbil savunması için başka ülkelerin askerlerine topraklarını açan tek ülkedir. Erbil’in düşmesini isteseydi Çekiç Güç’e izin vermezdi. Ayrıca Türkiye, Erbil’in Barzani’nin düşmesini bir iki değil onlarca defa önledi. Askeri anlamda da söylüyorum bunu. Hani hiç destek vermemişti Türkiye IKYB’ye? Bu tez doğru değil. Türkiye bölgesel sorunların, bir grubun yok edilmesiyle çözülmeyeceğini bilecek kadar akıllı ve tecrübeli bir ülke. O yüzden de Irak Kürtlerini destekledi ama Kürt Bölgesel Yönetiminin devlet olmasına müsaade etmem dedi. Kürtlerin yaşamasına müsaade etmem demedi. Aynı şey bugün Rojava için de geçerli. Eğer öyle olsaydı, Erbil’e yapılan Rojava’ya da yapılmazdı. Türkiye hep “sizin burada olmanız, toprağınızı savunmanız hakkınız” dedi. Ama “ben bu coğrafyada yaşanacakları biliyorum, bu yüzden bu coğrafyada bu üniter devlet kalmalı” dedi.

KIYMET BİLEN TÜRKİYE’NİN DESTEĞİNİ GÖRÜR

Öyle kalmayacak gibi ama. Irak da Suriye de üçe bölünüyor görünüyor?

Ben size yaşanacakları söyleyeyim. Onlar kıymet bildikçe Türkiye bu bölgedeki Kürtlerin en büyük müttefiki olacaktır. Çünkü Türkiye herkese mesafesini eşit tutuyor. Suriye’den Türkiye’ye göç edenler arasında etnik mezhebi bir ayrım olmadı ki. O yüzden o iddiaya hiç katılmıyorum. Türkiye’nin Rojava politikası doğrudur. İnsan hakları konusunda yanlarındadır ama bunu başka boyutta değerlendirmeye kalkarlarsa bakış ve tutum değişebilir.

PKK SİLAHLARINA BAKINCA…

PKK Türkiye’deki bir sosyolojiden ve siyasi sorunlardan çıktı ve beslendi ama Esed rejimi başta olmak üzere başka ülkelerden de destek gördü. Son konjonktürde PKK’nın İran, Rusya ve Esed tarafından kullanıldığı da açık ama başka ülkelerde var mı bilmemiz gereken?

Ben batı ülkelerini bu listeye koymam çünkü hepsi demokratik ülkeler. Hesap vermeleri gereken bir hukuk ve demokratik düzen var. Elbette bir terör örgütünün arkasındaki ilişkiler ağını bütün derinliklerine kadar bilmek mümkün değil ama kullanılan silahların tipine, malzemelerin türüne baktığımızda aksini söyleyemeyiz. Ama konjontürel olarak PYD, IŞİD’le savaşıyorum pozisyonuyla kendisine güç ve itibar devşirmiştir. Ama bu durum, PKK’nın hem Avrupa’da hem Amerika’da nasıl görüldüğü gerçeğini değiştirmemiştir. Tüm hukuki metinlerde ve raporlarda kara paradan insan kaçakçılığına ve uyuşturucuya PKK suç örgütü, terör örgütüdür. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’nın PKK’ya bir desteği olamaz.

PKK’YA KİM YARDIM EDİYOR?

İstihbarat örgütleri aracılığıyla da mı olamaz?

O farklı bir destektir. Olabilir. Ama fiili desteğe dönüşmez. Ne desteği yapabilirler? Elemanlarını görmezden gelebilirler, zaman zaman adamlarının geçişine hareketine izin verebilirler. Ama fiili olarak eleman kazandırmak, üs tesis etmek, silah depolarını onların kullanımına açmak, mühimmat vermek… Bunları yapamazlar. Operasyonel ve taktiksel anlamda yapabilir ama stratejik anlamda yapamaz. Hesap vermek zorunda olduğu bir hukuk ve devlet düzeni var çünkü. Ama bazı ülkeler için geçerli değil bu. Sadece Şırnak genelinde günDE 60 bin mermi sıkıyor PKK, düşünün değirmenin suyunu.

SİVİLLER ZARAR GÖRMESİN DİYE ŞEHİT OLUYORLAR

Şehirlerde hendek kazıp patlayıcı döşeyen bir ergen terörist grubu var; YDGH’lılar. Dağdan inenler var. Keskin nişancılar da mı var aralarında? Şehitlerimizi sivilleri nasıl kaybettiğimizi anlamak için de soruyorum; şu an karşı karşıya olduğumuz terörist profili nasıl bir profil? 

Sur’u anlatayım. İki insanın yan yana yürüyemeyeceği darlıkta sokaklar olduğunu düşünün. Sokağın uzunluğu diyelim ki 200 metre. O sokaktan geçmek zorundasınız, ağır silah kullanamazsınız. Mecburen riski göze alıp yaya olarak geçiyorsunuz. Ve kurallara hukuka uymanız gerekiyor. PKK’lılar sivillerin arkasına gizlenmiş durumda. Sokağa giriyorsunuz, karşıda biri var uzakta ama sivil mi terörist mi bilemiyorsunuz. Ne zamana kadar? O size ateş edene kadar! Vurulana, şehit olana kadar! Bu vazgeçilmez bir kural. Şu anda da vazgeçilmiyor bundan. Sabırla, siviller zarar görmesin diye titizlenildiği için de güvenlik güçlerimiz hayatını kaybediyor! Yoksa teröristler Jandarma Özel Harekâttan ya da Polis Özel Harekâttan daha üstün değiller. Terörün kuralı ahlakı yok, zaten sivillerin arkasına gizlenmiş vaziyetteler. Attığı roketten ev uçmuş, çocuklar ölmüş umurunda değil PKK’nın. Güvenlik güçleri ise siviller ölmesin diye ölmeyi göze alıyor.

DAĞ KADROSU 13-14 YAŞINDAKİ ÇOCUKLARIN ARDINA SAKLANIYOR

Etekle falan da yakalanıyorlar ya, YDGH’lıların niteliğini öğrenmek isterim?

Hendeklerin arkasında dört kuşak var. İlk halkada siviller var, kadınları çocukları koyuyorlar. Onların arkasında YDGH’nın elemanları. Yaşları 14-16, belki 18. Bunlar eğitim falan almamışlar, zaten boyları silah kadar. Bunların arkasındaki kuşak, dağa götürüp 20-30 gün eğitim verdikleri öz savunma güçleri dedikleri. En içteki halka da ise kırsalcı dediğimiz dağdan inen kadro var. O kadro üç halkanın da arkasında ve polisleri şehit edenler de bu en arkaya gizlenen kuşak. Roket atarlarla, Kanas’larla, ağır silahlarla saldırıyorlar. 13, 14 yaşındaki çocukların hendek başını terk etmesine asla izin vermeyenler de bu en arkaya gizlenenler zaten.

PKK İSTİYOR Kİ YDGH’LI ÇOCUKLAR KENDİ SOKAKLARINDA ÖLSÜN

Çatışma arasında kalıp öldüklerinde “devlet çocukları katletti” denilen çocuklar yani bunlar? Böylece PKK Kürt çocuklarının hem dirisinden hem ölüsünden faydalanmış oluyor?

Aynen. Ama bunların elinde de silah var. Bu çocuklar polise ateş etmiyor değiller. Zaten PKK’nın istediği de bu çocukların kendi mahallelerinde, sokaklarında ölmesi. Unutulmaz bir travma çünkü bu.

GÜVENLİK GÜÇLERİNİN UYDUĞU KURALLAR

Güvenlik güçlerinin uyması gereken kurallar var dediniz çatışmalarda. Nedir tam olarak o kurallar?

Karşındaki sana ateş etmeden sen ateş edemiyorsun. Karşındakinin elinde silah var diye de ateş edemiyorsun. Ateş edebilmen için karşındakinin silahını sana doğrultup ateş etmesi gerekiyor. Sen ondan sonra ateş edebiliyorsun. Şu andaki kanun ilk ateşin muhakkak karşı taraftan gelmesini şart koşuyor.

PKK İÇ SAVAŞ ÇIKARMAYA ÇALIŞIYOR

Doğru ve dikkatli bir mücadele yürüyor diyorsunuz. Şu an mücadelenin neresindeyiz peki?

Daha A’sındayız.

Suriye’deki durum değişmeden buradaki sorun çözülemeyeceğine göre, mevcut durum sürdürülebilir mi?

Evet. Ama şu şartla. Önce toplum olarak bir şeye karar vermeliyiz. Suriye mi daha güvenli yaşayacak Türkiye mi? Gözlemimi anlatayım size; Nusaybin’de duyduğum makineli tüfek ve patlayıcı sesi inanın Kamışlı’da yoktu! PKK, eylemlerinin gaddarlığını artırdıkça toplumdaki grupların sinir uçları tahriş olmaya başladı. Benim korkum bunadır. PKK iç savaş çıkarmak istiyor. Bu, partiler üstü bir sorun, böyle bakmak zorundayız. Bu coğrafyada bu ülkede beraber yaşamayı öğreneceğiz. Sonuçlar üzerinden tartışmak yerine nedenlere bakmalı, tedbirli ve hazırlıklı olmalıyız.

GAYRİ NİZAMİ SAVAŞLAR DEVRİ BU

Ortadoğu’da bir dizayn işlediğini, devletlerin bölündüğünü, terör örgütlerinin devletleştiğini görüyoruz. Ortadoğu’da dine, mezhebe, etnisiteye göre ayrışmış küçük devletçiklerle, yüzyıl önce Skyes Picot’un yarım bıraktığının tamamlanacağını anlıyoruz. Bu parçalanmada PKK ve DAEŞ’in aynı amaca hizmet ettiğini, iki terör örgütünün ipinin de aynı aktörlerin elinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

2008’de Amerikan Savunma Bakanlığı bir açıklama yapıp “bundan sonra konvansiyonel savaş beklemeyin” dedi. Ve askeri yapılanmasının bütün konseptini değiştirdi. Gayri nizami savaşlar, DAEŞ benzeri ya da Ukrayna’da Kırım’ın el değiştirmesi benzeri savaşlar. Sahada sizin yerinize savaşacak adamlar buluyorsunuz, yoksa yaratıyorsunuz ve hiçbir kurala bağlı değilsiniz. Dikkat edin yaklaşık 10 yıldır dünya gayri nizami savaşlar üzerinden dizayn ediliyor.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI YAŞANIYOR

Amerika böyle istedi diye mi böyle oldu?

Hayır, Amerika bunu öngördü. Gelinen nokta buyken gidilecek nokta geriye dönüş olmayacaktır. Bu coğrafyada kullanışlı gruplar yaratmak çok kolay. Şu an Suriye’de en az yüz grup sayarım. Dilerseniz biraz para, biraz silahla Suriye’nin yarısını da aldırtabilirsiniz. DAEŞ’i böyle düşünün. O yüzden gelinen noktayı PKK ya da DAEŞ üzerinden okumamak gerekir. Bu örgütlerin adı, varlığı önemli değil. Bir üçüncü dünya savaşı yaşandığını görmek zorundayız. Bu savaşı DAEŞ çıkarmadı. Çizdiğiniz çerçevede Ortadoğu’nun yeni dizaynı için DAEŞ sadece bir maymuncuk. Nerenin alınması isteniyorsa oraya yönlendiriliyor.

PKK DA, DAEŞ DE BİRER MAYMUNCUK

Sahada birbirlerine karşı savaşıyor görünseler de DAEŞ gibi PKK da mı maymuncuk?

Şu ana kadar DAEŞ en çok PKK’ya vurdu deniyor ama diğer terör örgütleri gibi DAEŞ de sonuçta homojen bir örgüt değil. İçinde farklı gruplar var. Yüzde 60’tan fazlası yabancı savaşçıdan oluşuyor. Yüzde 35’i bunların, Rus kökenli. Bunların hepsi bir arada grup halinde. Mesela Dağıstanlılar grubu bir yerde, Türkmenistan grubu bir yerde. Dolayısıyla her biri kendi yaklaşımını sergiliyor. Biri PKK’ya saldırırken diğeri başka yerde PKK’nın önünü açıyor. Tek DAEŞ yok. 35 yıldır tek PKK mı vardı? Devletleri homojen görmezken terör örgütlerini homojen görmek büyük hata olur. Bu bölgenin parçalanmasında PKK da elbette bir maymuncuktur.

DAEŞ TÜRKİYE’DE NE YAPMAK İSTİYOR?

DAEŞ bir yıl bir ay içinde dört terör saldırısı yaptı Türkiye’de. Ve üstlenmedi?

Benim itirazım da burada. DAEŞ’in saldırdığı yerler kendi hedeflerine ideolojine uygun hedefler değil. Türkiye’deki iç siyaseti dizayn etme amaçlı hedefler. Paris’te Charlie Hebdo’ya saldırırken Fransa iç siyasetini gözetmezken Türkiye’de seçim zamanlamasıyla, etnik ya da sol ideolojik grubu hedef alıyor.

Dolayısıyla iki maymuncuğu da tutan eller iç siyaseti dizayn etmek bakımından aynı eller. Bu vekâlet savaşının gereğidir. Hedefler, seçenler için, o terör örgütlerine vekalet verenler için anlamlıdır.

DAEŞ’e Diyarbakır’da HDP’li Kürtleri, Suruç’ta Kobani’ye gitmeye hazırlanan solcu gençleri, Ankara’da barış demek için toplanan CHP’li, HDP’lileri, sendikaları, STKları, İstanbul’da Almanları hedef gösterenler kimler peki?

Türkiye’nin kendi menfaatlerini korumak için uygulamaya çalıştığı Suriye politikasından kim rahatsızsa onlar. Bir bir siz doldurun o listeyi. Elinizi de korkak alıştırmayın ki gerçeği yakalayabilesiniz.

DAEŞ AFRİKA’NIN 7’DE 1’İNİ KONTROL EDİYOR

DAEŞ’in eleman kazanmasında vs Türkiye mümbit bir alan mıdır?

Sınır tanımayan yeni bir terör söz konusu ve Türkiye en verimli yer değil. Bu tür terör için kendini hayatta yalnız ve anlamsız bulanların olduğu yer mümbittir, Avrupa ve Afrika gibi. DAEŞ’in en fazla eleman bulduğu yer Afrika’dır. Biz hep Suriye’yi konuşuyoruz ama DAEŞ Afrika’nın 7’de 1’ini hem ekonomik hem siyasal olarak kontrol ediyor. Dünyada şu anda gerçek anlamda bir dünya savaşı yaşanıyor. Çatışan grupların sayısal çokluğuna, mültecilerin sayısına, sivil ölümlerin sayısına, askeri harcamaların büyüklüğüne baktığımızda bu çok net görünüyor. Akademisyenlerin yapması gereken şey budur, yaşananların arka planını görmek, olacakları öngörmek ve buna göre bilgi üretmek. Türkiye bu konu da akıllı olmalı. Etnik ideolojik mezhepsel ayrımlara bakmadan, meseleyi siyaset üstü tutabilmek gerek. Bunu yapabilen ülkeler süreçten başarıyla çıkacak. Diğerleri kaybedecek, bölünecek. Bölünmeler sadece toprakta olmaz. Zihni bölünmeyle duygusal kopuşla olur. DAEŞ de PKK da Türkiye’nin sinir uçlarına dokunarak duygusal kopuşu sağlamak istiyor.