Terörist Ulus-Devletler dönemi biterken...

Dün ABD Dýþiþleri Bakaný Hillary Clinton ortak basýn toplantýsýnda, Suriye muhalefetini örnekler vererek anlattý. Kadýnlardan, üniversite öðrencilerinden, gençlerden bahsetti, insan haklarýndan dem vurdu. Türkiye’ye sýðýnan Suriye vatandaþlarýnýn bir trajedi yaþadýðýný ama asýl trajedinin, yýllardýr rejim tarafýndan uygulanan insanlýk dýþý baský politikalarýyla yaþandýðýndan söz etti.

Tabii ki soðuk savaþ döneminde ve sonrasýnda, daha düne kadar dünyanýn güneyinde eli kanlý askeri rejimleri destekleyen, Vietnam’dan Irak’a kadar iç savaþa yol açan müdahalelerde bulunan, ‘emperyal’ amaçlarýný gizlemeye bile gerek görmeyen bir ülkenin dýþiþleri bakanýnýn bu sözleri, ilk bakýþta çok inandýrýcý gelmediði için, önemsenmiyor ve bundan sonra uygulanacak politikalara ‘giriþ’ niteliðinde beylik sözler olarak algýlanýyor. Halbuki ‘gerçek’ böyle deðil. Zaten, bir zamanlarýn darbe destekçisi ABD’ye, kendilerine ihanet ettiði için, þu sýralar hayli kýzgýn olan ulusalcý basýn, bilinen, beylik manþetlerle çýktý dün ve bugün. Bunlar dünyanýn ve tabii ki bir hegemon güç olan ABD’nin politikalarýnýn deðiþtiðini göremiyorlar. Bir zamanlar sýrtýný ABD’ye dayayarak darbe yapan, NATO koridorlarýnda cuntalarýn yönettiði Latin Amerika ülkelerinden gelen kahveleri içerek dostluk edindikleri ABD’li generallerden dinlediklerini deðiþmeyen mutlak gerçek olarak gören bizim darbeci paþalar da biliyorsunuz þimdi darbeye teþebbüsten içerde.

Hillary Clinton, ABD’nin demokrat ve kadýn ikinci dýþiþleri bakaný. Ýlki, Hillary Clinton’un eþi Bill Clinton’un atadýðý Madeleine Albright’dý. Ama Albright, hem Demokrat hem de kadýn olmasýna raðmen Hillary gibi konuþmuyordu. Doksanlý yýllarýn sonunda, neocon iktidarýný hazýrlayan Clinton zamanýnda, Albright, ‘Güç kullanmak zorundayýz, çünkü biz Amerika’yýz’ diyordu. Yani ABD, uluslararasý hukuku çiðneyerek sistemin bekasý için savaþ çýkarabilir bu da meþrudur anlamýna gelen bu anlayýþý, ABD yýllardýr sürdürdü. Bu anlayýþ, sürekli savaþ halini anlatýr ayný zamanda. Ýkinci savaþa kadar savaþ, ulus-devletler arasýnda güç mücadelesinin silahlý hali olarak anlaþýlmýþtýr. Ancak ikinci savaþtan sonraki ABD egemenliði, savaþ olgusunu, hâkim ulus-devletlerin çatýþmasý olmaktan çýkararak, emperyal hegemon gücün (ABD) inisiyatifinde, küresel ve sürekli bir þiddet hâkimiyetine dönüþtürmüþtür. Ve bir müddet sonra dünya sistemi, refah devletinden (welfare state) savaþ devletine (warfare state) geçmiþtir. Bu þu anlama geliyor; ulus-devletler, ABD egemenliðinde, insan haklarýný, hatta mülkiyet haklarýný ihlal eden ve þiddetle, terör yaratarak egemenliklerini sürdüren bir aþamaya geçmiþlerdir. Bu geçiþin tarihi, 1970’lerin baþýdýr. Bu tarih, ayný zamanda dünya kapitalist sisteminde sonuçlarýný bugün gördüðümüz sistemik krizin baþlangýç tarihidir. Böylece hâkim ulus-devletler, neoliberal politikalara geçerken, aralarýnda Türkiye’nin de bulunduðu ‘azgeliþmiþ’ ülkelerde de darbe ve faþizm dönemleri baþlamýþ oluyordu. Latin Amerika’da askerî faþist diktatörlükler ve insan haklarý ihlalleri, sürekli savaþ hali, Ortadoðu’da Ýsrail saldýrganlýðý hep bu dönemde doruða çýkmýþ ve bugüne kadar durmamýþtýr. Yine bu dönemde Türkiye, 1971 ve 1980 olmak üzere iki kere faþist askerî darbeye maruz kalmýþ ve devlet, yalnýz þiddet ve savaþ üzerinde örgütlenerek çok tipik bir ‘warfare state’ oluþturmuþtur. Dünya kapitalist sistemi, iþte bu sürekli savaþ halinin bir sonucu olarak devlet terörizmi ile tanýþmýþtýr. Devlet terörizmi, bir sürekli savaþ biçimidir. Bu savaþ biçimini, en iyi uygulayan ve yapan bugün Ýsrail’dir.

Sürekli savaþ halinin amaçladýðý mutlak bir küresel bioiktidar halidir. Yani nükleer teknolojinin vardýðý aþamada bu savaþ teknolojisini elinde bulunduran ulus-devlet, yalnýz güncel-bölgesel düþmanlarýný deðil, tüm insanlýðý bitirmekle tehdit ederek biryok etme-ölüm iktidarý kurar.

Üç aþamada ulus-devlet

Bu gücü  ve pervasýzlýðý elinde tutan sürekli savaþ ister ve savaþý yaratýr. Tabii bir müddet sonra da bölgesel savaþlarla yetinmez. ABD, Bush döneminde bu pervasýzlýðýn doruðundaydý; küresel sistemi sürekli savaþ hali ile götüreceðini ve bunun da ‘tarihin sonu’ olduðunu sanýyordu. Ancak 11 Eylül 2001’de bu kýrýldý. Yaratýlan terör bir müddet sonra onu da vuruyordu. Zaten hemen beþ yýl sonra gelen küresel kriz, bu anlayýþýn ekonomik olarak çok maliyetli olduðunu ve devam edemeyeceði gösteriyordu.  

Þimdi ABD, 2008 kriziyle ve Obama ile kontrol mekanizmalarýný yeniden biçimlendiriyor. Bu mekanizmalarýn oluþturacaðý sistemde, terörist ulus-devletlere yer yok. Yani ulus-devletlerin üç ana aþamasý bitti. Birinci aþama, çýkýþ ve örgütlenme, pazar kapma, savaþ aþamasý idi. Ýkinci aþama, refah devleti aþamasý (welfare state) olarak gerçekleþti. Nihayet üçüncü aþama, savaþ-terör ulus-devleti (warfare state) aþamasýdýr.

Ýþte bu aþamadan Latin Amerika çýktý, Türkiye çýkmaya çalýþýyor. Savaþ-terör ulus-devleti aþamasýný bitiyoruz. Bunu ABD de istiyor.  Bugün Suriye’den Ýsrail’e oradan bizdeki ulusalcý bakýþ açýsý ve örgütlenmeye deðin -buna devletin içindeki örgütlenmeler de dâhildir- bütün yapýlar savaþ-terör ulus-devleti artýklarýdýr.