Dokuz öðretim üyesi, tümü profesör, Ömer Faruk Batýrel, Mehmet Durman, Üstün Ergüder, Atilla Eriþ, Ýsa Eþme, Recep Öztürk, Ayþe Soysal, Burhan Þenatalar, Aydýn Uður, üniversitelerde, YÖK’te önemli görevler üstlenmiþler, yaklaþýk hepsinin önemli dýþ deneyimi mevcut, yükseköðretim sorunlarýna iliþkin çok önemli bir rapor hazýrlamýþlar, raporu da bana Aydýn Uður ulaþtýrdý.
Raporun baþlýðý da “Yükseköðretimin yeniden yapýlandýrýlmasý kapsamýnda dikkate alýnmasý gereken temel ilkeler ve yaklaþýmlar”.
Rapor, yükseköðretim sorunlarýna 38 altbaþlýk çerçevesinde yaklaþýyor, öne çýkarýlan ilkeler, yaklaþýmlar çok iyi seçilmiþ, çok olumlu, yükseköðretim sorunlarýnýn yaklaþýk tümüne deðiniyor ve çok anlamlý öneriler getiriliyor.
Örneðin; hukuk, mühendislik, mimarlýk, týp gibi yetki veren programlarý tamamlayanlarýn mesleklerini icra edebilmeleri için ulusal bir merkezi sýnava girmeleri önerisi, malum, ülkemizde çok tepki çeken, bir türlü uygulama þansý bulamayan bir konudur, herkes bu öneriyi dile getirmeye biraz çekinerek yaklaþýr, raporda bu konunun (altbaþlýk 14) çok net bir biçimde ele alýnýþýný çok olumlu buluyorum.
Keza, doktora tez danýþmanýn jüride oy hakkýnýn olmamasý da benzer bir olumlu, anlamlý vurgulama (altbaþlýk 19).
Ancak, bu raporda da, baþka çalýþmalarda da benzeri bir konuyu gözlemliyorum, çok doðru ama zaten artýk, 2014 Türkiye’sinde, bizim ülkede bile kolay kolay tersi söylenemeyen, artýk adeta genel kabul görmüþ ilkeler ön plana çýkarýlmýþ.
“Akademik özgürlük, kurumsal özerklik (çeþitlilik, mali esneklik, tüzel kiþilik, kurum içi akademik ve idari karar süreçlerinin güçlendirilmesi), hesap verebilirlik, saydamlýk, performans deðerlendirme, kalite, akreditasyon)”: Bu ifade rapordan copy-paste yöntemiyle aldýðým bir bölüm.
Akademik süreçlere iliþkin bu kavramlarýn ülkemiz Türkiye’de gündemde oluþu çok eski deðil ama bu kýsa sürede bile bu kavramlar, uygulamada hala büyük sýkýntýlar bile olsa, en azýndan kavramsal düzeyde kabul edilmiþ bulunuyorlar.
Artýk kimse akademik özgürlük kavramýnýn, hesap verebilirlik kavramýnýn, saydamlýðýn, performans deðerlendirmenin, kalitenin, tekrar ediyorum, en azýndan söylem düzeyinde tersini savunamýyor, savunursa akademik mahallenin dýþýnda kalacaðýný çok iyi biliyor.
Ýþlerin bu kavramsal çerçeve içinde yürümediðini herkes biliyor ama en azýndan kavramlar yavaþ yavaþ oturuyor.
Baþlýkta kullandýðým “tersi artýk söylenemeyecek doðrular”dan da muradým zaten bu.
Anaokulundan lise son sýnýfa kadar ülkemizde yaklaþýk 18 milyon öðrencimiz var, bu öðrencilerin üniversite öncesi son iki senesi zaten tamamen mekanik süreçlere daha iyi uyum amacýyla, hedefiyle geçiyor ve bu öðrenciler, bence, aralarýnda da büyük kalite farký olmaksýzýn üniversite sýralarýna yerleþiyorlar.
Üniversiteler ise özellikle müfredatlarýný, ortalama yaþam beklentisinin altmýþ, hatta altýnda olan bir dönemde hazýrlanmýþ müfredatlardan, lise mezunu sayýsýnýn çok düþük olduðu bir dönemin yapýlarýndan, lise dendiði zaman insanýn aklýna, yabancý okullar dýþýnda, Pertevniyal, Kabataþ, Haydarpaþa, Erzurum, Kayseri liselerinin geldiði bir dönemden, lise hocasý tipolojisinin çok farklý olduðu koþullardan farklýlaþtýrmamak için büyük bir inat, kýskançlýk, hatta tutuculuk içindeler.
Ortalama lise mezunu profili ile üniversitelerin müfredatlarý, üniversite diplomasýna yüklenen misyonlar büyük bir uyumsuzluk içindedirler ve yükseköðretim süreçlerinin temel sorunu da kanýmca budur.
Makul bir vadede lise mezunu profilinin deðiþmesinin adeta olanaksýz olduðu gerçekçi varsayýmý ile üniversitelerin, lisans öðretim süresinin ve en baþta da müfredat anlayýþýnýn radikal bir biçimde deðiþmesi gerekmektedir.
Mevcut lise mezunu profili ve mevcut üniversite müfredatý ile tersinin söylenmesi artýk meþruiyetini bile yitirmiþ ilkelerle yükseköðretim meselelerine çözüm getirmek, tüm iyi niyetli çalýþmalara raðmen, kolay olmayabilir.