Ayasofya konusunda dýþ dünyadan da, içimizden de farklý sesler yükseliyor.
Halbuki, bizim örneklerimiz, 14 asýrlýk geçmiþimizdendir.
Kur’an-ý Kerîm’de, Hacc Sûresi, 40. Âyette de, (meâlen) sadece ‘Mescid’lerde deðil, Kilise ve Sinagog’larda da, Allah’ýn adýnýn/ ahkâmýnýn çokça anýldýðý’ belirtilerek; -mâbedlerin yýkýlýp gitmesi ihtimali için-, ‘Allah, saldýrýya uðrayanlarý savunmasýz býraksaydý, bütün bu mâbedler yok olurdu..’ hatýrlatmasý yapýlmaktadýr.
Hz. Peygamber (S) Mekke’yi fethettiði zaman, bir puthaneye dönüþmüþ olan Kâbe’yi putlardan temizledi ve onu Hz. Ýbrahîm aleyhisselam’ýn þeriatine döndürdü.
Hz. Ömer de Kudüs’ü fethettiðinde, namaz kýlmak için temiz bir yer ararken, Kardinaller kiliseye davet ederler; ama, Hz. Ömer gitmez. Onlar da, ‘Bizim mâbedimizde ibadet edemez misiniz?’ dediklerinde, Hz. Ömer, ‘Benden sonra Müslümanlar, burada Halife namaz kýlmýþtý, diye mâbedinizi elinizden almaya kalkýþýr diye endiþe ederim..’ meâlinde karþýlýk verir, tarihî rivayetlere göre..
Ve Ýslâm’ýn ve Müslümanlarýn mâbedler konusundaki genel yaklaþýmý böyledir.
Nitekim, Salâhaddin Eyyubî’nin, Kudüs’ü Haçlý güçlerinden geri aldýðý zaman, baþkalarýnýn mâbedlerine ihtiram gösterdiðini bizzat onlarýn tarihçileri de hayranlýkla zikrederler.
Elbette, toplumlarýn o andaki sosyo-psikolojik durumlarýnýn da etkisiyle bu anlayýþa riayet olunmadýðý istisnalar da gösterilebilir. Kaldý ki, Emevî hâkimiyetinin saðlanmasýnda zorlanýldýðý dönemde, Kâbe’nin bile hem de bazý Müslüman kesimlerin saldýrýlarýna uðradýðý bilinmektedir.
Ýstanbul’un fethinde ise, gayrimüslimlerin mâbedlerine dokunulmadý. Ama, daha önceki Katolik Haçlý ordularýnýn Ýstanbul’dan geçiþi sýrasýnda saldýrýya uðramýþ ve harab olmuþ Ortodoks kiliseleri, Ýstanbul’un fethinden sonra, cemaatsiz de kaldýysa, baþka hedefler için kullanýlmayýp, tahrib olmamasý için Müslümanlarýn ibadetine tahsis olunmuþtur. Fetih’ten sonra da asýrlarca, Ýstanbul’da cemaati olan eski mâbedler korunduðu gibi, yeni yapýlan gayrimuslim mâbedleri de hep olmuþtur ve Sultan Fatih, gayrimüslimlerin liderlerine, inançlarýna baðlý kalmalarý için tanýnan serbestliðin, þahsî bir tasarruf deðil, Ýslâm’ýn bir gereði olduðunu hatýrlatmýþtýr.
Avrupa’da ise, bugün, boþ kalan kiliseler harab oluyor, satýlýyor ve hattâ gece kulüplerine dönüþtürülenler bile var. Bazýlarý ise Müslümanlarca satýn alýnýp, yine mâbed olarak kullanýlýyor.
Fatih Sultan Muhammed’in Ayasofya’yý mescid’e çevirmesine gelince.. Birkaç ihtimali düþünülebilir.
1- Bazýlarýnýn dediði gibi, sadece ve o dönemde geçerli olan bir teamülle fetih hakký olarak mý buraya el koymuþtur?
2- Fetih sebebiyle, Doðu Roma Ýmparatorluðu çöktüðü ve o devletin yerini kendi hükûmeti aldýðý için, hukuk sistemi bu yeni iradeye göre þekillenmiþ ve Sultan Fatih de Ayasofya’yý vakfetmiþ ve gelir kaynaklarýný da ‘vaqfiyye’sinde göstererek yine bir mâbed/mescid olarak korumuþtur.
3-Sultan Fatih, bu mâbedin Hz. Peygamber (S)’in ‘Risalet’inden önce, sýrf Tevhîd inancýna göre ibadet edilmesi için, yani, o zaman hukuken de geçerli olan Hz. Ýsâ (a) þeriatinin Tevhîd inancýna hizmet etmesi gayesiyle tesis olunduðunu esas alarak; üstelik büyük çapta tahrib olmuþ olan bu mâbedi tamir ettirip; yine, Tevhîd inancýnýn hizmetine iade etmiþtir. Üstelik, bu mâbed ve diðer çoðu kiliseler de fetih’le bir boþalma meydana geldiðinden, cemaatsiz kalmýþtý.
Bu üç ihtimalden bu sonuncusu Sultan Fatih’in Ýslâmî kimliðine daha uygun buluyorum.
Ancak, bütün hukuk sistemlerinde de korunan Vakýf statüsünün, 1923’den itibaren yok sayýldýðý görülmüþ ve Ayasofya’nýn tesis gayesi olan Tevhîd inancýnýn mâbedi olmak statüsü, laik bir tasallutla deðiþtirilip, haksýz olarak, ‘müze’ye çevrilmiþtir.
O halde, þimdi, Ayasofya’nýn yeniden Tevhid inancýnýn ibadetine açýlmasý, bu mâbedin aslî tesis gayesine uygun hale döndürülmesi, baþkalarýnýn mâbedini almak þeklinde deðerlendirilemez. Ve, bütün enbiyaullah gibi, Hz. Ýsâ da bizim peygamberimizdir ve onun þeriati de Ýslâm þeriatiydi.
Baþka dünyalarýn, Endulüs’de, Balkanlar’da, Hindistan ve diðer yerlerde Ýslam mâbedlerini tahrib etmelerine bir mukabele olarak hareket ettiðimiz sanýlmasýn. Bizim ölçümüz, karþýt ve düþmanlarýmýzýn yaptýklarýna mukabele deðil; Ýslâm’dýr.