Tevhid-i tedrisat, kemalist ve dindar nesiller

Türkiye sıkıntılı günlerden geçiyor, buna kuşku yok. Bu sıkıntının gerçek, yapısal nedenlerinin iyi incelenmesi gerekiyor, bunları iyi göremeden, doğru çözümler üretmeden de sıkıntıların sonlanması mümkün değil.

Bu yazı bir Pazar yazısı, bir eğitim yazısı ve sıkıntının temel nedenine eğitim üzerinden bir örnekle yaklaşmaya çalışacağım.

Türkiye ve yöneticileri, birisi çıkıp askeri vesayet derse çok da yanlış olmayabilir on senelerce kemalist gençlik yetiştirmek istediler ve bir noktaya kadar da başarılı oldular.

Ancak, bu tercih çok yanlış ve ayıplı bir tercih idi, ne demek istediğimi aşağıda açıklamaya çalışacağım.

2002 sonrası Türkiye’de radikal bir siyasal dönüşüm başladı, kendini demokrat-muhafazakar olarak tanımlayan bir siyasal hareket iktidara geldi, üç genel seçimde oylarını sürekli yükselterek, yüzde elliye taşıyarak çok önemli bir siyasal başarının altına imza attı.

Ve bu siyasal hareket de, gün geldi, kemalist ideoloji ile yarışırcasına “dindar nesiller” yetiştirmek istediğini deklare etti.

Bu tercih ve deklarasyona ilişkin görüşüm de “kemalist nesiller yetiştirme” ülküsü hakkında düşündüklerimle aynı.

Her siyasal iktidarın eğitime ve bu eğitimin genç nesiller üzerine etkilerine ilişkin tercihleri, yönelimleri olabilir, olmalıdır da.

Eğitim politikalarını “siyaset üstü bir konu” görme eğiliminin ancak diktatörlüklere özgü bir yaklaşım olduğunu da düşünüyorum.

Bu açıdan baktığımda askeri vesayet günlerinde siyasal iktidarların kemalist nesiller, muhafazakar-demokratların iktidar günlerinde ise yeni siyasal iktidarın “dindar nesiller” yetiştirmek istemesini doğal karşılıyorum.

Ancak, bir koşulla.

O koşul da, siyasal iktidarların kemalist ya da dindar nesiller yetiştirme ülkülerini benimsemeyen ailelerin alternatif tercihlerinin olabilmesidir.

Bu koşulun kurumsal gereği de “tevhid-i tedrisat” denen çağdışı sistemden vazgeçmektir.

“Tevhid-i tedrisat” saçmalığından, boyunduruğundan kurtulmuş bir eğitim sisteminde siyasal iktidarlar, kontrol edebildikleri eğitim kurumlarında kendi ülküleri doğrultusunda eğitimi yönlendirmek isteyebilirler ama bu çerçevenin, kemalist ya da dindar, dışında kalmak isteyecek aileler de çocuklarını, temel insan hakları prensipleriyle çelişmeyen eğitim ideolojilerini benimseyen kurumlarda okutabilmelidir.

Tevhid-i tedrisat’ın egemen olduğu bir eğitim sisteminde ise bu mümkün değildir.

Bu mümkün değilse de, siyasal iktidarların, kemalist ya da dindar nesiller yetiştirme ülkülerine sarılması, eğitimde tekelci bir anlayışı kaçınılmaz olarak yaratacaktır.

Tekelci bir sistemde de bir yaklaşımı TÜM ÇOCUKLARA dayatmak istemek, demokrasi ile bağdaşmayacağı bir kenara, en azından çok etik değildir.

Oysa, biz bu ülkede, tevhid-i tedrisat garabetini hiç tartışmadan, kemalist gençlik mi, dindar gençlik mi yetiştirilecek tartışmasını yapabiliyoruz.

Tevhid-i tedrisatı savunmak tekelci bir yapıyı savunmak demektir.

Tekelci bir yapıya bir görüşe uygun nesiller yetiştirme görevi, misyonu verilmesi, ailelerin tercihlerinden bağımsız olarak herkesi kapsayacağı, kimsenin dışarıda kalma hakkı olamayacağı için, çok yanlıştır.

Tekelci yapıyı bir kaldıralım, ondan sonra bu meseleleri daha rekabetçi bir eğitim ortamında konuşalım, doğrusu da budur kanısındayım.