HOUSTON
Geçen ay “Özgürlüðün Ýslami Yolu” adiyla Türkçesi yayýnlanan, ama Ýngilizce orjinali iki yýl önce burada basýlmýþ olan kitabýmla ilgili konferanslar vermek üzere ABD’deyim. Beni 30 gün içinde 17 ayrý þehre götürecek olan epey uzun ve yoðun bir turne bu. Bir ucunda Güney’in ezgotik kenti New Orleans, öteki ucunda Batý’nýn alýmlý merkezlerinden Portland var. Arada da say say bitmeyecek bir sürü þehir.
Ýlk duraðým ise Houston. Buradaki World Affairs Council’da, yani “Dünya Olaylarý Konseyi”nde kalabalýk bir kitleye konuþtum. ABD’nin pek çok büyük þehrinde var olan bu konseyler, küresel olaylara ilgi duyan entelektüel Amerikalýlarýn kurduðu birer fikir kulübü sayýlabilir. Küresel güç olmak ile küreysel realitelere ilgi arasýnda böyle bir iliþki var ki, bu açýdan bizler ne kadar ilgi sahibiyiz, bir düþünmekte fayda var.
Houston’da asýl ilgimi çeken ise þehrin muazzam renkliliði oldu. Merkezi bir noktada bir kafeye oturup etrafýnýza bakýnca, hemen her ýrktan insan görebiliyorsunuz: Beyazlar, asyalýlar, siyahiler, Latin Amerika’dan gelen hispanikler veya “kahverengiler” (örneðin Hintli veya Pakistanlýlar.) Ýþin ilginç yaný, bu gruplarýn hiç birinin Houston’da çoðunluðu oluþturmamasý. Eksiden ekseriyet olan beyazlarýn oraný, þehre gelen göçmenlerle birlikte giderek azalmýþ.
Bir bavul, yüz dil
Daha da enteresaný, þehirde konuþulan diller. Ýspanyolca zaten müthiþ yaygýn ve adeta ikinci resmi dil muamelesi görüyor. Havalimanýnda örneðin tüm tabelalar çift dilli. Aynýsý bizde olsa, örneðin Diyarbakýr veya Van havalimanýnda tabelalar Türkçe ve Kürtçe olsa fena mý olur?
Ýspanyolca sadece bir baþlangýç ama. Houston þehri içinde ve civarýnda, her Allah’ýn günü, toplam 100 kadar lisan konuþulduðu hesaplanmýþ. Çünkü göçmenlerin çoðu kendi aralarýnda halen kendi ana dillerini konuþuyor. “Vatandaþ Ýngilzce konuþ!” diye tepelerine binen jandarma hiç olmamýþ.
Ancak sistem, anadili Ýngilizce’den farklý olanlarýn o dil içinde hapsolup milli dilden izole olmalarýný teþvik etmiyor. Anadili Ýngilizce olmayan öðrenciler için “çift dilli” programlar sunan devlet okullarý var. Ama bunda temel amaç, bir geçiþ süreci içinde, öðrencileri asýl Ýngilizce içinde eðitmek ve Ýngilizce’ye tam hakim kýlmak. (Milli dilin diðer her dille “eþitlenmesi” gibi bir gayret yok yani.)
Renklerin bereketi
Meselenin belki en önemli yaný ise, tüm bu muazzam kültürel renkliliðin ABD’ye kattýðý zenginlik. Yemek için ana bir caddeye çýksanýz, Çin, Hint, Vietnam, Ýtalyan, Fransýz, Etiyopya veya Türk restoranlarýný yanyana bulmanýz iþten deðil. Bu, tüm bu kültürlerin Amerika’ya bir þeyler katmasý demek. Bu renkliliðin doðal sonucu ise daimi bir dinamizm. ABD’nin dünyanýn en yaratýcý ülkesi olmasýnýn, uçaktan bilgisayara, sinemadan iPhone’a dek hayatýmýzý zenginleþtiren icatlarý çýkarmasýnýn bir sýrrý, bu kültürel zenginlik. (Ve dahasý özgürlük, adil rekabet fikri, “ çalýþan kazanýr” ilkesi, vs.)
Biz ise, ne yazýk ki, Osmanlý’da sahip olduðumuz kültürel zenginliði kendi ellerimizle yok etmiþ, tektipleþmeyi marifet bellemiþ bir cumhuriyetin çocuklarýyýz. Merhum Özal’dan bu yana ve bilhassa son on yýlda kabuðumuzu çok þükür kýrmýþ olsak da, daha kýrk fýrýn “açýlým”a ihtiyacýmýz var.
Amerika’da ise her þey güllül gülistanlýk deðil elbet. Bizim de derdimiz olan politik kutuplaþma burada da keskin. Geçtiðimiz haftalarda politik kriz çýkararak hükümete “dükkan kapattýran” aþýrý saðcý Çay Partisi’ni makul Cumhuriyetçiler de aþýrý ve zararlý buluyor. Fanatizm, her yerde baþa bela.
Neyse, yola çýkmam lazým þimdi. Ýstikamet, Louisiana...