THY, içki ve muhafazakârlar

Son bir haftadýr bir Türk Hava Yollarý tartýþmasý almýþ gidiyor.

Ýki sebeple: Biri, modacý Dilek Hanif’in THY için tasarladýðý üniformalarýn “oryantal” bulunmasý. Ýkincisi, bazý uçuþlarda içki ikramýnýn kalkmasý.

Ancak galiba üçüncü bir sebep daha var: Bizim “çaðdaþ laik”lerimizin fazlasýyla “endiþeli” olmasý.

Çünkü, evvela, tartýþýlan “oryantal üniforma” kesinleþmiþ bir seçim deðil, þirkete önerilen farklý alternatiflerden biriymiþ. Kaldý ki üniforma “oryantal” olsa ne olur? Sizin “zevksiz” bulduðunuzu bir baþkasý pekâlâ beðenebilir.

Öte yandan “içki yasaðý” denen düzenleme de, içki servisinin bazý “muhafazakâr destinasyonlar”dan kaldýrýlmasýyla sýnýrlýymýþ. THY’nin uçtuðu 98 ülkeden sadece 10’u için geçerliymiþ mesela.

Ve en nihayetinde þu gerçek var: THY bir þirkettir, nasýl hizmet vermek istiyorsa öyle verir. Hizmeti beðenmeyen, baþka havayoluna gidebilir. (THY bence çok da iyi hizmet vermekte, övgüyü hak etmektedir. Tek þikayetim internet sitelerinin verimsizliði.)

Ha, söz konusu “piyasa” realitesi THY’yi de ilgilendirmektedir kuþkusuz: Genel bir “alkolsüzlük” politikasýnýn yolcu kaybýna yol açacaðýný þirket yöneticileri de bilmektedir eminim.

Özgürlükçü muhafazakarlýk

Velhasýl, ben son günlerin THY tartýþmasýný çok anlamlý bulmadým.

Ancak Türkiye’de sýkça yaþanan bu gibi “sembolik” tartýþmalar daha önemli bir þeye yarýyor: Toplumdaki zihniyet kodlarýný ortaya çýkarýyor.

Bu açýdan, son bir haftada gördüðüm muhafazakâr yorum ve tepkiler dikkat çekiciydi. Bunlar bana bir kez daha gösterdi ki, bizim toplumda bir “özgürlükçü muhafazakârlýk”, bir de “otoriter muhafazakârlýk” var.

Bunlardan ilki, kendi dindarlýðýný korurken, farklý yaþam biçimlerine saygý gösteriyor.

Bunun kayda deðer örneklerinden birini Baþbakan Yardýmcýsý Bülent Arýnç vermiþti, katýldýðý bir 32. Gün programýnda þöyle diyerek:

Ben hayatýmda aðzýma hiç içki koymadým. Ýlk milletvekili olduðum 1995’te Manisa Ticaret ve Sanayi Odasý bir yemek verdi. Baktým masada alkol var. Bunu kabullenmedim ve kalktým gittim. Sonra Meclis Baþkanlýðý’na kadar geldim. Gördüm ki bu masalarda oturabilmeliyiz, oturmalýyýz. Ýçen arkadaþlarýmýzla birlikte olabiliriz, olmamýz gerebilir. Ben verdiðim davetlerde bunu koyuyorum. Çünkü bunu arzu eden isteyenler olabiliyor. Ben hayatýmdaki dönüþü samimiyetle izah eden bir insaným .”

Ýþte bu, bence, “özgürlükçü muhafazakârlýk.”

Ya öteki?

Otoriter versiyon

Ötekisi, yani “otoriter muhafazakârlýk”, dinen ve ahlâken yanlýþ bulduðu her þeyi elinden gelse yasaklatacak olan zihniyet.

Bunun da içinde bence iki ayrý motivasyon var:

Birincisi, sadece muhafazakârlarda deðil, güzide toplumumuzun hemen her kesiminde rastlanan bir sorun: “Farklý olandan rahatsýz olmak.” Kemalistlerin “türbanlýlar”ý, Türkçülerin Kürtçe konuþanlarý görünce çileden çýkmasý gibi bir þey. Sosyo-psikolojik bir durum.

Ýkinci motivasyon ise biraz daha spesifik: “Ýdeal Ýslami hayat”ýn, “ben Müslümaným” diyen herkese zorla da olsa yaþatýlmasý gerektiði fikri.

Ben, en uç örneklerini Suudi Arabistan’daki “din polisi”nde gördüðümüz bu dayatmacýlýða, hem özgürlük hem de din adýna karþýyým. Çünkü dindarlýk deðil iki yüzlülük, hatta dine karþý nefret ürettiðini görüyorum. (“Kaynaklar”ýn bu konuda ne dediðini ayrýca tartýþýrýz.)

Dolayýsýyla, otoriter muhafazakârlýðýn yükselmesi halinde, Türkiye toplumunun dindarlaþmayacaðýný, aksine sekülerleþeceðini öngörüyorum. Tam da Ýran’da olduðu gibi.

Var mý katýlmayan?