Trump ticaret savaþlarýný baþlattýðýný ilan edip bu politikanýn hakkýný veren adýmlar atýyor.
Ýran’ý sistem dýþýna itip petrol piyasalarýnda Suudi eksenini güçlendirmeyi öngören Trump, ayný zamanda Avrupa’nýn da ABD iç pazarýnýn önceliklerine göre yeniden yapýlanmasý için baský yapýyor. Geliþmekte olan ülkelerin iþgücü hareketliliði ile geliþmiþ ülkelerin sanayi ürün hareket serbestisine engeller getiriyor; bunlar da göçmen politikalarý ve gümrük vergileriyle kimlik buluyor.
Çok taraflý anlaþmalarýn hiç birinin ABD’ye katký saðlamadýðýný savunan Trump, bunlarýn fes edilmesini ve yerine ikili anlaþmalarýn yapýlmasýný savunuyor. AB ile ilgili “düþman” ifadesinin arkasýnda da bu yaklaþýmýnýn etkisi büyük.
ABD’nin ekonomi politikasý küreselleþme karþýtlýðýna iþaret ediyor. Küreselleþme karþýtý hemen her ekonomik model, “ülke içi”ni öncelikli kýldýðý için devleti son derece önemli bir ekonomik oyuncu haline getiriyor. Devletin büyük ekonomik oyuncu olduðu, sýnýrlarýn da dýþa karþý yüksek duvarlarla korunduðu sistem ise, merkantilizmi hatýrlatýyor.
Merkantilizm, dýþarýdan mal almama, dýþarýya mal satma; sermayeyi içeride büyütme anlayýþýna dayanýr. Bu ekonomi politika, baþlangýçta devletin kendi iç piyasasýna güvenmesi anlamýna gelir, ancak bir süre sonra piyasanýn geniþlemesi ihtiyacý doðar.
Piyasalar, kabaca, ya serbest ticaret ve küreselleþme yoluyla geniþler ya da baþka topraklarýn ele geçirilmesiyle. Bu durumda küreselleþmeyi ret edenlerin neyi tercih edeceklerini öngörmek kehanet olmaz.
ABD, kendi piyasasýna güvenecek kadar büyük bir ülke. Ancak Avrupa’ya baský yaptýðýna göre, gelecekte bu iki piyasanýn birleþerek daha da büyümesi hayal ediliyor gibi. Öte yandan Rusya da büyük bir piyasa ve o da baþka topraklarý zaten kendisine katarak büyüyebiliyor. Dolayýsýyla Trump ile Putin benzer modeller uygulama konusunda anlaþmýþ durumdalar.
ABD’nin Rusya ile çatýþmama nedenlerinden birisini de bu çerçevede bulmak mümkün. ABD, uyguladýðý ekonomi politikada Çin’i rakip olarak tarif ediyor. ABD açýsýndan en büyük risk, Rusya ile Çin arasýndaki anlaþma. Bu anlaþmaya engel olmanýn yolu olarak ise, ABD-Rusya iþbirliðinin görüldüðü söylenebilir.
Trump’ýn dünya tasarýmýnda iþini en fazla zorlaþtýran ise AB. Zira AB ne ABD’nin isteklerine boyun eðiyor, ne Çin’in ne de Rusya’nýn hedefe konmasýný istiyor. AB, her ne kadar kurduðu bölge ile küreselleþmeye öncelikle kendisi ket vursa da, sistemin küreselleþmesinden yana; bu tercihindeki ýsrarýný da Japonya ile bugüne kadar yapýlan en kapsamlý serbest ticaret anlaþmasýný imzalayarak gösteriyor.
Anlaþma ile dünya ticaretinin üçte birine denk gelen 650 milyonluk bir piyasa söz konusu olacak. Sonuçta ABD baþka ülkelerle benzerini yapmazsa, AB ABD’ye “gol atmýþ” sayýlabilecek.
ABD, Rusya ile serbest ticaret anlaþmasý yapsa bile piyasa ancak 470 milyon büyüklüðünde olacak; diðeriyle rekabet edecek nitelikte de olmayacak. Üstelik bir buçuk milyarlýk Çin ile rekabetine de fazla katký saðlamayacak.
Serbest ticaret ve küreselleþme karþýtý olmasýna raðmen AB-Japonya anlaþmasýnýn Trump’ý düþündüreceðine þüphe bulunmuyor. Zira AB ve Japonya bir yandan ABD politikalarýna biat etmeyi ret ettiklerini gösterirken öte yandan küreselleþmeyi teþvik edecek bir adým atmýþ durumdalar.
Ticaret savaþlarýnýn bundan böyle daha da sertleþeceði açýk. Üstelik Trump’ýn dediði gibi ortada “düþmanlýklarýn” olduðu da belli. Belli olmayan ise, esasen kimin kime düþmanlýk yaptýðý.