Tir tir titreten uğursuz ev

Başarılı olma, Amerikan rüyasını gerçekleştirme, bir seferde bol para kazanma ve bir televizyon röportajındaki o 15 dakikalık şöhret süresini uzatma hırsı… EllisonOswalt’ı iki çocuğu ve eşiyle,aynı yapıda bir ailenin hunharca katledildiği eve taşınmaya iten nedenler bunlar… O evin tavanarasında bulduğu süper 8 projektör ve üzerlerinde masum ifadeler yazan makaralar ise bir dizi toplu katliamın belgeleri olarak yazarı allak bullak ederken filmin gidişatını da belirliyor.

On yıl önce çok satan bir kitap yazmış olan ama o günden bu yana o başarıya bir daha ulaşamayan true crime / gerçek suç yazarı Ellison araştırma yapmak için suç mahallerinin yakınına taşınıp duruyor. Açıklarını yakaladığı polisler tarafından sevilmediği için güvenlikten çok tehdit altında yaşıyorlar. Karısı sıkıntı çekiyor, çocukları ise yeni çevreye, yeni okula uyum sağlayamıyor kolay kolay… Ama Ellison, röportajlarında “adalet” peşinde olduğunu söyleyip idealist imajı çizerken polislerin, savcıların yapamadığını yapıp kahraman olmak derdinde, muhtemelen para bile ikinci sırada onun için.Tavanarasındaki kutudan çıkan süper 8 katliam kayıtlarını bolca viskiyle hazmetmeye çalışırken bir yandan da mesleki açıdan piyango vurduğunu düşünmekten kendini alamıyor.

Scott Derrickson’ın Robert Cargill ile birlikte yazıp yönettiği Sinister / Lanet’teki esas gerilim unsuru belki de böyle hırslı bir adamın geleneksel aile babası rolüyle çelişmesi ve gerekli sorumluluğu taşımaması. Dört kişilik bir ailenin bahçelerindeki ağaca asılarak öldürüldükleri 8mm filmi izleyerek başladığımız filmde, aynı eve yerleşen dört kişilik ailenin taşıdığı kurban potansiyelini biz izleyiciler biliyoruz ama Ellison’ın gözü gelecekteki olası başarısından başka bir şey görmüyor. Çocukları o eve taşındıkları için ne hale düşer okulda diye düşünmüyor. İçinde oturacakları evin seçiminde ev hanımı karısının fikrini almayacak kadar da maço. Özellikle ipotek ödemelerini aksatan finansal kriz de bir argüman olarak alt metne döşenmiş bu vesileyle…

Filmin özgün adı Sinister sıfatı, feci ya da kötü bir şey olacağı hissini veren anlamına gelir. Tekinsiz, uğursuz diye çevirebiliriz Türkçeye. Perili / hayaletli evler öyledir, bu kez yazarımız da öyle! Yalnız mekandan değil onun tutumundan kaynaklanan bir tekinsizlik mevcut. Filmdeki durum bu… Bir de “halet-i ruhiye” var ki onu açıklayıp filmin az da olsa varolan tadını kaçıramam!

Filmde fizikötesi emareler belirmeye başladığında, materyalist bir tavırla para ve şöhret peşinde koşan yazarımız geceler boyu viski yardımıyla izlediği cinayetler yüzünden hayal mi gördüğünden emin olamıyor. Ama yönetmenin biz izleyicilere verdiği muzip bir ipucu sayesinde biz ondan bir adım öndeyiz. Ne olduğunu biliyoruz. Ondan daha fazla endişelenecek malzeme veriyor bize yönetmen. Zaten Ellison, en salak korku filmi kahramanları arasında ilk sıralarda yer alabilir. Elbette o kahramanların salaklığı korku türünün gereğidir ama Ellison basbayağı şuursuz! Ethan Hawke onun sersemlemiş, sarsılmış, güvensiz halini ustalıkla canlandırıyor.

Fakat bu filmin asıl başarısı ses efektleri ve müziği kullanım şekli. Onları çıkarsak Lanet’ten geriye fazla bir etki kalmazdı. Süper 8 filmlerin sesi yok, projektör ise oldukça gürültülü çalışır. Eğer yönetmen Ellison’ın izleme halini gerçekçi biçimde sunsa, bizi o gerdikçe geren müziği ve efektleri çıkarsa tır tırtır makine sesi eşliğinde karanlıktaki cinayetlere bakarak dehşete düşmezdik. Film de o tüyler ürpertici tonunu yitirirdi.

Yönetmen: Scott Derrickson / Senaryo: ScottDerrickson, Robert Cargill / Görüntü: Christopher Norr / Müzik: Christopher Young / Oyuncular: Ethan Hawke (Ellison Oswalt), Juliet Rylance (Tracy), Fred Dalton Thompson (Sheriff), James Ransone (Deputy), Michael Hall D’Addario (Trevor) and Clare Foley (Ashley).