Kendini dev aynasýnda görme eðilimi insanlara sýkça musallat olan bir hastalýkdýr. Tabii siyâsetçiler ve hattâ onlarýn krem tabakasýný oluþturduklarý söylenen devlet adamlarý da bu hastalýkdan muaf deðildirler. Meselâ “Güneþ Kýral” (Le Roi Soleil) diye anýlan XIV. Louis hiç de sýkýlmadan “L’êtat, c’est moi!” (Devlet ben’im!) diyebilmiþ bir zâtdýr. Yâhut o zamanki imlâsýyla “L’estat, c’est moi!”
Buna samîmiyetle inandýðý da bir gerçekdir.
Ayrýca Napoléon Bonaparte’ýn da buna benzer bir cümlesi mevcuddur ki o daha bile ileri gider:
“Je suis la patrie!” (Ben vatan’ým!)
Helâl... Adanalý Celâl!
Bense sâdece kendi köþesinde yatan’ým.
Onun için bu gibi hallere gülümseyip geçerim ama onlarý doðuran sâikleri merâk etmekden de geri kalmam.
Bu nasýl bir ego þiþkinliðidir ki üstün yetenekli ve üstün zekâlý þahýslarý dahî pençesine kýskývrak alýp onlara bu tür sözler söyletebiliyor?
Aslýnda bizde de durum pek farklý deðildir.
Meselâ Kaanûnî tarafýndan Fransa Kýralý I. François’ya yazýlan mektubun girizgâhýndaki “Ben ki...” diye baþlayýp en aþaðý onbeþ satýr süren kendini tasvîr faslýndan sonra devamla “Sen ki Fransa Vilâyeti’nin Kýralýsýn” þeklinde bitiveren bölüm, bizimkilerin de pek öyle fazla mütevâzý kimseler olmadýklarýný gösterir. Ama hiç deðilse Sultan Süleyman gerçekden hükümdârý bulunduðu ülkeleri sayýyor, bunlara muhayyel diyarlar eklemiyordu. Kýral XIV. Louis ve Bonaparte’ýn iddialarý ise, soyut alanda kaldýklarýndan tartýþma götürür yanlarý vardýr.
Devlet ben’im veyâ ben vatan’ým denildiði zaman “nasý’ yâni?” diye bir sual akla gelebiliyor doðrusu.
En güzelini yine Nâbî söylemiþ, Urfalý Dâhî Hergele:
“Eðerçi köhne metâýz revâcýmýz yokdur,
Revâca da pek fazla ihtiyâcýmýz yokdur!”
O kadar... Bitdi!!!
Bizde hakýykaten büyük hükümdarlar pek öyle kendilerini methetmeye önem vermezler.
Daha ziyâde milletdir arkalarýndan övgüler düzen.
Meselâ þuna bakýnýz:
“Sen deðil nâ’þýn hükümdâr olsa elyakdýr bize!
Dönsün etsin Taht-ý Osmânî’ye tâbûtun cülûs!”
Müdhiþ, n’est pas?
Ahmed Râsim Bey söylemiþ bunu Sultan II. Abdülhamîd Hân’ýn arkasýndan!
Hani þu Büyük Gazeteci, Büyük Yazar ve hârikulâde Bestekâr!
“Pek ravâdýr sevdiðim etdiklerin!” yâhut “Dök zülfünü ruhsârýna mehtâb tutulsun!” gibi olaðanüstü güzellikdeki bestelerin yaratýcýsý!
Bugünki yazý da böyle biraz özel sohbet kývâmýnda oldu... Nasýl söylesek, biraz titrek...
Ne demiþdi Cenab Bey:
“Þebnem gibi titrerdi kamer leyl üzerinde.”