Tiyatro meselesi zor mesele

Türkiye, çok ilginçtir, son haftalarda bir tiyatro meselesiyle yatýyor, kalkýyor.

Ben, bu meseleyi son derece yararlý olduðu, üretken bir tartýþma ortamý yaratacaðý için çok sevdim.

Bu tartýþmanýn çözümünün ülkemizde son derece zor olacaðýný söyleyerek baþlamak istiyorum.

Bu zorluk da bizim ülkemizin siyasi kültüründe imtizac etmesi, ettirilmesi yani birlikte uyumlu davranmasý zor gibi gözüken iki konunun kaçýnýlmaz olarak yan yana geliþinden kaynaklanýyor.

Bu iki konunun birincisi vergileme-demokrasi iliþkisi, ikincisi ise sanat üretiminin olmaz ise olmazý mutlak özgürlük.

Bu iki konu bugün kolay kolay imtizac edemiyorlar, yarýn da þüpheli.

Önce birincisinden baþlayalým.

Bir üretimde, mesela sanat, tiyatro üretiminde, toplumsal fayda mülahaza edildiði için vergi geliri kullanýlýyor ise bu üretimin karar aþamalarýnda vergi verenlerin demokratik temsilcilerinin söyleyecek sözü vardýr,mutlaka olmalýdýr.

Bunun tersini söylemek, tersini iddia etmek, talep etmek demokrasinin özüne aykýrýdýr.

Bu konuda ne üretildiði de çok önemli deðildir; üretilen kamu hizmeti adalet olabilir, güvenlik olabilir, eðitim olabilir, sanatsal bir faaliyet, mesela tiyatro olabilir, üretimlerinde vergi mükelleflerinin parasý kýsmen de olsa kullanýlýyor ise, bu mükelleflerin temsilcilerinin söyleyecek bir þeyi olmalýdýr.

Hem üretimde vergi geliri kullanayým, hem de bu paranýn sahipleri bu paranýn nasýl kullanýlacaðýna karýþmasýn demek anlamsýzdýr, demokrasinin özüne aykýrýdýr.

Burada sanat üretiminin toplumsal geliþmeye katkýsý olduðu yani kamu hizmeti niteliði taþýdýðý varsayýmýný kullanýyoruz.

Bu konuyu, tartýþýlmasý dahi çok anlamlý olmayan bu doðruyu bir kenara koyalým.

Ýkinci konu ise sanat üretiminin baþka bir vazgeçilmezi, üretiminde mutlak bir özgürlük ortamýnýn varlýðýnýn gereði konusudur.

Mutlak bir özgürlük ortamý olmadan sanat üretimi olmaz; ayný þeyi bilim için de söylemek, yani bu tartýþmayý üniversitelere, doktoralara da taþýmak mümkündür.

Önümüzde, bizim siyasi geleneklerimiz, kültürümüz, sanat üretimi tecrübemiz veri iken, çözülmesi gerçekten zor bir mesele vardýr.

Sanat üretimini bir kamu hizmeti olarak varsaydýðýmýz, üretiminde vergi geliri kullandýðýmýz anda bu üretimin karar alma süreçlerinde vergi mükelleflerinin yerel ya da merkezi temsilcilerinin sözünün olmamasý demokrasi açýsýndan düþünülemez.

Ama, vergi mükelleflerinin temsilcilerinin süreçlere aktif katýlýmýnýn sanat üretimimin doðal ve zorunlu mutlak özgürlük ortamýný etkilememesi, bozmamasý da baþka bir olmaz ise olmazdýr.

Burada mutlak özgürlük derken sadece þiddet çaðrýsýný, methiyesini ve hakareti dýþarýda býrakýyorum; þiddet çaðrýsý ve hakaret olmadýðý sürece kimsenin, buna vergi mükelleflerinin kendileri ve temsilcileri de dahildir, bu konu, bu yaklaþým, bu üslup, bu ifadeler toplumsal hassasiyeti rencide ediyor, rahatsýz ediyor deme hakký yoktur.

Sanatýn özü biraz da toplumsal hassasiyetlerin, tabularýn, genel kabul görmüþ anlayýþlarýn, buna genel ahlak dediðimiz tanýmý çok zor kavram da dahil, üzerine gitmektir.

Bu iki konunun, iki olmaz ise olmazýn imtizacý, uyumu baþka yerlerde büyük ölçüde gerçekleþebilmektedir; Fransa’da Comédie Française’de de karar süreçlerinde vergi mükelleflerinin sözü vardýr ama bu konu özgürlük ile çeliþmemektedir.

Konu geliyor, bizim kültürel kodlarýmýza, siyaset ya da sanat üretme alýþkanlýklarýmýza dayanýyor galiba.

Demokrasinin özü olan vergi mükelleflerinin egemenliði ile bu egemenliðin özgürlük ortamýný bozmamasý imtizac etmesi, uyumu zorunlu ama çok zor bir konu.

Tiyatrolarýn özelleþtirilmesi bir çözüm ama o zaman da verilecek kamusal desteklerin hangi kritere göre verileceði gündeme geliyor.

Konu gerçekten zor bir konu.

twitter.com/KarakasEser