Gezi Parký olaylarýný masum ve doðal bir toplumsal baþkaldýrý olarak gören yorumcular güvenlik güçlerine yükleniyorlar. TOMA’lardan su sýkýlmasýný, gaz sýkýlmasýný insanlýk dýþý buluyorlar.
Þimdi, bir an için filmi geriye saralým, polisin olaylara sýký müdahalede bulunmadýðýný varsayalým. Yani gözlerinizi kapatýn, Gezi Parký ve sonrasýný zihninizde farklý bir senaryoyla yeniden canlandýrýn:
TOMA yok, tazyikli su sýkýlmýyor, gaz da yok, polis de... Sizce bu durumda Baþbakanlýk ofisine yürüyen 3-4 bin gösterici ne yapardý? Gaz ve su olmadýðý için, karþýlarýnda hiçbir polis durmadýðý için geri mi dönerlerdi, yoksa Baþbakanlýðý basýp, Sayýn Baþbakanýn ofisini mi daðýtýrlardý? Baþbakanýn koltuðuna oturup, havaya savurduklarý resmi belgeler eþliðinde dünya medyasýna ‘hükümet düþtü’ görüntüleri mi verirlerdi?
Eðer polis geri çekilseydi, Dolmabahçe önündeki gösteride ne olurdu? Dolmabahçe’ye göstericiler girseydi, oluþacak o manzaradan sonra Türkiye’de idare yeniden iþbaþý yapabilir miydi?
Birçok ilde AK Parti binalarýna yürüyen kalabalýðýn önünde güvenlik bariyerleri oluþturulmasaydý, o kalabalýklar parti binalarýna girmez miydi? Alýnan tüm önlemlere raðmen 13’te kalan yakýlan parti binasý sayýsý birden bire onlarca, belki de yüzlerce yakýlan binaya dönüþmez miydi? Hükümet partisine ait onca bina iþgal edilseydi, yakýlýp yýkýlýp tüm resmi belgeler camlardan aþaðý boþaltýlsaydý o ülkede o parti iktidar sayýlabilir miydi?
Taþla, molotofla polisi linç etmeye kalkanlara müdahale olmasaydý ölen polis sayýsý ‘bir’de mi kalýrdý?
Göstericilerin bir kýsmýnýn niyetini anlýyorum. Hükümete kýzýyorlar, hatta bir kýsmý ondan nefret bile ediyor ve bu nedenle deðiþmesini istiyor. Onlara hak vermesem de bunu anlýyorum ve hatta bir noktaya kadar taleplerine saygý bile duyuyorum. Kimse kimseyi sevmek zorunda deðil. Ancak Gezi olaylarýnda bu kýzgýnlýk ve öfke doðrudan rejimi yýkmaya yöneltildi.
Kamu düzeni devasa düzeylerde bozularak ülke yönetilemez bir halde gösterilmek istendi. Baþbakanlýk makamýný iþgal etme arzusunun arkasýnda Baþbakan’dan bir Kaddafi veya bir Saddam görüntüsü çýkarma gayreti vardý. Olaylarýn bir adým sonrasý hükümetin sokak þiddeti üzerinden yýkýlmasýydý. Kýsacasý olaylardan beklenen hasat bambaþkaydý. Eðer polis sýký durmasaydý, TOMA’lar ve gaz olmasaydý bambaþka bir Türkiye’ye uyanmýþ olacaktýk.
Elbette polisiye önlemler bu sürecin çaresi deðildir. Siyasi ve toplumsal sorunlar siyasi ve toplumsal çözümler bekler. Kolluk güçleri hukuk adýna anlýk saldýrýlarý durdurabilir, ancak köklü ve kalýcý çözümleri polisten beklemek mümkün deðildir.
Bir diðer önemli nokta da, olaylarý sadece dýþ kaynaklara baðlayýp hiçbir þey yapmamak yapýlabilecek en büyük hatadýr. Eðer dýþ güçler ülkenizde bu rahatlýkta operasyonlar yapabiliyorsa sizde çok vahim hatalar var demektir. Kolaysa siz de gidin ABD’de veya Fransa’da komplolar düzenleyin. Siyasi, iktisadi ve içtimai açýlardan geliþmiþ toplumlarda o toplum ve o devlet kolay kolay bir baþkasýna kendi üzerinde ameliyatlar yaptýrmaz.
Gezi Parký olaylarý bizlere hâlâ dýþ etkilere ne kadar açýk olduðumuzu göstermiþtir. Bu olaylar sonrasýnda göstericiler de, Hükümet de gerekli dersleri çýkarmak zorundadýr. Yoksa bunun sonu kardeþ kavgasýdýr... Bunun sonu neden çýktýðýný dahi unutacaðýmýz iç çatýþmalardýr...
Þu günlerde Taksim’in üzerine PKK yoluyla benzin dökülmeye, soðumaya baþlayan ateþ harlanmaya çalýþýlýyor. Karþýmýzda uzun vadeli bir strateji söz konusu çünkü. Zemin ve oyunun temel kurallarý deðiþti. Bu deðiþimi okuyamazsak bedeli çok aðýr olur.