Köyün ileri gelenlerinden Emin Efendi, köy kahvesine gitmek yerine, zamanýnýn çoðunu meydandaki ulu ve bilge çýnarýn altýn(d)a geçirmeye baþlamýþ. Bir sonbahar günü, aðacýn altýnda oturup, yapraklarýn renkten renge dökülüþünü izlerken, bir atlýnýn dört nala gelip, karþýsýndaki çeþmenin musluðundan içeri girdiðini görmüþ. Köye gidip olanlarý anlatýnca herkes onun deli olduðunu zannederek, adamcaðýzý apar topar akýl hastanesine yatýrmýþlar. Hastalardan biri Emin Efendi’ye neden getirildiðini sorunca, gördüklerini biraz da çaresizce anlatmaya baþlamýþ. Hasta “Ya sen deli misin? Hiç gördüðün söylenir mi? Kim inanýr sana? Yok öyle bir þey de geç” demiþ. Ertesi gün tüm hekimler Emin Efendi hakkýnda kanaat oluþturmak için kurula çaðýrmýþ ve tekrar sormuþlar. Emin Efendi “Sayýn doktorlar, hiç heybetli ve kibirli bir atlý musluktan içeri girebilir mi? Böyle bir þey mümkün mü?” demiþ ve ‘akýllý’ olduðuna dair beratýný alarak hastaneden çýkmýþ...
‘Ýnsanlar arasý üstünlük, insanî deðerlerdeki üstünlük ile olur’ diyoruz ama çoðu zaman düþünmüyoruz bu nedir diye, gerek mi görmüyoruz ne? Her zaman savunduðumuz; insaný deðiþtirmeden dünyayý deðiþtiremeyeceðimiz, sorunlara kalýcý çözümler bulamayacaðýmýz gerçeði, pek de umurumuzda deðil gibi. Ýnsanoðlu yaratýlýrken yeme, içme, üreme güdüleriyle yaratýlýyor. Erkek ve diþi kimliði ise cinsiyeti belirliyor. Ancak ilmini ve irfanýný geliþtirmesiyle insan olma vasfýna ulaþabiliyor. Bu yüzden okumak çok kýymetlidir. Bir de okunarak edinilen bilginin içselleþtirilmesi var ki, buna da iç yolculuðu diyoruz. Gönüldeki hakikate ulaþmak da ancak bu þekilde olabiliyor.
Demek ki, insan olma vasfýna eriþmek için, ilim ve irfanýmýzý geliþtirip bu bilgileri kendi iç yolculuðumuzda harmanlayýp hayata geçirmemiz gerekiyor. O zaman, ahlâk ve faziletle selim hale gelmiþ akýl, gönül ve vicdan ele ele verip erkeði adama, diþiyi de kadýna çevirirler, yani ‘insan gibi insan’ haline getirirler. Millî ve manevî deðerlerine sahip çýkan, çaðdaþ, demokratik, lâik ve muasýr medeniyetler seviyesine eriþmiþ bir toplumu da ancak bu dönüþümü yaþamýþ bireyler oluþturabilir.
‘Toplum cinsiyet deðiþtirmeli’ derken kastedilen de budur aslýnda. Gerçeklerin konuþulmasý, çoðu zaman rahatsýz etse de hakikate ulaþmak için baþka çare yok. Bir þehirde, bir ülkede veya dünyada olan deðiþimlere ve gelinen noktalara baktýðýmýzda; resmî veya özel kurum ve kuruluþlarýn, derneklerin veya topluluklarýn ortaya koyduklarý iþlerden, mensuplarýnýn diþi ve erkek veya adam ve kadýn olma kimliklerini bulabiliriz.
Biraz örnekleyelim mi?.. Diþiler ve erkekler zamaný yaþarlar, geçmiþi ve tarihi pek sevmezler, yaþadýklarý yýl kokarlar. Ne modaysa o yapýlýr, o giyilir, o dinlenir, o söylenir. Temiz ve bakýmlý olmaktan ziyade þýk ve ön plânda olmak önemlidir. Tevazudan uzak, kibirle dolaþýrken anlaþýlmadýklarýný düþünürler çoðu zaman. Üretmeyi sevmezler, hak ederek bir yerlere gelmeyi ise hiç düþünmezler. Kiþisel yakýnlýklara veya makamlarýna güvenerek hareket ederler. Kýblelerini þaþýrdýklarý için güçlerini bulunduklarý makamlardan veya iliþkilerden alýrlar. Bu nedenle kolay kolay vazgeçemezler. Bir o kadar materyalist, bir o kadar oportünisttirler.
Maalesef gerektiðinde, çeþitli entrika ve çelme takmalarla hedefe ulaþmayý amaç edinmiþlerdir. Bu nedenle yeri geldi mi etik kurallarý, edep ve terbiyeyi hiçe sayýp, kavga etmekten de çekinmezler. Kadýnlar ve adamlar, yani ‘insan gibi insan’ olanlar ise; üretmeyi, hak ederek bir yerlere gelmeyi, mücadele etmeyi, yaþadýðý toplumda farkýndalýk oluþturmayý, yeri geldi mi de vazgeçmeyi ve toprak olmayý bilirler. Ve daha önemlisi; hayatta her ne olursa olsun þükretmeyi, olanlardan ders almayý ve mutlu olmayý bilirler. Ýþte bu sebeplerle onlar; bugünü kurtarmayý deðil, yarýnlarý inþa etmeyi ve millî-manevî deðerlerimizi çaðdaþ projelerle yarýnlara taþýmayý hedeflerler. Kentsel dönüþüm plânlarý hazýrlanýrken kanaat önderleri günü birlik çözümlerle karþýmýza çýkmasýnlar. Modern binalarýn içinde, yat limanlarý ve alýþveriþ merkezleri arasýnda tarihimizi can çekiþtirmesinler. Binalarý deðiþtirmeden önce, onun içinde yaþayanlara, insana, insanca yaþamaya hizmet etsinler. Yaþanýlan yýl kokan binalarda, gitgide birbirimize uzak, gitgide daha güvensiz, gitgide daha mutsuz olmanýn ne kýymeti olabilir? Önce toplum cinsiyet deðiþtirmeli, farkýnda mýsýnýz?
Emin Efendi gibi, kendini kurtarmak için yalan söylemeye gerek yok.
Siz ne kadar baþýnýzý kuma gömseniz de, atlý musluktan giriyor iþte!
Siz de benim gibi, eski Türk filmlerini sevenlerden misiniz?
Bir o kadar romantik, bir o kadar deli ama bir o kadar da insanca...