31 Mayýs’tan beri yaþadýklarýmýz toplumdaki bazý uzlaþmazlýk alanlarýnýn zannettiðimizden daha derin olduðunu gösterdi. Ne park, ne bahçe, ne sað, ne sol... Siyaseti ve ekonomiyi kuþatan ama ikisinin de üzerinde sarsýcý bir çatýþmasý var ve her gerilim anýnda uç veriyor.
Bu gerilimi aþmak zorundayýz. Çünkü, gerilim sadece sokakta kutuplaþma ve uzlaþmazlýða yol açmakla kalmýyor, Türkiye’nin toplam deðerini de düþürüyor. Kutuplaþanlar kutuplaþtýkça kaybediyor.
Hepsinden önemli olan sorun ise Türkiye demokrasisinin omuzlarýna hak edilmemiþ bir aðýrlýk yüklenmesidir. 10 yýl içinde sistemden sayýsýz hastalýðý kovmayý baþaran bir ülkenin içeride ve dýþarýda karþý karþýya bulunduðu tablo bu olmamalýdýr.
Türkiye, Kürt sorunu gibi içinde kan ve nefret olan bir temel problemi çözme iradesi gösteriyor. Bir asrý aþan tarihsel bir gerilimi toplumun farklý kesimleriyle konuþarak çözüm istikametine sokabiliyor. En gergin ve ateþli kesimler bile bir noktaya gelebiliyor: Öte yandan, çözüm için en istekli kesimler de “milli” hassasiyetlere kulak verebiliyor.
Kürt sorunu bile çözülürken...
Kürt sorunu için çözüm hattýna gelebilen Türkiye, kabaca laik-muhafazakar ekseni olarak tanýmlanan siyasal gerilimde hiçbir þekilde ilerleme kaydedemiyor. Ýrili ufaklý her sarsýntýda o fay hattý kendisini gösteriyor ve her defasýnda kýrýlma tehdidini bir þekilde dile getiriyor. Mýsýr’daki darbe bile o bahsi açtýrabiliyor.
Son olarak Gezi Parký olaylarý toplumun bir kesiminde sebebi ne olursa olsun öfke ve itirazýn varlýðýný gösterdi. Sosyolojik açýdan tam olarak tanýmlanamýyor ama muhtemelen Cumhuriyet mitinglerden sonra bir þekilde daðýlan öfke yeniden doðdu. Veya, yeni bir öfkeli kesim ortaya çýktý. Veyahut da AK Parti iktidarlarýnýn kalýcýlýðý ve derinleþen taban gücü karþýtlarýnda kendisini ancak öfkeyle ifade edebilen bir umutsuzluk hattý oluþtu.
Sonuçta Gezi Parký’nýn talepleri özü itibariyle Türkiye’yi yenileme deðil aksine eski düzende tutmayý amaçlýyor. Sadece kendisini merkeze alan bir özgürlük talebi ortaya koyuyor ve kesinlikle çoðulcu deðil. Büyük çoðunluðun; yani muhafazakar-dindar, mütedeyyin kitlelerin siyasal ve toplumsal görünürlüðü konusunda ise kaygý verecek kadar dýþlayýcý... Dolayýsýyla Gezi Parký’nýn özgürlük talebi sonuçta kendisi gibi olmayanlarýn özgürlüklerinin kýsýtlanmadýðý hiçbir þartta gerçekleþme ihtimali barýndýrmýyor. Sandýk ve serbest seçim olduðu müddetçe de bu çeliþkiden kurtulmak zor görünüyor.
Ancak ortada hem bir siyasal gerilim hem de oradan topluma yansýyan huzursuzluk olduðu açýktýr.
Hoþnutsuzluðu ortadan kaldýrmak
Bir siyasi ve toplumsal gerilim varsa suçlunun kim olduðu önemlidir ama sorunu çözmeye yetmez. Bugün yetmiyor iþte...
Sokaða taþan ve uluslararasý bir temsil imkaný kazanan tepki, birçok açýdan anti-demokratik özellikler içeriyor olsa da ve ahlaki meþruiyet sorunu yaþasa da bir soysal olgudur. Nitekim, iktidarýn yaklaþýmý da ilk haftanýn ardýndan böyle geliþmiþ ve ayný masa etrafýnda oturulmuþtur.
Bugün artýk formel bir iliþki kurulmasý yani, birilerinin doðrudan muhatap alýnmasý da gerekmiyor. Mesele, küçük veya büyük fark etmez itirazý ve hoþnutsuzluðu anlamak, onunla yüzleþmek ve gidermektir. Mesele hoþnutsuzluðu ortadan kaldýrmaktýr. Geçmiþte olduðu gibi bugün de iktidarýn elindeki sayýsýz demokratik enstrüman sayesinde bunu kolaylýkla yapabilme kudreti vardýr.
Þunu unutmayalým... Gerilimi bitirmek demek memnun, gayrý memnun herkesin deðiþimin ya parçasý ya da ortaðý olmasý demektir. Hiç olmazsa, o deðiþimi kendi hayat tarzý için kalýcý bir tehdit olarak görmemesi demektir.
Böylelikle, hem bu sorun bahanesiyle içeriden dýþarýdan kurulan iktidar hesaplarýnýn altýndaki zemin kayacak hem de Türk demokrasisine layýk olmayan görüntüler daðýtýlacaktýr.