Önce bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor;
Siyasî tarih konularına meraklı olduğunu yazan bazı okuyucular, 7 Ağustos tarihli yazımda, Roosevelt’in 1933’de Başkan seçildiğini ve onun savaşın sonuna yakın bir sırada öldüğünü’ yazdığımı hatırlatarak, ortada bir bilgi yanlışlığı ihtimalinden bahisle; ‘Amerika Başkanları 4 senelik bir süre için seçilip, en fazla, üst üste iki kez, yani en fazla 8 sene için seçilmiş oluyorlar. O zaman, nasıl oluyor da, 1944-45’lerde Başkan olabiliyor?’ diye soruyorlar.
Haksız da sayılmazlar.
Çünkü, öyledir de, o, 4’er yıllık iki dönem kuralı, ilk kez 2. Dünya Savaşı sırasında uygulanmadı.
1 Eylûl 1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle, Roosevelt, Japonya’nın 1941 sonunda Amerika’nın Pasifik’deki üssü Pearl Harbour’a saldırmasıyla, 2. Dünya Savaşı’na girdi ve 3. ve 4. dönem için de istisnaî bir uygulamayla Başkan’lık seçimlerine girmesi kabul edildi ve seçildi. Amma, Almanya’nın 9 Mayıs 1945 günü teslim olması ve savaşın Avrupa’da sona ermesinden 1 ay kadar önce öldü, yerine Truman geçti.
Bu izahattan sonra asıl konumuza dönebiliriz:
‘DİNDAR TRUMP’(?!), ‘DİNSİZ BİDEN’A KARŞI!..
2,5 ay sonra yapılacak olan Amerikan başkanlık seçimleri yaklaştıkça, dünyanın bu seçimlere ilgisi daha bir artıyor.
Nasıl ki, USA emperyalizmi ve diğer emperial güç odakları, başka coğrafyalardaki seçimlerde, tabiî bu arada Türkiye’de bir seçim yapıldığında nasıl ki kendilerine en yakın ve birlikte çalıştıkları veya çalışabilecekleri kimselerin kazanmasını istiyorlarsa, başkaları da Amerika’da kimin kazanması gerektiği konusunda, ‘Trump mı , Biden (Baydın) mı?’ diye hesab yapıyorlar.
Trump’ın 4 yıl önceki seçiminin Rusya’nın manipulasyonlarıyla gerçekleştiğine dair iddialar Amerikan Kongresi’yle yargı ve istihbarat organlarında, 3 yılı aşan bir süre tartışılmış ve neticesiz kalmış ise de, zihinlerde yine de bir ‘Acaba?’ suali kalmıştı.
Aynı suçlamalar bugün de devam ediyor.
Rusya’nın geçmişte olduğu gibi, bugün de Trump’ı desteklediği anlaşılıyor.
Trump, dünyaya tipik bir kapitalist ve kendi hesabını da 19. Yüzyıl vahşi kapitalizminin metodlarıyla yapan birisi.. Trump’ın kazanmasını istemeyen açık birisi var: Çin.. Çünkü, Çin, Amerikan ekonomisinin rakibi olarak, Rusya’dan daha fazla zorluyor, Amerika’yı ve onun için, Trump, ‘Çin’e bağımlılığı sona erdirmek’ten söz ediyor.
Sionist İsrail rejiminin başbakanı Netenyahu ise, İsrail’in kayıdsız -şartsız destekçisi olarak Trump çapında bir Başkan’ı bulamıyacaklarının idrakinde.. Çünkü, İsrail rejimine Kudüs’ü bağışlıyor; Suriye’nin 1967 Savaşı’nda kaybettiği Cûlân (Golan) Tepeleri’ni bağışlıyor; Ürdün Nehri’nin batı yakasının, Batı Şeria’daki işgalin de ilhaka dönüşmesi için yeşil ışık yakıyor..
Trump’ın Filistin ve Ortadoğu konusundaki en etkili ve yetkili danışmanı olan bir Amerikan yahudisi Kuchner, onun damadı değil mi?
Ancak, Trump’ın rakibi olan Joe Biden sanki, sionist emellere hizmet etmek açısından Trump’tan daha mı geri kalan birisi?
Ama, asıl konu, Trump’ın Biden’a yaptığı, ‘Ekonomi bilmez, radikal solcu.. Amerikan Rüyası’nı yok etmek istiyor.. Diplomasi için yeteri kadar zeki değil!’ gibi eleştirilerden daha da ileri giderek onu ‘dinsizlik’le suçlaması..
Trump, 6 Ağustos günü, Ohio eyaletinde yaptığı konuşmada da, ‘Biden’ın dini yok, İncili bilmiyor, Tanrı’yı rencide ediyor.. Dini- İmanı yok..’ dedi. Trump’ın psikolog yeğeni ise, geçenlerde yayınladığı kitabında, ‘Amcasının Kilise’yle bir işinin olmadığı, oraya sırf propaganda filmi çektirmek için gittiği’ gibi iddialara yer veriyordu.
Bu noktada, Trump’la Kılıçdaroğlu arasında bir benzerlik var.. Çünkü, Kılıçdaroğlu,‘din’ konusunda hattâ Trump kadar bile bir görüntü vermezken, Tayyib Bey’i eleştirmeye gelince, sık sık, ‘Bunların ahlâkı yok, Allah korkusu yok, bunların dini-imanı yok?’ gibi, aslında kemalist-laik çizgideki bir kişinin kafa yapısına aykırı laflar ediyor.