Demokratik ülkelerde siyasi kimlikler toplumdaki baskýn eðilimleri, beklenti ve umutlarý yansýttýklarý için “siyasi lider” olurlar; en azýndan varsayýmlar buna dayanýr.
Eðer bu doðruysa, ABD toplumunun, en azýndan bir kýsmýnýn, son derece vahim bir yere sürüklendiðini söylemek gerekiyor. Zira yaklaþan baþkanlýk seçimlerinde yarýþanlardan birisi, cumhuriyetçilerin adayý Donald Trump.
Trump, Alman kökenli bir aileden geliyor ve özgeçmiþinden anlaþýldýðý kadarýyla babasý iþ kurup yanýnda çalýþtýrmasaymýþ kendi baþýna pek fazla baþarýsý olamayacakmýþ. Özel hayatý da en az iþ yaþamý kadar iniþli çýkýþlý olan Trump’ýn en önemli iki özelliði bulunuyor; bunlardan biri zengin diðeri de ýrkçý olmasý.
Irkçýlýk ile zenginlik arasýnda bir bað var mýdýr, bilinmez. Ancak ABD’ye baþkan olmak isteyen Trump, “beyaz” ve milliyetçi Amerikalýlarýn oylarýný almada baþarýlý. Protestanlýðýn bir kolu olan Presbiteryen kilisesine baðlý, ancak çok dindar olarak bilinmiyor. Bu özelliðini de en makbul Amerikalý imajý olarak kullanýyor.
Irkçý için herkes kötü
Özel yaþamý ve inançlarý kendisini ilgilendirir, söyledikleri ve yapacaklarý ise herkesi. Trump, ayný anda hem Katolikleri hem Müslümanlarý kýzdýrmayý baþarabilmiþ biri. ABD’nin güney sýnýrýna yüksek duvarlar çekilmesini, hiç bir Latin kökenlinin ülkeye alýnmamasýný, gelmiþ olanlarýn da gönderilmesini savunmuþ, tam da Papa’nýn Latin halklarýnýn kalbini kazanmaya çalýþtýðý dönemde yaptýðý konuþmalar nedeniyle Papa’yý fena kýzdýrmýþtý. Papa, Trump’ýn bir Hristiyan olamayacaðýný dünyaya duyurmuþtu. Öte yandan Trump’ýn meþhur hale gelmesinin esas nedeninin Ýslam karþýtlýðý olduðunu söylemek gerekiyor. Yaptýðý bir açýklamada, Müslümanlarý sevdiðini, onlarýn iyi insanlar olduðunu ama ülkede görmek istemediðini söylemiþti. Yani Müslümanlar “özel bir tür” ve ancak kendi bahçelerinde yaþamalarý halinde varlýklarýna katlanýlabiliyor.
Kendi adýyla kurulmuþ üniversitesinin yolsuzluk davasýna bakan yargýcýn Meksika kökenli olmasýný, kendisine ön yargýlý davranma gerekçesi olarak anlattý Trump. Yani ABD vatandaþý yargýcýn ille milliyetçi bir Meksikalý gibi davranacaðýný sanýyor. Kiþi karþýsýndakini kendi gibi bilir; demek ki kendisi de Alman milliyetçisi gibi düþünüyor.
Bazýlarý daha kötü
Meksikalý hukukçunun yargýç olma sýnavlarý, tüm dünyaya canlý yayýn olarak izletilmiþti; demek ki Trump ABD kamuoyunun bir Meksikalýnýn bu mertebeye ulaþmasýný haber yaparak içselleþtirdiði ayrýmcýlýða uygun davranmýþ.
Ayný mülakatýnda, Meksikalý yargýçtan seken Trump, lafý Ýslam’a baðlayarak Müslüman bir yargýcýn da kendisine adil davranmayacaðýný iddia etti. Bu, kendisi masum ve iyi bir Amerikalý olduðuna göre, Müslümanlarýn adil davranamayacaðýný ileri sürmek demek.
Vahim olan, insanlarý bu þekilde deðerlendiren bir zihniyetin varlýðý deðil, bunun toplumda fazlasýyla karþýlýðý olmasý. Trump, kendi baþýna istediðini düþünebilir; ama o bir lider adayý ve oy alýyor. Birçok ülkede giderek derinleþen milliyetçi ve etnosentrik eðilimler, “öteki” üzerine inþa ediliyor ve öteki olarak da Müslümanlar öne çýkýyor.
11 Eylül saldýrýlarýyla açýða çýkan, Ýran’ýn nükleer çalýþmalarýyla pekiþen ve Boko Haram ile DAEÞ gibi kuruluþlarla zirveye ulaþan olumsuz Müslüman algýsý, Trump’ýn þahsýnda kimliðe bürünüyor.
Ancak siyasilerdeki ýrkçý ve ayýrýmcý dilin toplumlarý cesaretlendirici, sevk edici yönleri olduðuna, bir yandan toplumun hislerine tercüman olurken öte yanda o toplumu daha da ayýrýmcý hale getirdiðine de dikkat çekmek gerekiyor.