Genelkurmay Baþkanlýðý’nýn son açýklamasý, muhtemelen artýk bu tür açýklamalarýn son örneklerinden birisi olarak kayda geçiyor. Benim için açýklamanýn önemi buradadýr...
Asker, yakýn zamana kadar; 3-5 yýl öncesine kadar bile kendisine görev çaðrýsý yapan, siyasal süreçlere müdahale davetinde bulunanlara bazen açýktan bazen de kendi usulünce olumlu cevap vermekteydi. Arzusu ve tabiatý da zaten bu istikamette olduðu için böylesi “Daha ne duruyorsunuz paþam” mealindeki motivasyonlara kayýtsýz kalmýyordu. Ve hatta bunlarý, “toplum rahatsýz” diyebilmenin gerekçesi olarak kullanýyordu.
Askerin siyasetle iliþkisi bazen adý belli, bazen “üst düzey komutan” olarak kodlanan, bazen de medyadaki sözcüler aracýlýðýyla yönetilmekteydi. Asker sevk ve idare eder, medya da buna tabi yürürdü...
Emir-komuta iliþkisinin kaçýnýlmaz sonucu olarak medya, baro, üniversite ve sahadaki benzeri unsurlar askere büyük bir güç atfetmekteydiler. Mesela, AK Parti ilerledikçe bunun aslýnda bir parmak þýklatmakla durdurulabileceðine inanýrlardý. Bir eski rektörün “Yüzde 95 ile iktidara gelseler bile buna müsaade edilmez” diyebilmesi bu inancýn sonucuydu. Çok yüksek bir ihtimalle o sýralarda görüþtüðü veya talimat aldýðý askerler rektörü buna inandýrmýþlardý. Bu iþbirliðinin önemli sonuçlarýndan birisi olan 367 skandalý ülkenin gözü önünde gerçekleþti de. Bütün itirazlara raðmen bu saçma kuralý anayasal bir gerekçe olarak dayatmayý baþardýlar ve Cumhurbaþkanlýðý seçiminin ilk ayaðýnda istediklerini aldýlar.
Sonrasý malum... Türkiye bir deðiþim sürecine girdi ve vesayet sistemi bütün kurumlarýyla geriletildi. Vesayet düzeni de siyaset üzerindeki egemenliðini büyük ölçüde yitirdi. Sistemden kaynaklanan ve anayasa ile korunan imtiyaz üniteleri 12 Eylül referandumuyla ortadan kaldýrýldý.
Ýmtiyaz alanlarý kaldýrýldý veya daraltýldý ama askerin geleneksel müttefikleri için bu yeni duruma intibak etmek beklendiði gibi kolay olmuyor. TSK’ya atfettikleri siyasal gücün böylesine eriyip gitmesini kabullenmekte zorlanýyorlar veya kabullenseler bile kendilerini son bir umudun yolunu gözlemekten alýkoyamýyorlar.
Bazen cýlýz seslerle orduya çaðrý yapmak, bazen de “Böyle mi olacaktý” týnýsýyla seslenmenin nedeni budur.
Ordudan bekledikleri gerçekte laiklik hassasiyeti vesaire deðil, eski siyasal güç dengeleri halinin ihyasýdýr aslýnda.
Toplumun tercihi ve parlamento iradesinin bir demokraside olmasý gerektiði gibi kurumsallaþmaya baþlamasýna yönelik temel itirazlarýný yansýtýyorlar. Bir baþka ifadeyle “Yüzde 95 oyla bile gelse...” iktidarý engelleyeceðini varsaydýklarý devlet düzenini umutsuzca arýyorlar.
Dolayýsýyla...
Askerin siyasal içerikli açýklama yapmasý içeriði ne olursa olsun sevimsiz görünse de kendilerini göreve çaðýran veya bu görevi yapamadýklarý için TSK’yý eleþtiren sözlerin cevaplanmasý en azýndan ordunun halet-i ruhiyesini anlamak bakýmýndan deðer ifade etmektedir. Yýllardýr aksine o kadar açýklama ve bildiri iþitildi ki, þimdi “Biz bu iþlerde yokuz...” deniliyor olmasý önemsenmelidir. Neticede asker de yaþanan demokratikleþmeye kayýtsýz kalmadýðýný göstererek, geçmiþinde hayýrla anýlmayan satýrlarý silmek mecburiyetindedir.
Ýþte bu yüzden daha önce bu sütunda dile getirdiðimiz özür bahsi önemlidir. Askerle, askeri hala bir siyasal umut olarak gören eski müttefikleri arasýndaki yanlýþ iliþkiyi tümden bitirmek için TSK’nýn darbe geçmiþinden özür dilemesi gereklidir. Bir parçasý olduðu topluma karþý sorumluluk da bunu gerekli kýlmaktadýr. Madem bugün siyasete müdahale, darbeci giriþimler vs. yanlýþ ve kabul edilemezdir; o halde geçmiþ için de böyle olmalýdýr.
Ýrili ufaklý, lüzumlu lüzumsuz sataþmalarla uðraþmak yerine sorunu tarihsel olarak kökten halletmenin yolu özür dilemekten baþka bir þey deðildir.