TSK’daki Gülenciler pişman olur mu?

Genelkurmay Başkanlığı 31 Mart’ta, “bazı medya organlarında hiçbir dayanağı olmadan yapılan haber ve yorumlar”ın, silahlı kuvvetler mensuplarının moral ve motivasyonunu olumsuz etkilediğini, tüm mensuplarını rahatsız ettiğini açıklamıştı. F. Gülen’den talimat alan “Cemaat mensupları”nın darbe yapabileceği iddiaları ile ilgili olarak da, “idari ve adlî mekanizmaların sürekli ve etkin olarak çalıştırıldığı” teminatını vermişti.

Bu konuda hükümetin ve kamuoyunun bir şüphesi yok. Bunca olan bitenden ve şüyuu bulan darbe söylentilerinden sonra TSK komuta kademesinin teyakkuz, temkin ve hassasiyeti konusunda bir tereddüdümüz olamaz.

Ancak kamuoyunu rahatsız eden önemli bir husus var. Bilhassa, “Rus uçağının Cemaatçi bir F-16 pilotu tarafından düşürüldüğü” iddiası tekrarlanıp duruyor. Genelkurmay bu konuda, “talimat bizzat Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal tarafından verildi” diyor. Pilotlarımızın “Cemaatçi olabilecekleri” konusunda zan altında kalmaları, hem çok rahatsız edici, hem de moral bozucu.

Bazı köşe yazarlarının -iyi niyetle ikaz anlamında da olsa- F-16 pilotlarının yüzde ellisinin cemaatçi olabileceği yaklaşımını, abartılı bulabiliriz. Ama öteden beri (1963 doğumlulardan itibaren) TSK’nın her kademesine sızdıkları düşünülen kişilerden, bu pilotlar içinde kesinlikle kimse yoktur demek de çok zor... Şayet varsa, bu pilotların bir çılgınlık yapabileceği endişesi zihinlerimize bir kama gibi saplanmaktadır.

İddia olunan Paralel Devlet Yapılanması’nın, hükümete darbeye teşebbüsten tutun, hukuksuz telefon dinlemeleri, şantajlar, sınav sorularının çalınması, sahte delillerle TSK mensuplarına yargıda kumpaslar kurmadaki gözü karalığına bakınca endişelenmemek mümkün değildir. Bu yapının kendini gizleyen mensupları, Japonların kamikaze (intihar) pilotları gibi davranmaktadır. Hala Pensilvanya’dan gelen talimatlarla hareket edebilmektedirler. F. Gülen, “zalimlerin işini zorlaştırmayın, kaçın. Hz. İsa teslim oldu mu, Hz. Musa teslim oldu mu, Hz. İbrahim teslim oldu mu?” diyerek açıktan talimatlar yağdırdı. Hâkimler, savcılar, işadamları, gazeteciler, yazarlar Gülen’in “süper ligde” oynattığı bütün as oyuncular yurt dışına kaçtı...

Paralel Devlet Yapılanması içindeki unsurların, kurulan otonom yapıdan kopmadıkları, pişmanlık duymadıkları, hala Pensilvanya’dan gelen talimatlara göre hareket ettiklerine dair bir örneği hatırlayalım. Geçtiğimiz yılın Nisan ayında 14 Aralık Soruşturması olarak bilinen davada tutuklu bulunan 75 polis hakkında, reddi hâkim talebini yetkisi olmadığı halde kabul eden ve tutukluların salıverilmesine karar veren hâkimler Metin Özçelik ile Mustafa Başer’in cüretini unutamayız.

Bu iki hâkim halen tutuklu ve son olarak Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, ikisinin de aralarında olduğu 49’u açığa alınan, biri emekli, 4’ü hala görevde olan 54 hâkim ve savcı için hazırlanan iddianameyi kabul etti. (Şüphelilerden Celal Kara ile Zekeriya Öz birlikte yurt dışına kaçmıştı.)

TSK içindeki Gülenciler, kendilerini gizlemek için zaten sürekli takiye yaptılar. Şimdi dinle diyanetle ilgili olmayan söz, tavır ve hareketlerle kendilerini gizlemeye devam edeceklerdir. Öyle ki, yemin ederek yalan söyleyebildikleri için “pişmanlık duyuyoruz” demelerine nasıl inanacağız? Ben şahsen onlara inanmam. Gittikleri yoldan vazgeçmeyeceklerdir...

Dramatik ve insan olarak üzücü bir durumla karşı karşıyayız. Samimi olarak pişmanlık duyan (bence yüzde 2-3) insanlar olabilir. Maalesef kurunun yanında yaş da yanacak.

Pişman olmayanlar, hala Pensilvanya’dan talimat alan gözünü karartmış, devlete millete en büyük zararı verenler için devlet tereddüt yaşayamaz. Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük ihanetin tehlikesi geçmiş değil...